Cuma Mayıs 10, 2024

Dersim Seferi Yine Hüsranla Bitecek!

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Dersim’e gideceği, (çok zayıf bir olasılıkla da olsa ki, asla inandırıcı değil ) 1934 yılında yasayla ismi değiştirilen “Dersim” ismini geri vereceklerini ve Seyit Rıza ile yoldaşlarının mezar yerlerini açıklayacağı konuşuluyor..

Davutoğlu’nun Dersim’de Cemevine gidip (ki, o cemevi yöneticilerinin devletle işbirliğini ve Aleviliğe ihanetini tüm Dersim’liler bilir) 1937-38 Dersim soykırımı ile ilgili sahte özür dilemesi, çözümsüz açılım söylevleri ne Dersimlileri, ne de Alevi Kızılbaş toplumunu kandırmaya yetmez. Osmanlının ve daha sonraki ardıllarının, hele de “Yeni Osmanlıcılıkla” öğünenlerin oyunlarına da, hilelerine de asla kanmazlar.

Davutoğlu, Dersim’e daha önce defalarca yapılan saldırı, asimilasyon, katliam seferlerini iyi incelesin. Gün geldi İdrisi Bitlisi, gün geldi Hamidiye Alayları, gün geldi Abdullah Alpdoğan komutasında katliamlara, soykırımlara, saldırılara maruz kaldı Dersim. TC Savaş uçaklarını ilke kez Dersim’in bombalanmasında  kullandı.. Davutoğlu’nun bu seferleri, saldırıları öğrenmesi lazım. Bugüne kadar öğrenmemişse bugünden sonra öğreneceği kesindir. Zaten Dersim soykırımından önce özür dileyeceği daha çok konu var. Başbakan, öncelikle öğündüğü Osmanlıların, tarihleri boyunca inkâr ettikleri, öteleyip katlettikleri onbinlerce Alevi, Kızlıbaş ve başka inançlardan, etnik yapılardan özür dilemelidir. Aleviler ve Dersimliler siyasi partilerin, özellikle Cumhurbaşkanından Başbakana kadar tüm AKP’lilerin inancımız, kutsallarımız, yol ve öğretimiz üzerinden, Alevilik ve Dersimi siyaset malzemesi yapmalarından son derece rahatsızdır ve bu yöndeki kandırmacaya ve oyunlara itibar etmez.

Davutoğlu’nun “üstadı” bildiği Necip Fazıl Kısakürek, “Doğru Yolun Sapık Kolları Arınma Çağında İslam” adlı kitabında Alevileri açıkça asimile etmeye, yok etmeye çağırıyor ve diyor ki: “Aleviler, ısırgan otu gibi yolunup atılmalıdır”. Sadece bu sözlerle de yetinmeyen Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun büyük üstadı, tüm AKP ve sağcıların ecdadı Necip Fazıl, Alevilerle ilgili olarak “içi boş”, “asimile edilmeli” ve ayrıca “milletten yolunması gerekli” (yani katledilmeli) ifadelerini kullanmıştır.

İşte Alevi Kızılbaş düşmanı Necip Fazıl Kısakürek’e üstadım diye tapan Başbakan, öncelikle bu konularda samimi davranmalıdır. Bu Necip Fazıl da, Erdoğan’ın yıllarca seçim meydanlarında öğünerek “ecdadım” diye anlattığı Yavuz Selim ve onun şeyhülislamı Ebu Suud gibi Alevi Kızılbaş düşmanıdır. O Ebu Suud ki, ”Alevi Kızılbaşların canları da, malları da, namusları da helaldir” fetvalarını vermiş ve bu fetvalarla Yavuz Selim onbinlerce Kızılbaşı katletti, sayısız kadına kıza tecavüz edildi. Kızılbaşlar iftira, karalama ve aşağılamalarla karşı karşıya kaldı.

Osmanlılar dönemindeki sayısız Alevi Kızılbaş katliamları için, özür dilemeyen, yakın tarihteki Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Madımak katliamlarındaki sorumlular ve katillerle aynı zihniyette olan, gerekli soruşturma ve adalet çabasını engelleyen, davaları zaman aşımına uğratan, zaman aşımı için “hayırlı olsun” diyenler asla samimi değiller. Tarihteki ve kendi iktidarları dönemindeki Roboski ve Gezi katliamlarında onlarca insanımız için “vur emri, ölüm emri” verenlerin, Dersim ile ilgili siyasi hesaplar ve asimilasyon politikalarını uygulayanların özür dilemeleri de asla samimi değil ve asla inandırıcı değildir.

Ahmet Davutoğlu ve iktidar yeni bir hile ve oyun peşindedir.  Biz tarih boyunca oynanan onca oyunu bilen bir toplumuz. 1938 yılında bir gecede yaşı küçültülüp idam sehpasına gönderilen Seyit Rıza’nın bu oyun ve hileleler ilgili sözleri halen kulaklarımızda ve belleğimizdedir. 

Seyit Rıza Elazığ’daki mahkemede şöyle haykırıyordu. “Ben senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun.”

Dersimliler, Alevi Kızılbaşlar Seyit Rıza’dan aldıkları bu düsturla asimilasyoncu, inkârcı ve katliamcı iktidarın  yalan ve  oyunlarını boşa çıkaracaktır..

Çünkü: “Dersim’e sefer olur, ama zafer olmaz!”

 

Erdal YILDIRIM

22 Kasım 2014

80313

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

Sayfalar