Pazar Nisan 28, 2024

Çarşı’nın “darbe yapacağı”na inanıyorsunuz da…

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerine bir aydan az bir zaman kaldı. Bu eksende sürdürülen ciddi bir tartışma var. Bir yanda “paralel devlet” olarak anılmaya başlanmış olan Gülen Cemaati diğer yanda AKP’de temsil edilen klik... Yapılan “maaş zamları” gölgesinde sürdürülmekte olan “tarafsız yargı”, “yargıya olan güvenin korunması” tartışmaları. Tam da bu tartışmalar sürerken iki ayrı dava ile ilgili haber gündem de kendine yer buldu.

Yargı demişken…

Gezi İsyanı’nın ardından adeta hükümetin kontrolünde yürütülen soruşturmalardan biri daha davaya dönüştü. “Beşiktaş’ın taraftar grubu” sıfatını taşımanın yanında uzunca bir süredir pek çok toplumsal sorun karşısında halktan yana tavır almasıyla bilinen Çarşı’nın yöneticilerine ve üyelerine “darbeye teşebbüs” iddiasıyla dava açıldı.

“Alt tarafı bir dava” diye düşünenimiz olabilir. Fakat dava açılması için gerekli olan bir süreç var ve bu sürecin içerisine dahil olan “koca koca” pek çok kişi ve kurum gerekli. Halkın deyimiyle söyleyelim: “Maaşlarını biz veriyoruz” bunların. Onlar da yememiş, içmemiş çalışmışlar...

Herhangi bir davanın açılabilmesinin öncelikli şartı, resmi veya özel bir kişi ya da kurumun bir olayın suç oluşturduğuna dair şüphe duyması ve bu olayın kim/kimler tarafından gerçekleştirildiğine dair de fikri olmasıdır. Yani iki ihtimal vardır birileri ya şüphe duyar ya duymaz…

Anlaşılan birileri Çarşı’dan şüphe duymuş!

Durumdan şüphe duyan kişi zaten bir Cumhuriyet Savcısıysa “ne ala”, süreç resmen başlamıştır. Aksi durumda şüphe duyanlar tarafından -sıklıkla polis, asker gibi bir kolluk kurumu- olay bir savcılığa aktarılır. Savcı durumu araştırmaya başlar ki bu sürecin adı “soruşturma”dır. Savcının soruşturmasının kapsamı, öncelikle gerçekleşen olayın yasalara aykırı olup olmadığının eğer aykırılık var ise hangi yasaya aykırılık olduğunun tespit edilmesidir. Yani iki ihtimal vardır savcı ya yasaya aykırı der ya demez…

Savcı, Çarşı ve Çarşı'nın yaptıkları “yasaya aykırıdır” demiş!

Olayın yasaya aykırılığı ve kimler tarafından gerçekleştirildiği tespit edildiğine göre sıra olayın delillendirilmesine gelir. Savcı kolluk kuvvetleri aracılığıyla delil toplar. Olayı ve olayın kimler tarafından gerçekleştirildiğini şüphe duyulmayacak şekilde ortaya koymak zorundadır aksi halde davayı açmaması gerekir, en azından işi budur. Yani iki ihtimal vardır savcı olayı ya delillendirebilir ya delillendiremez…

Savcı “Çarşı’nın darbesinin” delillerini bulmuş!

Bundan sonraki aşama iddianamenin yazılmasıdır. Savcı tarafından yazılan iddianame öncelikle olayı, olayın oluşumunu, kimler tarafından gerçekleştirildiğini içerir. Ardından bu iddialara ilişkin deliller ortaya konur ve ilgili mahkemeye sunulur. Mahkeme iddianameyi inceler ve kabul edilebilir olup olmadığını kontrol eder. Yani iki ihtimal vardır mahkeme iddianameyi ya kabul eder ya etmez…

Mahkeme Çarşı’nın darbe yapacağı iddiasını kabul edilebilir bulmuş! Nihayetinde dava açılmış.

Basit bir olasılık hesabıyla, birileri tarafından görülmüş veya bir kamera tarafından kaydedilmiş bir olayın, bir davaya konu olması on altıda bir ihtimaldir.

Öyle hemen gülmemek gerekir. Belki de sadece bir taraftar grubunun polise, askere, MİT’e ve geri kalan türlü ite rağmen darbe yapması mümkündür, bilemezsin…

“Darbeci Çarşı”lılar “Masum Müfettişler”!

Yukarıda bir davanın açılabilmesi için gerekli olan süreci anlatırken açıklamayı unuttuk. Eğer şüpheli kişiler kamu görevlisi ise sürecin başında bir detay daha var. Savcının soruşturma yapabilmesi için şüpheli kamu görevlisinin idari amirinden izin alması gerekiyor.

Soma’da yaşanan ve 301 işçinin katledildiği iş cinayetinden önce, normalin on katı karbon monoksit (işçilerin çok büyük bir çoğunluğunun ölmesine neden olan gaz) miktarı tespit edildiği halde madenin güvenli olduğuna dair rapor veren müfettişler hakkında mahkeme iddianame kabul etmedi.

Savcılık bir iddianame yazmadı. Delil aramadı.

Çünkü daha işin en başında, müfettişlerin idari amirliği olan Çalışma Bakanlığı soruşturma izni vermedi.

Üzerinden yaklaşık dört ay geçti ve halen bir dava açılmadı.

Dava açılmadı ama bu arada iş cinayetinin yaşandığı şirketin işlettiği madenlerden biri (Işıklar) gerekli güvenlik önlemlerini aldığı iddia edilerek yeniden çalıştırılmaya başlandı.

Müfettişlerinin soruşturulmasına izin vermeyen Çalışma Bakanlığı’nın yaptığı denetimler sonucu açılmasında bir sakınca görülmeyen Işıklar madeninin “güvenlik” kıstaslarına güvenip güvenmemek ayrı bir tartışma konusu. Fakat bu davalar ile ilgili kararlar üzerinden, HSYK seçimlerinin sonuçlarına falan bakmadan “yargının tarafsızlığı”, “yargıya olan güvenin tesis edilmesi” tartışmaları hakkında fikir yürütmek mümkün.

İster faşist AKP’nin, ister faşist Cemaat’in ve isterse de faşist Kemalist klik yargı içerisinde etkinlik tesis etsin, yargı tarafsız değil ve olmayacak. Fıtratın halk düşmanlığı olanların “yargı”ları da halk düşmanı olmak zorundadır. Aldıkları kararlar, halkın yanında değil, halk karşısında olacaktır. Eğer büyük bir holdinginiz, limited şirketiniz, gayrimenkul yatırım ortaklığınız yoksa yargıya güvenmek için de bir sebebiniz yok demektir.

Bu nedenle gözümüzün içine baka baka, aklımızla adeta alay edercesine, “Çarşı'ya darbe” davası açarlar ama Gezi İsyanı'nda insanları öldüren, ağır derecede yaralayan, kör edip sakatlayan; işkence edip taciz eden ve “kahramanlık destanı yazan” polislere dava açmazlar. Bu nedenle Soma katliamında sorumluların yargılanmasını geciktirmek için ellerinden geleni yaparlar. Yargının görevi budur! Bunun için maaş almaktadırlar!

Şimdilerde maaşlarının artırılacağı müjdesi verilmesinin nedeni “bağımsız yargının” AKP'nin istediği adayların seçilmesinin amaçlanmasıdır. E hani yargı bağımsızdı? Nereden çıktı, AKP'li, Cemaatçi, Kemalist, Ülkücü, Alevi falan... Bu memurlar neye göre karar veriyorlar? Hukuk devletine göre mi, “guguk” devletine göre mi? Bu “guguk” iktidar olmasın sakın! 

Nasreddin Hoca'dan masallar...

Kazanın doğurduğuna inanıyorsunda, Çarşı'nın darbe yapacağına niye inanmıyorsun akıllım?

Hem Gezi İsyanı devleti ve hükümeti hedef almıştı. Düpedüz isyandı! Darbe filan değildi yani. Ama 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları bir saray içi darbeydi? Daha düne kadar birlikte iş tutan kardeşlerin it dalaşının ürünüydü ve de pisliklerin ortaya saçılması açısından son derece yararlı oldu. “Bağımsız yargının” bu pisliklerin peşinden gitmesi, rüşvet ve yolsuzluk yapanları soruşturması gerekmez mi?

Oysa tam bir taşları bağlama, itleri ortalığa salma durumu var! Gerçi itlerden bazılarını da bağladılar ama, bağımsız yargını ipine Çarşı gibi Gezi İsyanı'na katılan diğer taraftar grupları, ezcümle “korkma la biz halkız” diyenlerin amacı saray içi bir darbe yapmak falan değildi. Onlar isyan etmiş, kendilerine sunulanı kabul etmemiş, reddetmişlerdi. “Kahrolsun bağzı şeyler” demiş ve bu arada Tayyip'in kulağını da bayağı çınlatmışlardı. Tabi sonradan kadın örgütlerinin yerinde müdahalesiyle bu çınlatmalara müdahale edilmiş, duvarlardaki sloganlar silinmişti.

Türkiye'de yargı denilen kurum, eskisiyle yenisiyle devletin halka karşı “şefkatli” faşist yüzünü gösteren en iyi örneklerden biri olduğunu bir kez daha gösteriyor.  O tıpkı “eski Türkiye”de olduğu gibi, “yeni Türkiye”de de “yargının bağımsızlığı” masalları altında görevini yapmaya, rolünü oynamaya devam ediyor hala...

Varsın “bağımsız yargı” böyle kararlar almaya devam etsin! Oysa halkın gözünde çoktan “kazanın tencere doğuramayacağı” açığa çıkmış durumdadır. Onlar hala havaya bakıp ıslık çalmaya devam etsin. Öfke birikiyor...

83307

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar