Pazar Mayıs 19, 2024

Hepimiz ATİK 'liyiz,tutuklanmakla bitmeyiz !

Çok önemli tarihi bir süreçten geçiyoruz.

10 ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) aktivistinin bir yıldır tutuklu bulunduğu,Almanya'da yargılanmalarına sayılı günler kaldı.Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyelerinin yargılandığı davadan sonra,Almanya'da görülen son 30 yılın en büyük siyasi davası olarak gürülmektedir.

Alman devleti'nin Türk istihbarat örgütü ile anlaşması sonucu Avrupa'nın değişik ülkelerinde gerçekleştirilen operasyonlarda 10 devrimci,haksız yere tutuklandı.

Türkiye'de Kürdistan illerinde en uzun MGK kararları sonucu alınan ''çöktürme planı'' acımasız ve barbarca uygulamaya konuldu.Yüzbinlerce insan soykırım uygulamaları ile karşı karşıya kalmış durumda.

Milyonlarca insanın oyları ile parlamentoya seçilem HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması onaylanmış,7 Haziran darbesiyle,halkın önderleri tutuklanıp cezaevlerine atılmasına ramak kalmıştır.

Kürt,Alevi,Ermeni,Süryani,Ezidi,Türk halklarının örgütlendiği ve kendi temsilcilerini gönderdiği parlamentoda AKP-MHP-CHP ,HDP'ye karşı birleşerek Milliyetçi Cephe koalisyonu kurmuşlardır.

DAİŞ çetelerinin başkenti Rakka ile Ankara arasında stratejik geçiş yolları kesilmiş,Minbiç'in alınmasıyla,çetelerin sonu gelmişken,Erdoğan'ın koltuk değneği DAİŞ'in sonu yaklaşmıştır.

Siyasi bir kurum olan ATİK, tüm bu gelişmelere kayıtsız kalmamış,yasal haklarını kullanarak,kamu düzenine hiç bir zarar vermeden senelerdir yürüttüğü kampanyalardan,aktivitelerden anlaşılacağı üzere ,Türk devletinin dikkatlerini çekmiş,sonunda aktivistleri tutuklanmışlardır.Halen Almanya cezaevlerinde Kürt özgürlük hareketinden ağır cezalara çarptırılmış siyasi tutuklular ile ATİK'li 20'ye yakın devrimci bulunmaktadır.

ATİK ne bir futbol kulübü,ne de bir hayvan severler derneğidir.Tutuklu devrimciler,On'lar,siyasi düşüncelerinden taviz vermemenin,devrimci olmanın ,insan olmanın,vicdanlı ve onurlu bireyler olarak görevlerini yerlerine getirmişler bedelini de ağır şekilde ödemişlerdir.

15 Nisan 1915'de İsviçre,Almanya,Yunanistan,Fransa'da gözaltına alınan On'lar ''terörist'' gibi haksız ve mesnetsiz,kimsenin kabul etmeyeceği suçlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. On (10)'lar Almanya'da yürürlükte olan 129. maddenin a ve b şıklarından,suçlanmışlar,haksız yere cezaevlerinde tutuklu olarak bulunmaktadırlar.Oysa ki bu yasa 1871 yılında yürürlüğe girmiş ve

bugün bazı maddeler eklenerek muhafaza olmuş çağ dışıdır.Derhal kaldırılmalıdır. Ceza hukukuna giren bu yasa aynı zamanda Alman işçi sınıfı ve emekçilerine karşı olan da bir yasadır.Hak ve özgürlüklerin kısıtlanması,muhalif kesimlerin susuturulması,siyasi faaliyetlerin yasaklanması,işçi sınıfının mücadelesinin engellenmesi..gibi,kendisini demokrasi ülkesi olarak gören Almanya için ilkel ve çağ dışıdır.

Kürt yurtseverler de bu yasadan en ağır şekilde etkilenen,ağır hapis cezalarına çarptırılan siyasi mahkumlardır.Oysa ki ülkesi işgal olmuş,bir halkın mücadele etmeden başka seçeneği olmazken,sesini duyurması kadar haklı ve meşru bir dava olamaz.

Tutuklandıkları ilk günden bu yana siyasi mahkumlar üzerindeki baskı,tecrit ve izolasyon uygulamaları Almanya'nın insan hakları karnesini sorgular duruma getirmiştir.Kimse ile görüştürülmeyen,havalandırma imkanları kısıtlanan,en doğal gazete-kitap okumaları engellenen devrimciler,Türkiye cezaevlerindeki uygulamalardan geri kalmamaktadır.

Her biri Türkiye'de 12 Eylül Askeri Faşist mahkemelerinde yargılanmış olup,en ağır işkencelerden geçtikten sonra Almanya'ya siyasi iltica talebinde bulunmuşlar,bu talepleri ile siyasi iltica statüsü almışlardır.Müslüm Elma,Diyarbakır cezaevinde,cehenneminde 22 yıl,Mehmet Yeşilçalı ise değişik cezaevlerinde 15 yıl hapis cezası ile ömürlerinin çoğunu hapishanede geçirmişlerdir.Haydar Bern 65 yaşını geçmiş kalp hastası durumundadır.

Ağır cezaevleri koşullarından kaynaklı hastalıklara kapılan tutukluların durumunu gözönünde bulunduran Adli Tıp tahliye karar vermiştir.Tedavi olmak için geldiği Almanya'da siyasi sığınmaları kabul edilen ATİK'liler,sağlık durumları hiçe sayılarak adeta ölüme terkedilmişlerdir.Peki bunların ''günahları'' nedir ?

20 bin sayfalık soruşturma dosyasında,Federal savcı Almanya'nın kamu düzeninin bozacak hiç bir eylem,suç gösterememiştir.İsnat edilen suçlar arasında Türk polisinin,Alman devletine verdiği sahte ve şişirme suç dosyaları oluşturmaktadır.İddia makamı bu dosyaları esas kaynak olarak almıştır.

TKP/ML'nin DAİŞ çetelerine karşı ortadoğu'da müceadelesini suç olarak göstermiştir.TKP/ML örgütü'nün yasadışı ''terör'' örgütü olduğu suçlamaları yer almaktadır.Oysaki bu güne kadar Almanyada festivaller düzenlenmiş hakkında yasaklama kararı yoktur.Aniden böyle bir suçlamanın arkasında Türk-Alman isthbarat birimlerinin ortak hareket etmesinden kaynaklanmaktadır.Kafa,kol insan kesen,kadınları,kızları pazarlarda satan..çetelere karşı verilen insanlık mücadelesinde TKP/ML de yer almış,Türk devleti bundan rahatsız olmuşlardır.

En önemlisi ATİK aktivistlerinin tutuklanmasına sebep olan ve suçlamaların altında imzası bulunan polis şeflerinin bugün FETÖ ve casusluk suçlamasıyla cezaevlerinde tutuklu olmalarıdır.Yine soruşturma talimatını veren 3 savcının bugün firarda olması ayrıca ilginç olan ayrıntılardır.Bu yüzden Almanya'da görülen dava şimdiden hukuksuzdur,görülecek yanı olmadığı açıktır.Dava düşmüştür.

ALMANYA'NIN ROLÜ

Birleşmiş Milletler üyesi bir devleti içerden yıkmak,savaş çıkarmak altı yüz bin insanın ölümüne ,milyonlarca insanın vatanlarını terk ederek göçmen olmalarına sebep olan Erdoğan'ın kendisidir.

DAİŞ çetelerine askeri ve ekonomik olarak yardım eden,ülkeyi yaşanamaz hale getiren Erdoğan'ın bütün bütün suçları artık gizlenemeyecek kadar açık ve nettir.Artık savaş suçlusu olarak yargılanması gündemdedir. 7 Haziran seçim yenilgisini hazmedemeyen,top yekün savaş kararı ile Türkiye halklarına savaş açan Erdoğan'a en büyük destek Almanya'dan gelmiştir.Altın varak koltuklar ile Merkel'i karşılayan Erdoğan'ın şantajlarına boyun eğerek Türkiye'de işlenen hak ihlalleri,kürt illerinde uygulanan barbarlık,insanların bodrum katlarında yakılarak öldürülmesinde üç maymunu oynamıştır.Ölümler,yıkımlar ve tehcir edilen bir halkın uğradığı soykırıma ses çıkarmamıştır.Almanya'nın değişmeyen bu karanlık ve sadece çıkar politikaları geçmişte de yaşanmış ve görülmüştür.

1915 Ermeni soykırımının baş sorumlularından olan Almanya'nın rolü inkar edilemeyecek kadar açıktır.II.Dünya savaşında Yahudi ve Roman holokostu, halklara karşı işlenen suçlar hafızalardan daha silinmedi.Bölgesel çıkarlar için Osmanlı ordusunu inşa eden ve yönlendiren I.Willheım tarafından görevlendirilen Von Der Goltz paşa,büyükelçi Wegenheim,osmanlı ordusunda genel kurmay başkanlığı görevlerinde bulunan Lmon von sanders,tehcir kararlarının altında bizzat imzası olan askerler ile Alman'ların geçmişleri temiz değildir.

Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem özdemir ve arkadaşlarının,Ermeni soykırımının kabul edilmesi yönünde,Alman parlamentosuna verdikleri önergenin kabul edilmesinden sonra söylemleri ile Erdoğan yine dikkatleri üzerine çekti.Aynı zamanda kendi iç dünyası olan sözlerinin dışa vurumu,Hitler ile aynı noktada buluşmaktadır.

''Ne türkü be bunların kanlarını labaratuar testinden geçmesi lazım'' derken,Bekir Bozdağ da ondan geri kalmadı.''bu tür sütü bozuklar,kanı bozuklar türk milletini temsil edemez'' derken,Hitlerde saf Ari Irkı Alman yaratmak için kafatası ölçümlerine uymayan,saf Alman kanına denk gelmeyen halkları fırınlara ,gaz odalarına atarak imha etmişlerdir.Hitler ile bir ve aynı anlayışa nasıl da benzemektedir.Hiç şaşırmadık,başka bir şey de beklemedik.Çünkü başkanlık sistemi tartışmalarında kendisine ''hitler Almanyasını'' başkanlık sistemi için model olarak göstermişti.

AB'nin motor gücü olan Almanya'nın,1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmesi,kendi suçlarını belirtmesi diğer ülkeler için örnek teşkil ederken,bugün dünyanın gözü önünde cereyan eden kürt illerinde katliam,tehcir ve barbarlıklar karşısında,siyasi ekonomik çıkarları gereği sessiz kalması ilkesizliktir.İleride bir gün bugünkü olayları soykırım uygulamaları olarak kabul etmeleri ve Türkiyenin yargılanması hiç bir şey ifade etmeyecektir.Çok geç olacaktır.

1915 olaylarını soykırım olarak artık kabul etmeyen az sayıda devlet kalmıştır.Soykırımların bir daha asla yaşanmaması için kabul etmek artık yetersiz kalmaktadır.Yaptırım gücü olması gerekir.

Erdoğan'ın ise bu güne kadar insanlığa karşı işlediği tüm suçların cezası UCM'de sanık sandalyesinde hesap vermesiyle mümkün olacaktır.Yoksa,suriye gibi olmamak elde değil.

43891

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Agop Ekmekciyan

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar