Cuma Mart 29, 2024

Duygusal tepki! İsmail Cem Özkan

Sol, 12 Eylül yenilgisinden sonra kendisini izleyici konumda, olayların arkasından sadece yorum yapar halde buldu. Bu yorumcu konumuna o kadar alıştı ki, Marks’ın 11. Tez’i sadece geçmişte söylenmiş güzel bir söz olarak algılanır oldu. Zaman zaman o söz kullanılsa da, nasıl olsa devrimcileri değil, felsefecileri ilgilendiriyor algısı bilinç altına işlenmiş olduğunu düşünüyorum. Bu ihtiyaç yok algısı sanırım solun kılcal damarlarına kadar işledi!

12 Eylül sol tarihi için önemli bir kırılmanın ve yenilginin tarihidir. Her ne kadar kendisini yenilmiş hissetmeyen solcular olsa da genel anlamda sol yenilmiş olduğunu bugün yaşanan kriz ortamına bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz, çünkü sol gündemi sadece yorumlamak ve birbirinin açığını aramak ile geçirmekte, içinde ki liberallerden temizlenme telası ve yorgunluğu içindedir.

Sol kırılmanın etkisi ile bir çok değerli üyesini sağın liberal rüzgarına kaptırmış olmasına rağmen, sağ sularda politika yapan liberallerin bir bölümü hala kendilerini solcu görmekte ve sol adına konuşmaya ve geçmiş anıların yarattığı rüzgar ile çevresine hayran kitlesi toplama telaşı içindedir.

İşverenin sağcı olması, işçinin işçi olmaktan çıkarmaz, o yüzden medya alanında sağ medyada çalışanlar patronların çıkarına uygun yazı yazarken, hala kendilerini solda görmeye ve solcu gibi özel yaşamında devam etmekteler. Ki bireylerin iş dünyası ve özel yaşantısı arasında ki çelişki artık çelişki olmaktan çıkmış, patronu için kalem oynatmak bir işçinin yapması gereken görev olarak algılanır olmuştur. Bir fabrikada ki işçi ile medya çalışanı kendisini eş görerek, yaptığı iş ve sonucunu da doğal olarak eş görmekte ve sonuçta oluşan olumsuzluktan kendisini sıyırabilmektedir. Mantık süzgecini bir silah fabrikasında çalışan işçi ile kendisini eş gören bir medya çalışanı (editör, gazeteci vb) sonuçta yaptığımız işin ürünü birilerin canını acıtıyor olabilir ama yaşamak için çalışmak ve patronun ihtiyacı olan artı değere katkı sunmak zorundayım diye mantık yürütür. Vicdan rahattır!

Sol kulvarda olup da duygusal politika yapmayan yok gibidir, solcular genelde duygusaldır ve duyguları ile tepki verirler! Yaşanan sol içi çatışmaların önemli bir bölümü, verilen bu duygusal kararların sonucudur. Duygusal insanlar kriz yönetemezler, her kriz ayrılık demektir. Her ayrılık ise ileride oluşturulacak teorik çalışmanın başlangıcını temsil eder. Ayrıl, sonra ayrılık sebebi olan duygusallığı ortadan kaldıran mantığa uygun teori oluşturma süreci. 

Bir çok medya alanında verilen duygusal tepkiler, aynı zamanda çatışmalar içinde zemin oluşturur. Gruplar, fraksiyonlar arasında incir çekirdeğini dolduramayan sudan sebepler yüzünden çatışmalar olmakta, çatışmalar sonucunda oluşan küslükler ve ön yargıların oluşturduğu duvarların örülmesini de beraber getirir. Artık küsülen tarafın ne dediği, ne yaptığı önemli değil, her koşul altında o haksızıdır ve muhatap alınmaya değmez!

Birbiri ile ilişkisi olmayan solcuların oluşturduğu yapılarda bir arada yaşamanın koşulları üzerine teoriler üretilir, geleceğin profili içinde ‘hoşgörü’, ‘çok kültürlü’, ‘bir arada yaşam’dan dem vurulur, “o belirsiz geleceğin ‘ilk nüveleri’ şimdiden atılmalıdır” diyerek de büyük ve keskin cümleler kurulur.

Sol, solcu söylemler yanında sağın benimsemiş olduğu davranış biçimlerini içselleştirmiş ve bilinçaltından o davranışları duygusal tepkiler ile vermektedir. Üstelik vermiş olduğu tepkinin sağ bir tepki olduğunu bilincine bile çıkarmaz ve her daim haklı ve ders verir konumdadır.

12 Eylül kırılması ile geçmişi ile bağı kopanların, geçmişi ile bağ kurma adına geçmişin destanlaştırılması, dokunulmaz kılınması, eleştirilmesi yerine güzellemenin yapıldığı bir süreç sonunda; eteklere biriken geçmişten kaynaklanan (kırılma döneminde yaşanan cezaevi süreçleri) birikimin oluşturmuş olduğu taşlar, fırsat ele geçer geçmez bir birine atılmakta ve güvensizlik; hareketleri belirleyen önyargıların temel taşı olmayı korumaktadır. Eteklerde bitmez tükenmez ve her geçen gün yeni taşların da eklendiği bir süreci yaşamaktayız. Her geçen gün, geçmişi ile yüzleşemeyen, geçmişi hakkında açıkça konuşamayanlar kafalarında oluşturmuş oldukları kendi gerçekliği içinde yeni taşlar eklemekte ve karşı tarafın yapması muhtemel olan siyasi çalışmayı da taşa tutarak yapamaz, iş göremez hale getirmektedir.

“Ya bendensin ya değilsin”, ya da başka söylem ile “ya sev ya da terk et” anlayışı sağ anlayış olduğunu hepimiz biliriz ama bu sağ anlayışın sol görünüm içinde olduğunu yaşayarak görüyoruz. Bu sağ duruş, bugün “geçmişime, hareketime küfretti” (eleştirdi) bakış açısı içinde ‘küçük olsun benden olsun, biat etsin’ mantığı düzlemi içinde ilişkiler oluşturulmaya çalışılmakta ve geçmişin destansı havası içinde bir arada durmaya çalışılmaktadır. Bu da politika yapamazlığı beraberinde getirmektedir, çünkü sağ duruş üzerinde sol politika olmaz.

Kitleden uzakta, birkaç göstermelik eylemler dışında meydanlarda olmayan, kendi yazar, kendi okur, kendi seminer verir, kendi dinler, sanatın para getiren tarafı ile ilgilenilip, kurumların kirasını karşılayan etkinlikler ve cafeler yeni sürecin sadece ekonomik boyutunu yansıtır.

Ülkemizde politika dinci ve etnik kimlikler üzerine politikanın dominant olduğu bir süreci yaşamaktadır.

Büyük kırılmadan sonra ülkemiz solu, sağ zeminde ve etnik kimlikler ve aidiyatlar üzerinden politika yapar oldu. Sorgulamadan biat et, geçmişi anlamadan ve bilmeden yarına kucak aç dönemindeyiz.

Sol, “mazlum halk ile dayanış, onların haklı mücadelesine destek ver” yerine, Kürt hareketinden daha fazla Kürt halkının mücadelesini (ayrılma hakkını) savunan, dayanışma yerine onlar adına karar veren, onlar gibi düşünüp onların çıkarına kararlar alıp, onlar adına tavır geliştirilen bir sürecin parçası oluverdi. Bu parçası olduğu şey dayanışma değil, solu ortadan kaldıran ve Kürt halkının kendi istemleri ve çıkarlarına karşı yapılmış bir müdahale olarak, hem kendisine hem de var olan Kürt halkının tercihine zarar verir konuma gelmiş durumdadır. Solun görevi ülke içinde yaşayan halklara ‘kendi kaderini tayin hakkı’nı kullanması için ortam hazırlamaktır, onlar adına söz söyleme ve eylem yapması değil.

Sol, etnik kimlik üzerinden politika belirlemez, solun tercihi sınıf temellidir, sınıf politikası yapar ve geliştirir. Bir arada mücadele etmeyi “bütün dünyanın işçileri birleşin” sloganı atarken sınıf temeli bir sistemi hayal eder ve o yönde örgütlenmek gerektiğini vurgular.

Yaşananları anlamak yerine duygusal tepkiler verildiği, iktidarın bilerek ya da bilmeyerek yedek değneği olduğu bir süreci yaşıyoruz.

İktidar bugün pervasız hedefine doğru koşuyorsa bunun tek sorumlusu muhalefetin iktidarın yedek değneği olma işlevi ve iktidarı kollayan tavrıdır. İktidarı kollamak için illa onun ağzından konuşmak olmadığını yaşadığımız son on yıldaki gelişmelere de bakarak anlarız. Demek ki bizler birbirimize karşı küfrederken aslında başkasını kolluyor ve koruyoruzdur! 
Kısaca bu dönemde, birbirini anlamak yerine birbirine küfredenlerin hepsi iktidarın yedek değneğidir. O yüzden küfredenleri muhatap alıp ve duygusal tepki verilmesini anlamıyorum! 
Politika duyguların dışında akıl ile yapıldığında hedefine doğru adım atmış demektir, duygular ile hareket edilmesi var olan kaosun ve girdabın kronikleşmesini sağlar. 
Sol, yakın tarih içinde kriz yönetememiş, krizlerden ders çıkarıp yeni krizlerin oluşmasını engelleyecek yaptırımlar alamamış olduğunu, duygusal tepkiler ve o durumun sonucu oluşan rahatsızlığın devam ediyor olmasından anlamaktayız. 
Krizi yönetemeyenler geçmişlerine öykünerek günü kurtarır, o yüzden sol geçmişini yaşamaktan bugünü tespit edememiş, yarını kucaklayacak örgütsel bir ağ kuramamış olduğunu yaşadığımız politik kriz ortamında bir kere daha gördüm... 
Solun, sol politikası olmadığı için dayanışma ile yetinir konuma gelmiş, halkın ve günlük olayların dışında gözlemci konumda sadece olayları yorumlarken görüyoruz...

Sol, 11. Tez’i yeniden anımsamak ve içselleştirmek zorundadır. Duygusal tepki yerine akıl ile tepki veren ve yaşanan her krizden kendisi lehine sonuçlar çıkarmalıdır. Aksi halde bu duygusal tepkiler gelmekte olan zifir karanlık koşullarda, İran solunun yaşamış olduğu gibi, solun hepten yok olması ve dinci “sol” yapılar içinde yaşam alanı arama tercihi ile karşı karşıya kalabilir.

İsmail Cem Özkan

 

56196

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar