Cumartesi Mayıs 18, 2024

EKİM DEVRİMİ VE PARTİ | Parti, sağ ve sol her türlü oportünizme karşı mücadele yürütmeseydi zafer sağlayamazdı!

Proletarya Partisi,  sınıfının bir parçasıdır, onun en iyi, en ileri, en sınıf bilinçli, en yetenekli, en fedakar ve bundan dolayı en devrimci bölümüdür. Kuşkusuz partinin önderleri de bu “en”lerin “en”lerinden olmak durumundadır. Dünya görüşü olan Marksist-Leninist-Maoist teoriyi özümsemenin ötesinde, MLM teoriye hakim olmazsa, ideolojik derinlik ve uyanıklığa sahip olmazsa, siyasal kafa açıklığı, uyanıklık ve öngörüye sahip olmazsa, siyasal stratejide kafa açıklığı ve taktik belirlemede ustalık ve yeri gelince devrimci manevra kabiliyetinde beceri ve her koşulda proletaryaya ittifak veya yedek kuvvetler yaratma yeteneği göstermezse, örgütlemede ve pratikte yaratıcılık, yetenek, inisiyatif, hareket kabiliyeti ve cüretli olunmazsa önderlik görevini, yani bu “en”lerin “en”leri misyonunu layıkıyla yerine getiremeyeceği açıktır.

Parti, işçi sınıfının öncüsüdür. Önderidir, kurmay heyetidir. Örgütlü müfrezesidir. Sınıf örgütlerinin en yüksek örgütlenme biçimidir. Siyasal iktidar aracıdır. Hizip ve gurupların varlığıyla bağdaşmayan irade birliğidir. Ve parti, saflarını oportünist öğelerden arındırdığı ölçüde gelişir.

Parti, işçi sınıfının iktidar mücadelesinde belirleyici roldedir. İşçi sınıfı, partisiz iktidarı ele geçiremez, istisnai olarak ele geçirse de siyasi iktidarı uzun süre elde tutamaz. Paris Komünü bunun bariz bir örneğidir. Paris Komünü gerçekleştiğinde proletaryanın sınıf partisi yoktu, dolayısıyla komünist bir çizgi egemen değildi. Komünistler içinde ve yönetiminde yer almışlardı ama oldukça zayıf durumdalardı. Komün’e, Blankistlerin anarşist, reformist, küçük burjuva çizgisi egemendi. Bu çizgi de, onları yenilgiye götürdü.

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na kadar yaklaşık çeyrek asır “kapitalizmin görece istikrar dönemi”nin “barışçıl mücadele süreci”nden geçen, devrimci militanlıktan yoksun,  emperyalist savaşın başlamasına doğru devrimden korkan, kendi ülke burjuvazisine boyun eğip dönekleşen, onların yedek lastikleri haline gelen 2. Enternasyonal’in çizgisinde olan partileriyle de devrim gerçekleştirilemezdi.

Siyasi iktidar, ancak gerçek devrimci, Marksist-Leninist bir parti önderliğinde, işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin kitle mücadelesinin çeşitli alanlarında yetişen, deneyim kazanan, bu mücadeleler içinde gelişip güçlenerek siyasal iktidarı ele geçirmeye hazırlanan bir parti ele geçirebilirdi. RSDİP (Bolşevik) bu nitelikte olan, bu niteliklerle dolu bir partiydi.

RSDİP kurulduğunda Leninist parti çizgisi egemen değildi. Lenin, parti içinde ve dışında çizgi mücadelesini yürüttü. 1900’lerin başında parti ve örgüt anlayışı konusunda ciddi bir mücadele yürütmeye başladı. Partinin 2. Kongresinde tüzük ve parti yönetimine ilişkin birçok önemli sorununda çoğunluk (Bolşevik) sağlasa da, Leninist çizgiyi partiye egemen kılamadı. Yaklaşık 15 yıllık mücadele sonucu Prag Konferansı’yla ancak Bolşevik/Leninist çizgiyi partiye egemen kılabildiler. Bu konferansla partinin grup ve hiziplerle bağdaşmayacağı kararı alındı. Parti dışında ve parti içinde revizyonizme, ekonomizme, reformizme, Menşevizm’e, tasfiyeciliğe vb. her türlü oportünizme karşı “çılgınca bir ideolojik mücadele” yürütülmeseydi, ne bu belirtilen oportünist akım ve kesimleri etkisizleştirebilirdi; ne parti saflarını berraklaştırabilirdi,  ideolojik, politik seviyesini artırıp, niteliğini yükseltebilir ne de mücadelenin çeşitli evreleri ve alanlarında partinin deneyim kazanıp militanlaşmasını sağlayıp iktidarı ele geçirmeye hazırlayabilirdi.

Lenin, Narodiniklere, “legal Marksist”, liberallere-burjuva liberal Kadetlere karşı acımasız bir ideolojik mücadele ve  teşhir faaliyeti yürüttü.  Bunların maskelerinin düşürülüp kitlelerin bunların etkilerinden kurtarılması gerekiyordu. Lenin, bunlar etkisizleştirilmeden, kitleler onların etkilerinden kurtulmadan kitleler devrime kazanılamaz diyordu. Uluslararası planda da, 2. Enternasyonal’in revizyonist Bernstayn ve Kautsky çizgisine karşı kapsamlı bir ideolojik mücadele yürüttü. Bu mücadele yürütülmeseydi uluslararası planda revizyonizmin, reformizmin, oportünizmin ideolojik ve örgütsel etkisi kırılamazdı. Devrimci partiler, örgütler ve kitleler devrimci Marksist-Leninist çizgiye çekilemezdi. 

Prag Konferansı’yla, grup ve hiziplere bağdamayan yeni tipte parti, Bolşevik/Leninist parti anlayışı egemen kılınmasaydı, ne nitelikli, çelik disiplinli bir parti olurdu ne sınıf mücadelesine yanıt olup, istikrarlı bir gelişme sağlayabilir ne de siyasi iktidarı ele geçirebilecek bir parti olup devrime hazırlanabilirdi.       

Stalin;

“...Yeni dönem, sınıfların açıktan çatışması dönemidir; proletaryanın devrimci eylemleri dönemi, proletarya devrimi dönemi, güçlerin emperyalizmi devirmeye, iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesine doğrudan hazırlanması dönemidir. Bu dönem, proletaryanın önüne yeni görevler koyar: tüm parti çalışmasını yeni, devrimci bir tarzda yeniden örgütlemek, işçileri iktidar uğruna devrimci mücadele ruhuyla eğitmek, yedekleri yetiştirmek ve yakınlaştırmak, komşu ülkelerin proleterleriyle ittifakı kurmak, sömürgelerdeki ve bağımlı ülkelerdeki kurtuluş hareketiyle sağlam bağlar kurmak vs. vb. Bu yeni görevlerin, parlamentarizmin barışçıl koşullarında eğitilmiş olan eski sosyal-demokrat partilerin güçleriyle çözülebileceğini sanmak, kendini onmaz bir çaresizliğe, kaçınılmaz bir yenilgiye mahkûm etmek demektir...” (LS, s. 93, İnter Yayınları)

“Yeni bir partinin, militan bir partinin, devrimci bir partinin, proletaryaya iktidar uğruna mücadelede önderlik edecek kadar cesur, devrimci durumun çapraşık koşulları içinde yolunu şaşırmayacak kadar deneyimli, hedefe giden yolda tehlikeli engellerden sakınacak kadar esnek bir partinin zorunluluğu buradan gelir.” (LS, s. 93, İnter Yayınları) diyordu.

Lenin, Ekim Devrimi hazırlığı döneminde Bolşevik Merkez Komitesinde ayaklama kararına karşı gelip, ayaklama kararını Menşevik gazetede “eleştirerek” burjuvaziye ihbar eden Zinovyev ve Kamanev’e karşı acımasız bir mücadele yürüttü. “Bu hainler derhal atılmalı” diyordu. Troçki de ayaklanma kararının Sovyetlerin 2. Kongresinde alınmasını istiyordu. İki çıkış da özünde aynı anlayıştan besleniyordu. Birincisi ayaklanma hazırlığını deşifre etmek; ikincisi, iktidarı ele geçirmeye cesaret etmemek, korkmak; üçüncüsü, Avrupa’da devrim olmadan Rusya’da devrimin yaşayamayacağı, tek ülkede devrimin yaşayamayacağı anlayışından geliyordu. Lenin’in önderliğindeki Bolşevikler, bunlara karşı ciddi mücadele yürüttü. Bu anlayışlar mahkum edilmeseydi Ekim Devrimi başarıya ulaşamazdı.

Ekim Devriminden sonra devrilmiş olan burjuvazinin direnişi, ulusal burjuva hükümetlerinin ayrılması, bunların birçoğunun İngiliz, Fransız emperyalizmiyle işbirliği,  İngiliz ve Fransız emperyalizminin Beyaz Orduyu desteklemesi ve Kuzey Rus Cumhuriyeti ilan edip saldırıya geçmesi...  Alman emperyalizminin işgali vb. Beş yıl süren iç savaşla uğraşılması... 

Diğer taraftan bir yandan Menşevik ve Sosyalist Devrimcilerin “partisizler toplantıları” adı altında kendilerini gizleyerek devrilmiş olan burjuvaziyle işbirliği örgütlenmeleri,  devrimden sonra ittifak yapılan sol sosyalist devrimcilerin daha 1918 ortalarında Bolşevik yöneticileri katlederek iktidarı ele geçirme darbeci girişimleri... Bolşevik yöneticilerden M. S. Uritski’nin ofisinde öldürülmesi, Lenin’e yönelik suikast... Almanların Sovyetleri işgal etmesi için Alman Büyükelçisinin öldürme provokasyonu vb... Brest Litovsk Anlaşmasına karşı çıkan sadece sol sosyalist devrimciler değildi, parti içinde de başta Troçki olmak üzere ve 1930’larda itiraf eden Zinovyev, Buharin, Kamanev, Rikov vb. de Brest Litovsk Anlaşmasını sabote edip Alman devletinin Sovyetler’i işgal etmesine çalıştıklarını, el altındaki görüşmelerde Ukrayna’yı Almanya’ya vermeye söz verdiklerini vb. itiraf etmelerinden de anlaşılmaktadır ki farklı gözükseler de aynı emelleri taşımaktadırlar.

Devrimin ertesinde Preobrajenski’nin “Anonim Platform”u, “Boguşevski’nin sapması” Zinovyev’in “yeni Muhalefet”i oluştu. Ki  “Zinovyev’ci sapma” günlük çıkan “Leningradskaya Pravda” adlı kendi organına sahipti. (MÜ. 1, s. 349)  Myaznikov ve Kuznevtsv’un  “İşçi Gurubu” (MÜ. 1, s. 344). Şlyapnikov, Medvedev vb.nin başını çektiği “İşçi Muhalefeti” adlı parti düşmanı anarko sendikalist gurup. “Demokratik Merkeziyetçilik” grubunun  başını da Sapranov ve Ossinski çekiyordu. (Stalin, MÜ. 1, s. 354). Bu grupların kimi X. ve XI. Kongrede, kimi 15. Kongrede tasfiye edildiler. Ancak gizli faaliyet yürüttükleri sonraki yıllarda ortaya çıktı. 1934’te Kiov’un öldürülmesi, generaller çetesiyle darbe yapma hesapları, doktorlar çetesiyle birçok yönetici kadronun öldürülmesi vb. parti içinde komplocu, ikiyüzlü, kimi emperyalistlerin ajanı durumunda olan yeni burjuvazinin organizeli çalışmasının boyutlu olduğu ortaya çıktı ve 1936-37 yargılamalarına götürdü. Çözülmeler/itiraflar işin boyutunu ortaya çıkardı. Yığınlarca taktiğe, yol ve yönteme başvurdukları ortaya çıktı. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşından sonra yeniden doktorlar çetesiyle Lenin ve Stalin çizgisinde olan yönetici kadroları katletmeye başladılar. Stalin yoldaşı zehirlemeye kadar vardılar...

Özetle Lenin ve Stalin önderliğindeki parti, iktidar mücadelesi yıllarında olduğu gibi, devrimden sonra, proletarya diktatörlüğü döneminde de, parti içindeki grup, hizip, platform oluşturan, ikiyüzlü, samimiyetsiz, kariyerist vb. her türlü oportünist çizgi, sapma ve unsurlara karşı, parti içindeki yeni burjuvaziye karşı sistemli, uzlaşmaz bir ideolojik mücadele yürütülmeseydi ve dönüşmeyenler parti bünyesinde temizlemeseydi daha işin başında işçi sınıfının iktidarı kaybedilirdi. Devrilmiş olan sınıflar mülksüzleştirilip direnişleri kırılamazdı. Proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin inşası ve gelişimi sürdürülemezdi. 2. Emperyalist Savaşında işgal yenilgiye uğratılamazdı, faşizmin yenilgisi, Doğu Avrupa’nın kurtulması sağlanamazdı. Asya’dan Avrupa’ya devrimlere destek sağlanamazdı...

Lenin yoldaşın şu çağrısını asla unutmamamız gerekir:  “Bize karşı kinlerini açıkça ifade eden insanlar, sınıflar, hükümetler tarafından kuşatılmış bulunuyoruz. Bir saldırıyla aramızda her zaman kıldan ince bir sınır olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.” (Lenin, C. 27, s. 117, Rusça, Aktaran Stalin, Eserler 14, s. 189 ve yine Stalin Eserler, c. 8, s. 68-69) Stalin yoldaşın söylediği gibi, bu nedenle “biz Bolşevikler her zaman barutumuzu kuru tutmalıyız.”

Ve  “... İşçiler, bilmelisiniz ki, sermayenin boyunduruğundan kurtulmak için proletarya devriminden, sosyalizme varmak için de proletarya diktatörlüğünden başka bir yol yoktur...” (III. Enternasyonal Belgeler, s. 217) 

44420

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar