“İlk ölen biz olmalıyız”
Tarih okuması doğru yapıldığında öğretmen rolünü oynar. Gerçekliğe yaklaşım ne kadar objetif olmayı gerektiriyorsa, tarihe ve yaşananlara da objektif bakılıp doğru yaklaşıldıkça özgürlük yürüyüşü anlam ve güç kazanır. Tarihe ve gerçekliğe tek yanlı inkarcı bakış, ayağı topal yürüyüşe tek gözü kör insana benzer.
Her türkü bir ezgidir. Acı dolu zaman tanığıdır. Zamanı, dili ve ruhu vardır. Zamanında söylendiğinde anlam kazanır. Zamanından koparılıp dinlenmeye çalışılan türkünün ezgisi zayıftır. Yaşanmış direnişler, anından ve tanıklarından koparılıp anlatılmaya çalışıldığında suyu tükenmiş kuyuya benzer. Köksüz ağaç gibi olurlar.
İşkence zalimce bir şeydir, insanın moral dünyasını, onurunu paramparça eder. İnsana ait olan bir şey bırakmaz. İnsana ait olan değerleri ayaklar altına alır ve ezer.
Amed zindanları acımasız vahşet dalgalarıyla işkence ve çığlık seslerinin gökyüzünde buluştuğu yer olarak bilinir. Onurun ve insan değerlerinin korunmak istediği zamanda ise ölümden başka seçeneğin bırakılmadığı işkencehane olarak tanınır. Sözün gerçeğin karşısında yetersiz kaldığı yer olarak bilinir. Keza direniş ve ihanet arasında orta yolun ara bir yaşamın bırakılmadığı buna müsaade edilmediği her şeyin ölüm çizgileriyle keskin bir şekilde ayrıldığı zulüm mekanı olarak tanınır Amed zindanları. Direnişin özgürlüğe teslimiyetin ihanete gittiği en yakın adrestir Amed zindanları.
Amed zindanlarından Mazlum-Kemal-Hayri-Sara geçti. Ölümsüz büyük direnişçiler iz bırakarak tarihe not düşerek geçtiler.Direnişin türküsü ve destanı oldular. Doğan her Kürt çocuğun ismi Mazlum-Hayri-Kemal-Sara oldu.
Direniş-teslimiyet daha ileri direniş sarmalında gelişen Amed zindan diyalektiği sayısız bedeller ödenerek, tanımlanamayan acılar yaşanarak tarihi tecrübeler elde edildi. Yapılan her hatadan, düşülen her zaaftan kurtuluşun bedeli ölüm ve sakatlık oldu. Bedel ödeme düşünüldüğünden çok ama çok ağır oldu. Yarım asra yakın bir zaman geçmesine karşın halen iyileşmeyen yaralar geri gelmeyen hafızalar tedavisi mümkün olmayan yürek ve bedenlerle doludur. Amed zindanı yaşanmışlıklarıyla sayısız şehitler ve gazileriyle bilinir. Zindanda tahamül edilmeyen zulüm dolu yaşam dışarıda da benzer tarzda tahammülsüzlükle devam etti. Amed karanlıklarından kurtulup dışarı yaşamının çirkinliklerine ve pisliklerine dayanamayıp yaşamına son verenlerin sayısı az değildir. Remzi Şanlıoğlu, Ramazan Kılavuz, Cahide Karakaş, Haydar Söylemez… Keza içeride yaşadıkları acılarla birlikte dışarıda yaşamaktan utanç duyanlar ölüm pimlerini çekmekten bir an teredüt göstermeyenlerin sayısı da az değildir. Amed zindanları tarifsiz ve tanımsız acıların yeridir. Amed zindanlarıyla hatırlanan simgeleşen TC. faşizmi aynı zamanda traji komedi üreten bir sistemdir. En gelişkin komedyenler en gülünç komediler faşizm koşullarında yaşanır.
Amed zindanlarından aynı zamanda isimsiz sayısız meçhul direnişçiler geçti. Bilinen bilinmeyen sayısız direnişçilerin mücadelesi sayesinde karanlık aydınlığa evrildi. Zulüm altında inleyen yaşam yavaş yavaş ayağa kalkıp yürümeye başladı.
Faşizmin kalbine saplanan her merminin ismi direniştir. İsimsiz direnişçilerin adı Partizan’dır. Amed zindanında “ilk ölen biz olmalıyız” diyen Partizanların direnişinden bahsetmeden geçmek tarihe ve duvarlara kanla yazılanları görmezlikten gelmek olur. İşkencecilerin soluğunu kesen Cafer Cangöz, Müslüm Elma, H. Hayri Aslan, Serdar Can, Mustafa Kaya vb. adsız ünsüz direnişçiler anılmadan Amed zindanları alıngan kalır. Dilsiz olan duvarlar küskün kalır.
Amed zindanı ve işkencehaneleri Partizanların direnişi ve kararlılığı karşısında aciz kalınan yerlerden sadece bazılarıdır. Ne ideolojik tek yanlılık, ne kör inkar ne de görmezlikten gelinen unutkanlığın hiçbiri zaafı örgütlü bir güç olarak Partizanların direnişlerini yok sayamaz. Ne inkar ne abartı ne de aşırı mütevaziliğe gerek kalmayacak kadar duvarlar, koridorlar kör ve sağır hücreler merdiven altları gökyüzüne yükselek insan yüreğini yakan çığlıkların her bir rengi tanıktır, PARTİZANLARIN DİRENİŞİNE.
Direniş duruşudur Turgut Kaya
Ölüm oruçlarının direniş listelerinde Partizanların ismi hep yazılı olarak kaydetilmiştir amed zindan tarihine. Bugün bu onurlu direniş geleneğini Atina zindanlarında Turgut Kaya yoldaşımız sürdürüyor. O parti ve zindan tarihimizin direngen ve kararlı sayfalarının her bir satırından aldığı güç ve devrime olan büyük inançla direniyor. Direnişten direnişe süren geleneğin yılmaz savunucusu olmaktan bir an olsun geri adım atmadan özgürlük yürüyüşünü sürdürüyor. Hiç bir zorba güç kirli iğrenç pazarlıklar yoldaşımızın direnişini durduramayacaktır. Her zaman olduğu gibi kazananlar direnenler olacaktır.
Kazanan PARTİZANLAR olacaktır.
Bir Partizan
Son Haberler
Sayfalar
AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]
“Bilginin iktidarla ilişkisi
sadece uşaklıkla değil,
hakikâtle de ilgilidir.”[1]
Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]
Krizin içindeyiz.
Krizle sarsılıp, savruluyoruz.
Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.
Vs., vd’leri…
Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.
“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.
Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]
“Yükselen her şey düşecektir.”[1]
Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”
Alevilerin cennette zaten işi yok
TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’ diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.
SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER
Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.
Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları
BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.
materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri
“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks
İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.
HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında//
Biz kırıldık daha da kırılırız/
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]
ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]
“ben hiç başlamamış bir dündeyim.
yağmur yağacak...
hiç başlamamış bir yarın çok var.
hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]
Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.
Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.