Pazar Mayıs 19, 2024

Emperyalistler arası savaş çanları çalarken... ENTERNASYONAL MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!

Trump’ın başkan olmasıyla ABD emperyalizminin gittikçe ivmesi artan saldırgan politikalar içine girmesi salt politik düzlemde açıklanamaz. Ekonomi, politikayı belirleyen temel parametre olduğu için politika, salt politika değildir. Siyasi alandaki değişim ve gelişmelerin daha görünür olması onu ön plana çıkarırken ekonomiyi görünmez kılar. ABD emperyalizminin Ortadoğu alanındaki saldırganlığı, emperyalistler arası çelişkilerin her alanda derinleşmesinin bir sonucudur.

Kapitalist-emperyalist sistem kapitalist ekonomi yasalarının hüküm sürdüğü bir sistem olarak aşırı üretim, azami kar ve rekabet esaslarına dayanır. Emperyalistler var olabilmek için aşırı üretimi ve azami karı gerçekleştirmek zorundadırlar. Böylece rekabet gücünü yükselterek diğer emperyalistlerden üstün olmaya çalışırlar. Bu kural temeldir. “Serbest rekabet” döneminden emperyalizm aşamasına kadar geçen sürede dünya pazar alanlarını paylaşan emperyalistler  1. ve 2. Emperyalist Paylaşım Savaşlarında dünya pazar alanlarının yeniden paylaşımına soyundular. Aşırı üretim, azami kar ve rekabet emperyalistleri karşı karşıya getirdi.

Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın üzerinden yaklaşık 80 yıl geçti. Bugün de pazar alanlarının yeniden paylaşımı üzerine savaşlar sürüyor. ABD emperyalizminin saldırgan vaziyetinin arkasında Rusya ve Çin’le pazar savaşı yatmaktadır. “Süper güç” ABD’nin, bu süreçte her alanda bu konumda olmadığı açığa çıkıyor. 1990'lardan sonra Almanya ve Japonya, ABD emperyalizmi ile belli sektörlerde rekabet edecek düzeye gelmiştir. Bir emperyalistin dünyada hakim güç olması, emperyalistler arası rekabeti ortadan kaldırmıyor. 1990’lı yıllardan sonra ucuz iş gücünü son sınırına dek kullanan Çin de bu güce ulaşmıştır.

Dünya ekonomisindeki genel duruma baktığımızda, emperyalistler arası çelişkilerin kızışması hakkında bilgi edinmekteyiz. ABD 2008 ekonomik krizinin etkisinden kurtulmuş da değil. Ekonomik durgunluk aşamasından çıkamamıştır. ABD, korumacı politikalara yönelirken dışarıdaki tekelleri geri ülkeye çekme yöntemine başvuruyor. Savaş sanayine bütçeden ayrılan pay artırılarak ekonomi canlandırılmaya çalışılıyor.

Buna karşın Çin krizi de büyümeye devam etti. 2016 yılı IMF verilerine göre AB ve Japonya dışındaki ülkelerin dünya ekonomisindeki payları yüzde 50’nin üzerinde olduğu ve Çin’in dünyanın en büyük ekonomisi olduğu belirtiliyor. Dünya ekonomisinde pay dağılımında ABD % 22’den % 17’ye düşerken Çin % 5’ten % 17’ye yükselmiş, 2010 yılı itibariyle dünya manifaktür üretiminin % 19.8’ini üreten Çin, ABD'nin bu alandaki bir asırdır sürdürdüğü üstünlüğe son vermiştir. Emperyalistler arası rekabette paralarını koruma anlamına gelen serbest ticaret anlaşmalarıyla pazar alanlarını koruma çabası içindedirler. ABD’ye karşılık olarak Çin, Latin Amerika’dan Afrika’ya 20’yi aşkın ülke ile serbest ticaret anlaşması yaparak ABD’nin bu çabasını kırmıştır. Diğer yandan Almanya, yüksek katma değerli 10 ihracat dalından 9’unda ABD’nin en üst ihracat dalındaki ürünlerle rekabet ediyor. Bu verilerin ABD’nin “süper güç” olma durumunu tartışmalı hale getirdiği ortada. Üretim aletleri, meta üretimi ve pazar alanları bakımından ABD, hakim emperyalist olma durumunu yitiriyor. Bu durumda Rusya ABD’nin siyasi nüfuzunu kırmayı hedefliyor. Rusya’nın ekonomisi ABD ile rekabet edecek durumda olmamasına karşın askeri ve diplomatik gücü ABD'yi sınırlayabilecek durumdadır. Ukrayna ve Suriye'deki savaşlar da bunu gösterdi. Yıllardır Rusya ve Çin üzerinde kuşatma politikası izleyen ABD, gelinen aşamada jeopolitik olmasa da ekonomik ve politik eksende Rusya ve Çin tarafından kuşatılmış durumda.

ABD için çanlar çalmaya yeni başlamadı. 2000’lerin başında CIA ve birçok kuruluşunun hazırladığı raporlarda ABD için esas tehdidin Çin ve Rusya olduğu söylenmişti. ABD; Rusya ve Çin’i engellemeye dönük tüm politikaları (BOP, Afganistan, Irak işgali, Suriye’yi karıştırma vb.) değiştirmek zorunda kalmıştır. Bugün adı konmamış 3. Paylaşım Savaşı yaşanırken ABD, kapana kısıldıkça daha da saldırganlaşmaktadır.

Dünya pazar alanlarının üzerinde paylaşım dalaşının ayyuka çıktığı dönem içinde 3. Paylaşım Savaşının çıkması politik durumdan ziyade kapitalizmin azami kar oranının düşüp-düşmemesine bağlıdır. Trump’ın saldırıları tehditlerini, Çin’in görece daha ılıman ama yeri geldiğinde tepkisini koyan tavrını, askeri olarak, jeo-stratejik alanlarda konumlanma asker ve ağır silah yığma takip ediyor. ABD’nin Suriye’yi vurması her şeyi gözaltına aldığını gösterse de saldırıda Rojava’yı vurmaması, buna özen göstermesi daha her şeyi komple göze almadığının da emaresidir. Bunun hep böyle olacağı anlamına gelmediğini de bilmeliyiz.

Emperyalistler arası çelişkinin bir paylaşım savaşına dönüşmemesi enternasyonal proletaryanın savaş karşısında tarihsel deneyiminden de ders çıkararak, sosyal şoven bir tavra dönüşmeden kararlı bir direniş-mücadelesine bağlıdır. Bu açıdan tarih, 2. Enternasyonal oportünistleri ve buna karşı Lenin'in komünist tavrını büyük harflerle not düşmüştür.  Emperyalistler arası çelişkide enternasyonal proletaryanın mücadelesi olmadan ezilen halkların gün yüzü görmesinin imkanı yoktur. Bu anlamı ile 100. yılında Ekim Devrimi, güncelliğini koruyarak yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

41259

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar