Pazartesi Mayıs 6, 2024

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak, KÜRT ulusunun direnişine destek ver

Yıllardır emperyalist gerici savaşları ve amaçlarını yazdık, dilimizin döndüğünce söyledik. Emperyalistler arası savaş koşulları hızla Ortadoğu'da yayılıyor. Bugün bu gerici emperyalist savaşa karşı tavır almak, bölgemizde ve dünyada gelişen savaş kışkırtıcılığına karşı tavır almak insanlık görevidir. Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, bütün emperyalist devletler yaşadıkları ekonomik sermaye krizini, Ortadoğu’da, Baltıklarda ve Ukrayna'da derin emperyalist savaş krizine dönüştürülmüş durumda. Savaşı, yalnızca tankla, topla, nükleer silahla yürütülen bir yol olarak anlamamalıyız. Bilindiği üzere savaş siyasetin bir çeşidi olup, başka araçlarla, şiddet yoluyla yürütülen radikal bir çözüm biçimidir. Çözüm yollarının siyaseten ortadan kalktığı dönemler devreye sokulur ki, bunun adı savaştır. Savaşların ekonomik, siyasi, toplumsal sebepleri, ortaya çıkış nedenleri vardır ve bunlar sonuç itibarıyla sınıfsaldır. Bu anlamıyla haklı ve haksız savaşlar diye iki ana kutba ayrılır. Savaşı, savaş araçlarını egemen sınıflar çıkarır, üretirler. Çünkü toplumun çoğunluğunu oluşturan ezilenleri, hâkimiyetleri altında tutmak için zora başvurmayı esas alırlar. Daha fazla sömürü, kar ve zenginlik kaynağını barındıran toprakları işgal, ilhak ederek, katliamlar üzerinde global sermayenin zalim tahakkümünü devam ettirilir.

 

Bugün bölgemizde çok yönlü savaş koşulları akıl almaz hızda gelişiyor. Öyle ki, günü birlik siyasal, askeri konumlanmalar sürekli yer değiştiriyor. Suriye'de global emperyalist sermayenin kendi aralarında başlattıkları yeniden egemenlik savaşı alabildiğine yayılarak hızla devam ediyor. Amerikan emperyalizmi bölgede ve Suriye'de istediği gibi at oynatıyor, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar vb. Ülkelerin ağızlarına taktığı gemi istediği şekilde istediği yöne çevirebiliyor. Faşist Türk devleti, Amerika ve Avrupa sermayesine savaş rantı üzerinde kendilerini pazarlamak için yapmadıkları yalakalık, vericilik, savaş çığırtkanlığı kalmadı. Suriye'de işgalci savaşın üç-dört yıllık bilançosu resmi kayıtlara göre 250 - 300 bin insan katledilmiştir. Resmi olmayan verilere göreyse 400 ile 500 bin civarında insanın öldürülmüş olduğu söylenmektedir. Yine resmi verilere göre 8 milyon Suriyeli ülkesini terk etmiş, 4 milyon Suriyeli topraklarını, evlerini terk etmek zorunda bırakılmıştır.  Resmi olmayan kayıtlarda hesaba katılırsa eğer, trajik zulmün vahametinin ne kadar ağır olduğu açıkça görülecektir.

 

 Gelişmeler gösteriyor ki, karşıt güçler arasında daha büyük hesaplaşmalar yakın gelecekte yaşanacaktır. Buna karşın, başta, devrimci Kürt hareketi olmak üzere, Suriyeli devrimci demokratik güçlerin oluşturdukları devrimci cephe etrafında birleşerek, emperyalist gerici savaşa karşı, devrimci savaşı yükselterek, demokratik devrimin yolunu açmaya çalışacaktır. Sorunu yalnızca Suriye'deki gelişmelerle sınırlamak, ya da Kürdistan ve Türkiye boyutuyla ele almak yeterli olmayacaktır. Bir bütün olarak Ortadoğu’da emperyalist savaşın boyutları giderek yayılıyor, eğer ki, emperyalizme karşı bir devrim cephesi yaratılamazsa insanlık için telafisi mümkün olmayan yıkım, katliam yaşanacaktır.

 

Saflar giderek belirgin hal almakta, netlik kazanmaktadır. Amerika ve Avrupalı zalimlerin önderliğinde hareket eden Suudi Arabistan, Türkiye, Katar ve Ürdün destekli fiili işgalci güçler ve onların maşası IŞİD, El Nusra, ÖSO, Kürdistan’da, Suriye’de beklemedikleri, ummadıkları ağır yenilgiler aldılar. Yemen halkı, işgalci Suudi Arabistan faşizmine ağır darbeler verdiriyor, Kürdistan'da ve Suriye'de Faşist Türk devleti ağır yenilgiler almaya devam ediyor. İşgalci emperyalistlerin bugüne kadar kurdukları bütün diploması tezgâhları iflas etti, evdeki hesapları çarşıya uymadı. Amerikan emperyalizmi, İngiliz emperyalizmi Ortadoğu'da,  Suriye'deki savaşın başını çekmektedir. Alman emperyalizmi ise savaş planı yanında, vahameti ortada olan iltica akınının Avrupa'ya ulaşımını engellemek için, finans yönünün organize edilmesiyle görevlendirilmiştir.

 

Bugün Türk faşist devletini en çok savunan, destek veren, silah satan, Alman devletidir. Kirli savaşta elde edilen ganimetten arta kalan bir parça kemiği Türk devletinin öne atarak sus payı veren yine Alman devletidir...

   

Göç dalgasının Avrupa’yı sarmalamasını önlemek için, Almanya Başbakanı Angela Merkel önümüzdeki günlerde ( büyük ihtimal pazartesi günü )tekrardan Türkiye’yi ziyarette bulunacak. Türkiye'ye verilen 3-4 milyar Euro’nun sonucu olarak, bütün geçiş yollarını kapamasını, bunun karşılığında siyasi ve ekonomik desteğin verileceğini, askeri yardımda bulunacağını, Kürt ulusuna yapılan katliamlara göz yumulacağını, görmezden gelineceği garantisi verilecektir. Avrupa emperyalizmi ve başı Almanya yunan hükümetini satın almayı başardı. Bugün açıklandığına göre  Yunanistan devleti ,"Türkiye’yi güvenilir, yaşanabilir ülke olarak kabul etti" Ve Yunan devleti; "Türkiye’den Yunanistan'a geçiş yapan  mültecileri Türkiye’ye geri gönderme kararı" aldı. Görülüyor ki, her şey danışıklı dövüş şeklinde planlı, programlı yapılıyor, yürürlüğe konuyor. Yoksul insanların akıtılan kanları üzerinden sermaye edinen kapitalizm için insanın bir değeri yoktur. Milyonlarca insanın ölüme, yoksulluğa sürgüne uğraması, çocukların medeniyetin beşiği Avrupa'da seks kölesi olarak pazarlanması gayet "normal" görülmektedir. Irkçı, faşizmin en alası mülteciler üzerinde yaşatılmakta, Avrupa'ya gelen mülteciler koyun gibi gemilere istiflenerek geri gönderilmektedirler.

 

     Alman emperyalizmi, Almanya’da ve Avrupa'da Kürdistanlı, Türkiyeli devrimci-sosyalist, komünist örgütlerin karşıt faaliyetlerini engelleyeceği, tutuklayacağı, kısıtlayacağı pazarlığı yapılmaktadır. Tutukladığı devrimcileri faşist Türk devletine karşı dayanışma, ortak hareket etme, güvenilir müttefik olmanın meyvesi olarak sunmaktadır.

 

     Suriye'de son günlerdeki yaşanan gelişmeler gösteriyor ki, büyük göç dalgası engellenemez şekilde de büyüyerek devam edecektir. Türkiye her yönlü baskı altında, bir taraftan savaşa sürdüğü İslamcı faşizm yenilgi üstüne yenilgi alıyor, beri yandan atar damarları tümden kesilmiş çizdiği stratejik savaş planı yerle bir olmuş durumda. Üstüne üstlük, 200 binin üzerinde bir göç dalgası "geliyorum aç kapıları" diyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, kuyruğu iki bacak arasına sıkışan ne yapacağını bilmez duruma düşen Kasımpaşalı "Reise" akıl verecek, izlemesi gereken yolu, yeni yol projesini anlatacak ," yürürlüğe koymasını" isteyecektir. Ardından da tehdidi basıverecek, "bak uymaz da haylazlığı devam ettirirsen ipini çekeriz, seni bu defa kimse kurtaramaz"... Bizim "Sultan-Reis" bir kere elini, paçayı, kolunu Amerika’ya, Almanya’ya Avrupa’ya kaptırmış durumda...  Geriye kalan kuyruğu Rus despotuna kaptırmamak için çırpınıyor, kuyruğu iki bacak arasına sıkıştırmış, bir tarafa kımıldatamıyor.

 

     Kürdistan kurtuluş hareketinden yediği ağır darbeler Allah’ını şaşırtmış faşist Türk devletinin... Yenilginin verdiği panik ve hırçınlıkla rastgele etrafa saldırıyor, soykırım yapıyor. Baskıyla, silahla katliamla, korku toplumu yaratarak, faşist egemenliğini sürdüreceğini sanıyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak. Türkiye ve Kürdistan halkları her zamankinden daha birlikte, ittifak halinde faşizme karşı her boyutta birlikte mücadele yürütüyor.

 

    Faşizmin yakın geçmiş tarihine geri dönüp baktığımızda;  Aydınları, Akademisyenleri, devrimci-ilerici yazarları, yurtseverleri, sosyalistleri topluca ve tek tek kahpe pusularda, sokak ortasında, evinde, yakaladığı yerde sorgusuz -sualsiz infaz ediyordu. Faşizm bugünde aynı yolu daha açık yapıyor, her türlü vahşeti uyguluyor, yakıyor, kesiyor, öldürüyor, göz göre göre yaralı insanları ölüme terk ederek, tedavi edilmelerini önlüyor, açık açık öldürüyor. Mafya artıklarını, sokak çetelerini, faşizmin eli kanlı kalemşörlerini, kontra-IŞİD’i, MİT’i orduyu, polisi devreye sokarak kanun kural takmaksızın katliam üstüne katliamlar yapıyor. Kürdistan’da bugün yaşananlar 12 Eylül'de yaşanan faşizmi aratır durumda... Parlamento denen ahır tüm işlevini yitirmiş durumda. Verilen bütün kararlar milli güvenlik konseyi tarafından aşınmakta, ne bakanların, ne milletvekillerinin, ne başbakanın, ne de "sultan reisin "sözü geçiyor. İpler, Kemalist -Ergenekoncu Gladio'nun eline geçmiş durumda. Devlet her zaman kullandığı faşist ocakları birleştirerek, Türk -İslam tezi adı altında gayrı resmi paramilitarist faşist katiller ordusu kurmuş durumda. Sedat Peker gibi sivil faşistler ise bu güruhların organizatörlüğünü yapmakta, devlet destekli" oluk oluk kan dökmekten" bahsetmektedir.  Biz faşizmin bu kahpe oyunlarını geçmişten beri biliyoruz. Faşizm her yerde aynı karakterli katlımlar yaptı, yarın da yapacağı bugünden yaptıklarıyla aşikâr.

 Bütün devrimciler, antifaşist-antiemperyalistler, sosyalistler, komünistler, özellikle Kürt direnişçileri, yurtseverleri öyle gözüküyor ki, daha karanlık, katliamcı faşist devlet terörü dozajını artırarak sürdürecek.

 

 Bugün bir kopuş dönemi yaşanıyor. Faşizm topyekûn birleşti, en değme 'demokrat olduğunu söyleyen'ler, bugün faşizmin kalemşörşüğünü yapmak için namaz -niyaz durarak, faşizmin "reis" ine kendilerini beş kuruşa pazarlayıp satıyorlar. Hitler, Franko, Musolini’nin dönemini ibretlik aynen bugün yaşıyoruz. Özkök’ün, Perinçek’in, Balbay'ına kadar bilumum bütün ırkçılar aynı kulvarda, hep bir ağızdan Kürtlerin soykırımını istiyor, yazıyorlar. Tarihimiz bu alçakların katliam naraları atan katil kalemşörlerini unutmayacak, yargılayacaktır.

 

   Şunu açık ve net söylemeliyiz: antifaşist olmak aynı zamanda tutarlı bir antiemperyalist olmayı da gerektirmektedir. Bilinmeli ki, bu kavga devrimle karşı devrim arasında yürütülen ölüm kalım mücadelesidir. Emekle sermaye arasında yürütülen bir kavgadır. Bir avuç sermaye sınıfıyla, milyonlarca ezilen mazlum halkların kavgasıdır. Eğer ki namuslu ve dürüst davranırsak, bedel ödemeyi göze alırsak biz haklıyız, çoğunluktayız, güçlüyüz. Bu gücümüzü bedel ödemeyi göze alarak kullanırsak, dağda, köyde, kazada, şehirde, sokakta, fabrikada, tarlada, okulda nefes aldığımız zindanlarda dâhil hayatın her alanında faşizme karşı gün birleşme, birlikte mücadele etme, faşizme karşı savaşarak zafer kazanma günüdür.  O zaman ,"İşçi köylü karşıyız bozuk düzene karşı... Ülkemize faşist dolmuş, yanke dolmuş vurun gardaşlar vurun... Halk  sa-va-şı ve-re-ce-ğiz   em-per-ya-liz-me   kar-şı..."

    

43747

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak, KÜRT ulusunun direnişine destek ver

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar