Cuma Mayıs 17, 2024

HASAN GÜLBAHAR DOSYASIN DA

ADALET BAKANLIĞI HUKUKU TERSDEN OKUMAYA DEVAM EDİYOR!

Hasan Gülbahar arkadaşımızın dosyası, Adalet Bakanlığının Yazılı Emir yöntemiyle Yargıtay’a gönderilmiştir. Yanlış İNFAZ UYGULANDIĞI! Gibi bir karar verilmiş. Hasan Gülbahar tekrar tutuklanmış. Aslında Adalet Bakanlığı Bürokratları infazın uygulanma biçiminde birbiriyle çelişen yorum ve kararların altına çok sıkça imza atmaktalar. Türkiye’de hukuk da yargı da çok taraflı! Her ne kadar Adalet Bakanlığı’nın bir infaz norm olduğu söylense de,   her dosyada adamına göre uygulama var. Onun için İnfazda çok yönlü ve karmaşık karakterde uygulamalar ortaya çıkmakta. İnfaz uygulaması saça göre tarak misali adamına göre infaz uygulaması haline geliyor.

Aslında 4. yargı paketiyle infaza dair bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme şöyle:  7 Kasım 1982 tarihine kadar işlenen “suçların” infazının geri alınamayacağına dairdir. Düzenleme, yasa bu olduğuna göre: Hasan Gülbaharın sonradan aldığı ceza, evvelki aldığı cezadan mahsup edilecek mi edilmeyecek mi? Bu mahsup işlemi yapılmazsa tam anlamıyla keyfiyet hukuku işletiliyor demektir. TBMM tarafından çıkarılan yasa da tanınmıyor demektir.

Çünkü Hasan Gülbaharın,  sonradan aldığı ceza nedeniyle geçmişten kalan infazı geri alınır, geri alınan infaz çektirilirken, 4 yargı paketiyle bir düzenleme yapılır. Bu düzenlemede söz konusu infazın geri alınamayacağına dair karar TBMM tarafından çıkmıştır. Bu durum da, devlet, biz, bu zamana kadar Hasan Gülbahar seni keyfimize göre içerde yatırdık diyememeli! Dememeli de. Adam cezasını fazlasıyla çekmiş zaten. Sonradan aldığın cezayı,  yat da öyle tahliye ol deme hakkı da yok devletin. Zaten Hasan Gülbahar yeterinden fazla ceza evinde kalmış. 28 yıl cezaevinde yatmış.

  Hasan Gülbahar, evvelki cezanın infazı nedeniyle ceza evinde kaldığı ya da cezaevinde yatığı süre,  sonraki cezadan mahsup edilerek tahliye edilmelidir? Mevcut yasaya bakarak eften püften gerekçeler göstermeye kalkmak infazı başka türlü yorumlamak kulağını tersten göstermeye benzer!

Doğru uygulama: Cezaların birbiriyle ilintisi dikkate alınarak, kalkmış olan ceza nedeniyle hapiste geçen süre devam eden cezadan mahsup edilmesi ya da işlem yapılması gerekmekte. Hasan Gülbaharın dosyası bakımından ise sonradan alınan cezadan mahsup edilmesi demektir. Çünkü TBMM tarafından çıkarılan yasada infazı durdurma değil 1982 yılının 7 Kasımına kadar işlenmiş suçların infazının geri alınamayacağına dair bir yasa mevcut. Bu durum da kem küm etmeden yasanın uygulanması gerekir. Burada infazda kazanılmış hak olmaz kavramı geçerli değil. Aynı süreçte vuku bulan suçların birinin kalkması nedeniyle diğerine sayılması eylemi var. Başka bir yönüyle de: Sonraki alınan ceza, önceden geriye kalan cezanın,  infazının alınma nedeni olmuş! İnfazın geri alınamayacağına dair Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir karar çıkmışsa bu karar bağlayıcıdır. Karara bağlanmıştır. Bu yasa gereği,  ceza evinde geçirilen sürenin,  aynı süreçte ki diğer cezanın infazından mahsup edilmesi elzem bir görevdir.

İnfaz hukukları genel de bir insanın yaşama süresi dikkate alarak uygulanır. Uygulamanın İçin de insan varsa hukuk anlamlıdır. İçin de İnsan olmayan bir hukuk hiçbir zaman hukuk olamaz! Adalet Bakanlığının Hasan Gülbahar hakkında uygulamaya çalıştığı infaz hukuku insanlıktan uzak ben yaptım ettim mantığının bir sonucudur. Hasan Gülbaharın yaşamını belli bir bölümünün yeniden çalınması anlamına gelen bu uygulamadan vaz geçilmeli. Hukuk’un ardına saklanarak hukuk adına yaşam hırsızlığı yapmak insanlıkla da adaletle de bağdaşmaz. Her şeyden önce insana vicdan olması gerekir. Vicdanın olmadığı yerde hukuk da işlevsizleşir ve hukuk da değer kaybına uğrar. Bugün yaşadığımız süreç birazda öyle hukuk, adalet siyasal erkin sindirme aracına dönüşmüş. Kendi çıkarttıkları yasaları bile anlama, yorumlama kabızlığı yaşayan bir sistemden adalet çıkmaz. Bu durum da Adalet Bakanlığı da kendi çıkarttığı yasaları anlamaktan, yorumlamaktan uzakta kalarak adalet sıkıntısı yaşıyor.

Lütfen, 4. yargı paketiyle yapmış olduğunuz düzenlemeyi gerekçeleriyle birlikte okuyup anlamaya çalışın. Hasan Gülbaharın hayatıyla bu kadar oynamayı bırakın. İnsanların hayatını absürt  gerekçelerle çalmayın…

Tahir Canan 28 Kasım 2014

92420

Tahir Canan

Tahir canan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Tahir Canan

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

Sayfalar