Perşembe Mayıs 2, 2024

Emperyalizm yaşlanıyor. Yaşasın Halk Savaşı

Uzun süredir yazamıyorum. Bunun temel sebebi okuma, araştırma ve inceleme yapıyor olmam. Bir yandan günlük ekmek mücadelesi, bir yandan ev içi sorumluluklar, ara molalar, bilgiyi fazlalıklarından arındırma ve süzme. Marx, Engels, Lenin, Mao’nun Türkçe eserleri bitti gece üçlere dörtlere yol alırken. Arada çerez niyetine Orhan Hançerlioğlu’nun düşünce tarihi, ve yüzlerce sayfa, tez… Sabah altı buçukta kalk borusu sonrası, martı çığlıklarına zincirlerimin sesi karışıyor. İş yerine ulaşım için gereken bir saatlik süreyi de boşuna harcamak olmazdı. Okumaya devam… Stalin cilt 9 Çin devriminin özellikleri Radek’in sorunu hatalı koyuşu…

Okuma sürecine beni tekrar sokan temel şey “kongre kararları” idi. Bunun eleştirisini yazdım. Bilgisayara geçmem gerekiyor, eylül-ocak arası geçerim süreçte bir değişiklik olmaz ise, yazı “sürece uygun” olarak kabul edilirse burada yayınlanmasını istiyorum. Biraz uzun olduğu için, parçalara ayırdım ve eleştiriyi üç bölümle sınırlı tuttum. Felsefe olarak baş aşağı, iktisadi olarak baş aşağı, askeri olarak baş aşağı, Eleştiriye gönül isterdi ki Örgütsel olarak baş aşağı durumunu da koymak, ancak ne yazınsal veriler elde ne de bu ‘hak’ .

Bu nedenle sürecin ilerleyişi açısından önceki yazılarımda da belirttiğim üzere ara ara belirtilen, kitlelere yakınlaşma, onlardan öğrenme, öğretme süreci için doğru bir yönelimin yaratıcısı aygıtın gelişmesi ve ilerlemesi için temel şeyleri öncelikli olarak sıralamıştım. Bu nedenle Ülkemiz için İ.K.nın aşılması değil anlaşılması gerekir. Ülkemizde sınıf mücadelesinin orijini İ.K dır. Bu duruma yakınlık veya uzaklık ise sınıf adına hareket edenlerin tarihsel konumunu ama sadece konumunu söyler. Bu konumun, kitlelere kazanımlar sağlayan doğru politika olarak açığa çıkması ile nesnel olgu olarak görünür hale gelmesi gerekir. Bu nedenle sadece politikanın doğruluğu değil söz konusu olan, nesnel koşulların MLM olarak somut durumunun sadece tespiti değil, değiştirme yeteneğini elde etmesi gerekir. Bu yeteneğin gökten zembille inmesi beklenmiyorsa Komünistler özeleştiri yapmak zorundadır. Hareketi anlamak, öz ile biçimi arasındaki çelişkiyi kavramak ve revizyonizm ile mücadele etmek durumundadır.

Lenin’nin Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması tespitinden sonra yüzyıl geçti. Emperyalizm yaşlanıyor. ’Tek kutuplu dünya tespiti’, ülkemiz için 1850li yıllardaki eski tezgâhların (Marx’ın Doğu Sorunu Türkiye eserinde söylediği, İtilaf devletlerinin Türkiye’yi parçalama bölgelere ayırma vb. ) yeniden bir çelişki olarak belirmesi anlamına geliyor. Neden bu anlama geliyor, Çünkü

Sanayi 4.0 ın yaşama geçirilişi pazarın yeniden paylaşılmasını zorunlu kılıyor. Neden bu anlama geliyor? Çünkü Lenin’in Emperyalizm tahlili sonucunda ulaştığı ve iki kere kanıtlandığı üzere, eşitsiz ve sıçramalı gelişimin günümüz biçimi olduğu için.

Emperyalizm yaşlanıyor. Sanayiyi büyütürken rekabeti de büyütüyor. Ve proletaryayı da büyütüyor. Proleter Devrimler çağı Emperyalistleri ve kapitalistleri bir daha dirilmemek üzere tarihin çöplüğüne göndermeye hazırlanıyor.

Ama bir burjuva olsanız bu çöplüğe gitme kaderini değiştiremeseniz de erteleyebileceğinizi düşünseniz ne yapardınız. sınıfdaşlarınız ile çelişkileri daha makul bir şekilde çözmek için çabalar bir(demir bir halatın gerilmesi gibi) yandan da düşünce dışındaki nesnel yasalar gereği politik mücadelenin en yüksek biçimi olan askeri mücadeleye hazırlanırdınız. İşte Emperyalizm bir yandan ‘planlı üretim’ bir yandan eşitlik, bir yandan yeşil dünya ve bir yandan sürdürülebilirliği bunun için askeri biçimi gizlemek için kullanıyor.

Ve çelişki gelişiyor, Yasaların emrinde.

Emperyalist-Kapitalist taraflar, Askeri tarzdaki mücadele biçimlerini kendilerini en az tehlike de olduğu ülke ve bölgelerde gösteriyor.(gerilen telin zayıflayan yerleri) Eski üretim biçimleri ile iç içe yaşayan toplumları, proletarya partilerinin hiç olmadığı ya da etkin olmadığı ülke bölgeleri seçmesinin sebebi budur. Irak, Cezayir, Mısır ve şimdi Suriye. Öndersiz kalmış, sınıf bilincinden yoksun savaşmayı bilmeyen halkların kaderi burjuva çıkarlarına hizmet eden proletaryayı tehdit etmenin aracına dönüştürüyor. Sınıf bilincinden uzak, sınıf savaşımı ulusal ve dini biçimler şekline bürünüyor. Bu biçimler emperyalizm ’in elinde kendi sınıf çıkarlarına hizmet ediyor. İşid gibi unsurlar sözde emperyalizme karşı savaş karşıtlığından, doğrudan emperyalizmin en kanlı aygıtına dönüşmesi gibi ve ülkemiz içerisinde Kürt Ulusunun Kendi Kaderini tayin etme (ayrılma) hakkına karşı milliyetçilik batağı tüm tonlarıyla capcanlı bir şekildeki gerçekliği içimizi ağrıtıyor. Bu durumu, Sınıfları ve çelişkilerini en nesnel kavradıklarını iddia edenler acaba düşmanın güçlü olması sebebinden başka neyle açıklıyor. Bu aynı zamanda sınıfın örgütünün proletaryaya uzaklığı değil midir?

Emperyalizm yaşlanıyor. Ülkemiz komprador burjuvazisi ve büyük toprak sahipleri de yaşlanıyor. Nesnel gerçekliğini küçük burjuva ve orta sınıfların şişirilmesi ile gizleyerek hem proletaryayı hem de bu sınıfları kandırıyor. Bu sınıfların dününü bugününü ve yarınını tarihsel gelişimi içerisinde somut olarak olgularl

Açıklayan İ.K. dan başkası değildir. Bu durumu Stalin yoldaştan yaptığı alıntı ile şöyle açıklayalım: “Beş yaşındaki bir çocuk, normal gelişme seyri içinde, on beş yaşında bir genç haline gelir. Bu son derece tabii bir şeydir. Ama beş yaşındaki bir eşek, hiçbir zaman ve hiçbir yerde on beş yaşındaki bir genç haline gelmez.”

Komprador burjuvadan ne zorlatmaya çalışılırsanız çalışın, kaşını boyayın, gözüne lens takın niteliğini değiştiremezsiniz. Komprador burjuvazi ülkemiz halkları üzerinde egemenliğini kurduğunda sermayesi zayıf idi, Bu nedenle devlet aygıtının bürokratik askeri faşist temeline sarıldı. Emperyalist kapitalist devletlere bağımlılığı güçlendikçe, sömürü derinleştikçe Sermayesi büyüdü. Büyüdükçe daha yaşlı eşek oldu. Ancak komprador bu dünyadan bağımsız değildi. Dünyaya uyum da sağlamak zorunda. Sanayii de her yeniliğe ayakta uydurmak zorunda. Bu yeniliği kendi iç dinamikleri ile yeniden üretemeyen bu sınıflar, sınıf çıkarı gereği bir yöntem keşfetti. Bu yöntem Üretimin yoğunlaştırılması için büyük, orta ve küçük işletmeleri dönem dönem yutmak üzerine kuruludur. Gerek iç kaynak yada milli sermaye ile gerekse dış kaynak mali sermaye ile kurulan bu işletmelerin yutulma zamanı ne tesadüftür ki dünya da üretimde bir yeniliğin zamanına denk gelmektedir.(1960,1971,1980 askeri darbe zamanları)1960 MARSALL yardımı kırların traktör ile doldurulması(öncesindeki nicel gelişmeler, ilkler dönemi, ),1971 elektrifikasyon vb. ne tesadüf ki yine TÜSİAD bu tarihte kuruldu.1980 üretimde bilgisayarların dünyada kullanılmaya başlaması. Ve ne tesadüf ki günümüz de sanayii 4.0 burjuva sınıflar arasındaki çelişkileri kavgaları büyütürken DARBE Teşebbüsü Yaşamamız.

Hiçbiri tesadüf değil, komprador yaşlanıyor. Ülkemiz de sanayinin durumu ile ilgili olarak TUİK verilerini doğru okuyalım. 2014 TUİK verisine göre ülkemiz sanayisinin %3 ileri teknoloji(sanayii 4.0); %34,6 orta ve ileri teknoloji(sanayii 3.0); %38,7 orta ve düşük teknoloji(sanayii 3.0-2.0);%3 düşük teknoloji(sanayii 2.0).Yüksek teknolojinin payını nasıl artırabiliriz. Düz mantık ile bakarsak üretim araçlarını yenileri ile değiştirmemiz gerekir. Peki, bunu doğrudan yaparsak büyük sermaye gerekecektir. Komprador olsanız ne yapardınız? Ben olsam önce inovasyon(yenileme) şart derdim, Bankalarım aracılığı ile tüm kesimlere kredi verirdim. Yüksek teknolojinin ülkeye girdiğinden emin olunca da dolaşımı durdururdu

Dolaşımı durdurunca küçük-orta ve bazı büyük işletmelerin iflas etmesini sağlar, işssizler ordusunu büyütür, fazla mücadele etmesinler diye de en geri iki şeyi milliyetçilik ve dindarlık(üretilen insan kaynağının maliyetini düşürdüğü ve daha ucuza emeğini satmasını sağladığı için) bürokratik devlet aygıtını da (ister askeri, ister parlamenter, ister ‘demokratik) kayyım atar, sonrada hepsini özelleştirme ile satın alırdım. Ülkemiz kredi kullanımı ile ilgili olarak dünya gazetesinde bulunan bir veriyi paylaşalım.(http://www.dunya.com/ekonomi/ekonomi-diger/her-4-tllik-kredinin-3-tlsi-reel-sektore-akti-aslan-payi-imala-306576h.htm) Başlık bu : Her 4 TL’lik kredinin 3 TL’si reel sektöre aktı, aslan payı imalatın oldu. Haberin devamı yutulacak tutarı söylüyor: Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezince Türkiye’de banka ve banka dışı kredi kurumları tarafından doğrudan kullandırılan nakit krediler, bu yılın mayıs ayı itibarıyla bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 16 artarak, 1 trilyon 869 milyar lira oldu. Kurumsal kredilerin nakit krediler içindeki payı söz konusu dönem itibarıyla yüzde 77 oldu. Yani her 4 liralık kredinin 3 lirası reel sektöre akarken en çok nakdi kredi kullanan sektör 385.7 milyar TL ile imalat sanayii oldu. Veriler, miktarsal ve yüzdesel olarak toplam kredi hacminin yılın en kuvvetli ‘aylık’ artışını, mayıs ayında yaptığını gösteriyor. Bankacılar, bunda kur artışının etkisi olduğuna da işaret ederken kurdan arındırılmış verilerinde aylık bazda iyi bir sinyal verdiğine de değindi.

Suriye halkının göçü, Kürdistan’da kentlerin yıkılması, Şehir deki emek gücü fiyatını mutlak ya da göreli düşürüyor.Kredi kullanımında ki vadeler konut kredilerinde 10 yıl, sanayi de daha uzun ya da daha kısa, Siyasi ideolojik bağı ifade ediyor. Engels’in söylediği gibi öncelikli olarak hala açıklanması gereken şey ‘egemenlik ve bağımlılık’ ilişkileridir

Egemenlik komprador burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinde, bağımlı sınıflar, orta sınıfların kalabalık en sağ kanadı ve küçük sol kanadı, küçük burjuva sınıflar, işçi köylü ve emekçiler. Dolaşımın durması durumdan kar edecek ve zarar edecek sınıflar belli oluyor. Peki, bizim temel aldığımız sınıf ve müttefikleri(İ.K.) işçiler, köylüler, küçük burjuvazi, orta burjuvazinin devrimci durum yükseldiğindeki kanadı. Bu sınıflar kendilerini hangi partilerde temsil ediyorlar, oy oranlarına göre büyükten küçüğe, AKP, CHP, MHP, HDP. Darbe ye karşı en güçlü karşı koyuştan zayıf koyuşa doğru sıralarsak AKP, MHP, CHP, HDP.

İşte bu sınıfların korkularını yatıştıracak olan, meclis bildirisine imza atan ortak tutumun sebebi.

Komünistler nerede? Teorik hataya düşmemek için pratik hatada. Sloganlar ile pratik arasındaki çelişkiyi görememe de. Sırtını sınıfa değil, 1400 yıldır egemen inancın saldığı korkuların yuvasında.100 yıldır acı çeken Kürt halkının acısında. Komünistler nerede, Gezinin Moda Sosyalistlerinin masasında. Ama Ülkemizin devrimci sınıflarını birbirine yakınlaştıracak olan ortak çıkarlarının(kompradorun zararına-komprador burjuvaziyi biraz daha bekletecek) savunulmasında bıraktığı boşlukları en gerici unsurların doldurmasıyla, seyirci konumunu olumlamak için kullanmasında.Yani tek yanlilikta.

Bildirilerimiz ne ile başlıyordu: Türk-Kürt ve çeşitli milliyetlerden ve inançlardan emekçi halkımız. Darbe gecesi sloganımız yarım kaldı. Sendika vb. kitle örgütlerini aktif olarak kullanmadık, kullanamadık. Darbelerden en çok zarar gören devrimciler, Alevi ve Kürtleri provokasyondan korumak adına mahalle bekçiliği yaparak komünist bir pratikten uzaklaşmıştır, kitlelerin tarihsel ayrılıklarını giderebilecek çekmenin değil itmenin tarafında ‘dur’masını İ.K.’ya dayandırarak sanki İ.K. darbe gecesi için bildiri yayınlamışta bizim haberimiz olmamış gafletine düştüğümüzü sanmaktadır. Türkiye devriminin temel teorik stratejisi için kaleme aldığı yazılarını 2016 yılında, taktiksel geçici bir pratiğe fornüle etmesindeki muammayı çözene aşk olsun. Hareketin soyutlanması konusunda Marx Proudhon’a ne diyordu bakalım:

Bütün varlıklar, kara ve denizde yaşayanların tümü, ancak bir tür hareket ile varolurlar ve yaşarlar. Tarihin hareketi de toplumsal ilişkileri böyle üretir; sınai hareket bize sınai ürünler vb. verir. Tıpkı soyutlama aracılığı ile her şeyi bir mantıksal kategori haline dönüştürmemiz gibi, soyut durumda hareketi, – yalnızca biçimsel hareketin salt mantıksal formülünü– elde etmek için de değişik hareketleri bütün ayırdedici' niteliklerinden soyutlamamız yeterlidir. Kişi mantıksal kate

gorilerde bütün şeylerin özünü buluyorsa, hareketin mantıksal formülünde de, yalnızca her şeyi açıklamakla kalmayıp şeylerin hareketini de belirten mutlak yöntemi bulduğunu sanır. [sayfa 106]

Öyleyse nedir bu mutlak yöntem? Hareketin soyutlanması. Hareketin soyutlanması nedir? Soyut durumda hareket. Soyut durumda hareket nedir? Hareketin saf mantıksal formülü ya da saf aklın hareketi. Saf aklın hareketi nelerden ibarettir? Kendisine durum almaktan, kendisine karşıt olmaktan, kendisini oluşturmaktan; kendisini tez, antitez, sentez olarak formüle etmekten; ya da, gene, kendisini olumlamaktan, kendisini yadsımaktan, kendi yadsımasını yadsımaktan.

Sınıftan uzaklaşınca gelinen durum işte tam da budur. İ.K.’nın proleteryanın çıkarlarını ülkemiz özgülüne uygulamak için yarattığı temeli mutlak yöntem olarak hareketsizleştiren laf ebeliğinden kurtulduğumuz gün İ.K. nın teorisinin ‘doğru’ yada ‘yanlış’ olduğu açığa çıkacaktır.

Ancak MLM’nin iktisadi, siyasi-ideolojik-kültürel, askeri deneyimleri ve bu deneyimlerden çıkan yasalar, ilkeler dün, bugün ve yarın için ülkemizde nesnel gerçekliğini koruyor. Ülkemizin ve Ortadoğu halklarının toplu ayaklanma değil, kızıl siyasi iktidarlar ile ’gerçek’, ’görünür’ olarak parça parça kurulacağı, Uzatmalı savaşlar ile halk iktidarını pekiştirerek ülkemiz egemenlerini yıkacağını, bunun için kurulacak olan kızıl siyasi iktidarı mevcut koşullarda cephe gerisi olarak Kürdistan’a sırtını dayayarak, Batıdan doğuya değil, doğudan batıya doğru, Kuzeye değil, Güneye doğru kurması zorunludur.I.K. nın tohumu ekdigi yerin ne kadar da isabetli seçtigi,tahta silahla verilen egitimin laf ebelerine atılan tekmede anlamını bulduğunu bilince çıkarmalıyız.

Emperyalizm yaşlanıyor ve demokratik kızıl siyasi iktidarların kurulmasından korkuyor. Öyle bir çağdayız ki Emperyalizm dün 1. Paylaşım savaşında Rusya ve çevresinde kaybetti, 2. Paylaşım savasında Çin ve çevresinde kaybetti, Yarın tüm dünya da kaybedecek.

Yaşasın Halk Savaşı

Yaşasın MLM

Yaşasın Demokratik Halk Devrimi

47916

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Taner özcan

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar