Salı Mayıs 21, 2024

Duyulmak istenmeyen büyük çığlık: Mültecilik!

Savaş denince insanın aklına gelen ilk şey ölümdür, vahşettir, işkencedir, tecavüzdür, açlıktır, yoksulluk ve açlıktır. Ölümlerden kaçma adına, umutsuzluk içerisinde ölüme umut diye koşmaktır, Savaşlar yalnızca insanları öldürmekle kalmazlar.  Kendi dışında evrende yaşayan tüm canlıları da yok eder, yakar - yıkar.  Atılan bombalar, toplar, füzeler, kimyasal silahlarla evrende yaşayan bütün canlıların doğal yaşam alanları, hakları yok edilir, ortadan kalkar.

    Peki savaşı kimler çıkarmakta, kimler savaşlarda zarar görmekte ve savaşlar kimlere yaramaktadır?

   Bütün zamanlarda çıkarılan savaşlarda egemen mülk sahipleri egemenliklerini, mülksüzlerden korumak için devlet kurmuşlardır. Mülk edinme egemenliği, insanlar arasında farklılaşmayı da beraberinde getirdi. İnsanları mülk sahibi ve mülksüzler olarak iki sınıfa, iki kutba böldü. Mülk sahipleri mülksüzler üzerinden rant sağlamak, egemenliklerini sürdürebilmek için devlet kurdular. Kurulan devlet yalnızca ve yalnızca mülk sahiplerinin egemenliğini, varlığını korumak, daha fazla variyet sahibi olmalarını, topraklarını daha çok genişleterek kölelik yasaları çıkardılar.  Bu azınlık mülk sahiplerinin, çoğunluk mülksüz insanlar üzerinde egemenliğini sağlamak, kölelik düzenini garanti altına almaktı. Bunun adı devletti.

O günden günümüze mülk sahipleriyle mülksüzler arasında bir sınıf farklılığı, sınıf mücadelesi egemenlik savaşı başlamıştır. Çünkü egemen mülk sahipleri egemenliğini korumak, mülklerine -topraklarına toprak katmak, zenginliklerine -zenginlik katmak için savaşlar çıkarmakta, mülksüz insanları, yoksulları savaşlara sürmekte, evren üzerindeki insanlığa ait değerleri pervasızca paylaşmaktadırlar. Günümüzde yaşanan savaşların geçmişten hiçbir farkı yoktur. Biz bu savaşlara gerici savaşlar demekteyiz. Bu savaşların en amansız, zulmünü yoksul ezilen emekçi halklarımız çekmektedir.

Günümüzde bu gerici savaşlara karşı, özel mülk sistemine karşı, haksızlığa, sömürüye karşı yani, gerici haksız çıkar savaşlarına karşı halkların kardeşliğini, halkların bağımsızlığını, özgürlüğünü savunan mücadele eden, haksız gerici savaşları son bulması için haklı savaş yürüten bütün emeği temsil eden güçler var. Bu emek güçlerinin yürüttüğü savaş haklı, meşru mutlak gerekli var olma yok olma savaşıdır. Bu haklı savaşlar yürütülmeden insanlık üzerine kara bulut gibi çöken haksız savaşları, emperyalist sermayeyi, ortadan kaldırmadan insanlığın eşitliğinden, özgürlüğünden kardeşliğinden bahsedemeyiz. Hiçbir savaşı önleyemeyiz, o nedenle hakların kardeşliğini, birlikte barışını sağlamak istiyorsak haklı savaşların yanında safımızı belirlemeliyiz.

Şunu önemle belirtmeliyim ki; öncelikle İşçiler, emekçiler, devrimciler, komünistler ve dünya halkları her tür savaşa karşıdır. Dünya halklarının birlikte, kardeşçe üretimden, üleşimden -paylaşımdan yanadırlar. İnsanın insana zulmüne asla müsaade etmezler, zulüm eden her kim olursa olsun karşı çıkar ve zulme karşı verilen savaşın meşruluğunu ve haklılığını savunurlar. Komünistler gerçek barışın ancak ve ancak var olan emperyalist sömürü sisteminin ortadan kalkmasıyla gerçekleşeceğini bilir, bu bilinçle hareket ederek mücadeleye uzun soluklu bakarlar. Gerici savaşları emperyalist devletler, onların ırkçı faşist uşak devletleri başlattılar, bugün de en vahşi şekliyle devam etmektedir. Bu sebeple öncelikle emperyalist -kapitalist sömürü sisteminin son bulmadan savaşların, ölümlerin, vahşetin ve bugün milyonların çığlığı olarak yankılan feryadı -figanların son bulmasının mümkünü yoktur. Irak' ta, Suriye 'de, Afganistan 'da Afrika’da, Asya’da kısacası dünyanın dört bir yanında Mülteciler akın akın yurtlarını, topraklarını, evlerini zoraki terk ediyorlar. Kendilerine yeniden yaşama tutunmak için, ölüme yaşam umudu olarak koşuyorlar. Büyük insanlık ise yaşanan bu akıl almaz vahşete, çığlığa alışık bir duyarsızlıkla bakmaktadır. Ne zamandan bu yana insanlık bu kadar nankörleşti.

 Milyonlarca yoksul insanın, kadın, çocuk ve yaşlıların insanlık dışı ölümlerine şahit oluyoruz. Yine milyonlarca yoksul, kimsesiz insanın hayatlarını kurtarmak için, yeni bir ölüm yolu olan mülteciliğe, sürgün ölümlerine kucak açtığını büyük bir trajedi olarak yaşamaktayız. Kulaklarımız bu büyük insanlık ayıbına karşı sağır, gözlerimiz kör, diller lal, kalemlerimiz kırık. Utanılacak bir durumla karşı karşıyayız.

   Son yıllarda Irak’ta, Suriye’de, Ortadoğu’da Kürtler, Araplar, Ezidiler,  Aleviler ve Gayri Müslümler ve Şiaların yaşadıkları acılar sözlerle ifade edilir gibi değil. Kendi ülkelerinde yaşadıkları vahşet yetmezmiş gibi, sığındıkları ülkelerde karşılaştıkları acılar ve çektikleri zulüm kaçmak zorunda kaldıkları ülkelerini aratır durumdadır. Aşağılanmadıkları, hakaret edilmedikleri, ırkçılar tarafından her gün,  her saat ölümle tehdit edildikleri, beri taraftan ABD’nin, AB’nin, İsrail ve Türkiye'nin ve hepsinin ortak buluştuğu NATO’nun örgütleyip eğittiği, silahlandırdığı piyasaya sürdüğü IŞİD, ELNÜSRA, ÖSO gibi radikal dinci cani -katil örgütlerin insanlık dışı katliamlarına, tehditlerine, zulmüne maruz kalmaktadırlar.

Savaştan kaçıp yaşama umutsuzca tutunanların Türkiye’de Yunanistan’da, İspanya 'da, İtalya 'da, Makedonya 'da, Bulgaristan’da, Almanya’da ve Avrupa'da yaşadıkları zulüm anlatılır gibi değil, yenilir içilir değil. Yükselen çığlıkların asıl sorumlusu olan emperyalist devletler ve onların faşist diktatör devletleri günah çıkarırcasına topu birbirine atmakta, kendi suçlarını örtmek için, kendi yarattıkları katil örgütleri suçlu göstermekte, kapı önü köpekleri misali efendiler tarafından bazen dövülüp -sövülmekte, bazen ise saldır komutu verilmektedir. Bu artık her yönlü açığa çıkmış, herkese aşikâr hale gelmiştir. Asıl suçluların teşhir edilmesi, mültecilere kayıtsız koşulsuz kapıların açılması, her türlü insani haklardan yararlanılması, savaşın baş suçluları olarak yarattıkları bu acı ve zulmün bedelini ödemeleri gerektiği noktasında bütün devrimciler, ilericiler, aydınlar devrimci örgütler ve sivil toplum kuruluşları, insan hakları savunucuları, uluslararası hümanist kuruluşlar bu devasa dünyanın büyük sorununa sahip çıkmalıyız.

 Avrupa Sürgünler Meclisi üstüne düşen görevleri yerine getirmek için kolları sıvamalı, kısık ses çıkarma yerine aktifleşmelidir. Tüm Güçbirliği bileşenleri gelecekte daha da büyük sorunların doğuşuna şimdiden hazırlıklı olmalıdır.

44273

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Duyulmak istenmeyen büyük çığlık: Mültecilik!

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar