Pazartesi Mayıs 20, 2024

Çarşı’nın “darbe yapacağı”na inanıyorsunuz da…

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerine bir aydan az bir zaman kaldı. Bu eksende sürdürülen ciddi bir tartışma var. Bir yanda “paralel devlet” olarak anılmaya başlanmış olan Gülen Cemaati diğer yanda AKP’de temsil edilen klik... Yapılan “maaş zamları” gölgesinde sürdürülmekte olan “tarafsız yargı”, “yargıya olan güvenin korunması” tartışmaları. Tam da bu tartışmalar sürerken iki ayrı dava ile ilgili haber gündem de kendine yer buldu.

Yargı demişken…

Gezi İsyanı’nın ardından adeta hükümetin kontrolünde yürütülen soruşturmalardan biri daha davaya dönüştü. “Beşiktaş’ın taraftar grubu” sıfatını taşımanın yanında uzunca bir süredir pek çok toplumsal sorun karşısında halktan yana tavır almasıyla bilinen Çarşı’nın yöneticilerine ve üyelerine “darbeye teşebbüs” iddiasıyla dava açıldı.

“Alt tarafı bir dava” diye düşünenimiz olabilir. Fakat dava açılması için gerekli olan bir süreç var ve bu sürecin içerisine dahil olan “koca koca” pek çok kişi ve kurum gerekli. Halkın deyimiyle söyleyelim: “Maaşlarını biz veriyoruz” bunların. Onlar da yememiş, içmemiş çalışmışlar...

Herhangi bir davanın açılabilmesinin öncelikli şartı, resmi veya özel bir kişi ya da kurumun bir olayın suç oluşturduğuna dair şüphe duyması ve bu olayın kim/kimler tarafından gerçekleştirildiğine dair de fikri olmasıdır. Yani iki ihtimal vardır birileri ya şüphe duyar ya duymaz…

Anlaşılan birileri Çarşı’dan şüphe duymuş!

Durumdan şüphe duyan kişi zaten bir Cumhuriyet Savcısıysa “ne ala”, süreç resmen başlamıştır. Aksi durumda şüphe duyanlar tarafından -sıklıkla polis, asker gibi bir kolluk kurumu- olay bir savcılığa aktarılır. Savcı durumu araştırmaya başlar ki bu sürecin adı “soruşturma”dır. Savcının soruşturmasının kapsamı, öncelikle gerçekleşen olayın yasalara aykırı olup olmadığının eğer aykırılık var ise hangi yasaya aykırılık olduğunun tespit edilmesidir. Yani iki ihtimal vardır savcı ya yasaya aykırı der ya demez…

Savcı, Çarşı ve Çarşı'nın yaptıkları “yasaya aykırıdır” demiş!

Olayın yasaya aykırılığı ve kimler tarafından gerçekleştirildiği tespit edildiğine göre sıra olayın delillendirilmesine gelir. Savcı kolluk kuvvetleri aracılığıyla delil toplar. Olayı ve olayın kimler tarafından gerçekleştirildiğini şüphe duyulmayacak şekilde ortaya koymak zorundadır aksi halde davayı açmaması gerekir, en azından işi budur. Yani iki ihtimal vardır savcı olayı ya delillendirebilir ya delillendiremez…

Savcı “Çarşı’nın darbesinin” delillerini bulmuş!

Bundan sonraki aşama iddianamenin yazılmasıdır. Savcı tarafından yazılan iddianame öncelikle olayı, olayın oluşumunu, kimler tarafından gerçekleştirildiğini içerir. Ardından bu iddialara ilişkin deliller ortaya konur ve ilgili mahkemeye sunulur. Mahkeme iddianameyi inceler ve kabul edilebilir olup olmadığını kontrol eder. Yani iki ihtimal vardır mahkeme iddianameyi ya kabul eder ya etmez…

Mahkeme Çarşı’nın darbe yapacağı iddiasını kabul edilebilir bulmuş! Nihayetinde dava açılmış.

Basit bir olasılık hesabıyla, birileri tarafından görülmüş veya bir kamera tarafından kaydedilmiş bir olayın, bir davaya konu olması on altıda bir ihtimaldir.

Öyle hemen gülmemek gerekir. Belki de sadece bir taraftar grubunun polise, askere, MİT’e ve geri kalan türlü ite rağmen darbe yapması mümkündür, bilemezsin…

“Darbeci Çarşı”lılar “Masum Müfettişler”!

Yukarıda bir davanın açılabilmesi için gerekli olan süreci anlatırken açıklamayı unuttuk. Eğer şüpheli kişiler kamu görevlisi ise sürecin başında bir detay daha var. Savcının soruşturma yapabilmesi için şüpheli kamu görevlisinin idari amirinden izin alması gerekiyor.

Soma’da yaşanan ve 301 işçinin katledildiği iş cinayetinden önce, normalin on katı karbon monoksit (işçilerin çok büyük bir çoğunluğunun ölmesine neden olan gaz) miktarı tespit edildiği halde madenin güvenli olduğuna dair rapor veren müfettişler hakkında mahkeme iddianame kabul etmedi.

Savcılık bir iddianame yazmadı. Delil aramadı.

Çünkü daha işin en başında, müfettişlerin idari amirliği olan Çalışma Bakanlığı soruşturma izni vermedi.

Üzerinden yaklaşık dört ay geçti ve halen bir dava açılmadı.

Dava açılmadı ama bu arada iş cinayetinin yaşandığı şirketin işlettiği madenlerden biri (Işıklar) gerekli güvenlik önlemlerini aldığı iddia edilerek yeniden çalıştırılmaya başlandı.

Müfettişlerinin soruşturulmasına izin vermeyen Çalışma Bakanlığı’nın yaptığı denetimler sonucu açılmasında bir sakınca görülmeyen Işıklar madeninin “güvenlik” kıstaslarına güvenip güvenmemek ayrı bir tartışma konusu. Fakat bu davalar ile ilgili kararlar üzerinden, HSYK seçimlerinin sonuçlarına falan bakmadan “yargının tarafsızlığı”, “yargıya olan güvenin tesis edilmesi” tartışmaları hakkında fikir yürütmek mümkün.

İster faşist AKP’nin, ister faşist Cemaat’in ve isterse de faşist Kemalist klik yargı içerisinde etkinlik tesis etsin, yargı tarafsız değil ve olmayacak. Fıtratın halk düşmanlığı olanların “yargı”ları da halk düşmanı olmak zorundadır. Aldıkları kararlar, halkın yanında değil, halk karşısında olacaktır. Eğer büyük bir holdinginiz, limited şirketiniz, gayrimenkul yatırım ortaklığınız yoksa yargıya güvenmek için de bir sebebiniz yok demektir.

Bu nedenle gözümüzün içine baka baka, aklımızla adeta alay edercesine, “Çarşı'ya darbe” davası açarlar ama Gezi İsyanı'nda insanları öldüren, ağır derecede yaralayan, kör edip sakatlayan; işkence edip taciz eden ve “kahramanlık destanı yazan” polislere dava açmazlar. Bu nedenle Soma katliamında sorumluların yargılanmasını geciktirmek için ellerinden geleni yaparlar. Yargının görevi budur! Bunun için maaş almaktadırlar!

Şimdilerde maaşlarının artırılacağı müjdesi verilmesinin nedeni “bağımsız yargının” AKP'nin istediği adayların seçilmesinin amaçlanmasıdır. E hani yargı bağımsızdı? Nereden çıktı, AKP'li, Cemaatçi, Kemalist, Ülkücü, Alevi falan... Bu memurlar neye göre karar veriyorlar? Hukuk devletine göre mi, “guguk” devletine göre mi? Bu “guguk” iktidar olmasın sakın! 

Nasreddin Hoca'dan masallar...

Kazanın doğurduğuna inanıyorsunda, Çarşı'nın darbe yapacağına niye inanmıyorsun akıllım?

Hem Gezi İsyanı devleti ve hükümeti hedef almıştı. Düpedüz isyandı! Darbe filan değildi yani. Ama 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları bir saray içi darbeydi? Daha düne kadar birlikte iş tutan kardeşlerin it dalaşının ürünüydü ve de pisliklerin ortaya saçılması açısından son derece yararlı oldu. “Bağımsız yargının” bu pisliklerin peşinden gitmesi, rüşvet ve yolsuzluk yapanları soruşturması gerekmez mi?

Oysa tam bir taşları bağlama, itleri ortalığa salma durumu var! Gerçi itlerden bazılarını da bağladılar ama, bağımsız yargını ipine Çarşı gibi Gezi İsyanı'na katılan diğer taraftar grupları, ezcümle “korkma la biz halkız” diyenlerin amacı saray içi bir darbe yapmak falan değildi. Onlar isyan etmiş, kendilerine sunulanı kabul etmemiş, reddetmişlerdi. “Kahrolsun bağzı şeyler” demiş ve bu arada Tayyip'in kulağını da bayağı çınlatmışlardı. Tabi sonradan kadın örgütlerinin yerinde müdahalesiyle bu çınlatmalara müdahale edilmiş, duvarlardaki sloganlar silinmişti.

Türkiye'de yargı denilen kurum, eskisiyle yenisiyle devletin halka karşı “şefkatli” faşist yüzünü gösteren en iyi örneklerden biri olduğunu bir kez daha gösteriyor.  O tıpkı “eski Türkiye”de olduğu gibi, “yeni Türkiye”de de “yargının bağımsızlığı” masalları altında görevini yapmaya, rolünü oynamaya devam ediyor hala...

Varsın “bağımsız yargı” böyle kararlar almaya devam etsin! Oysa halkın gözünde çoktan “kazanın tencere doğuramayacağı” açığa çıkmış durumdadır. Onlar hala havaya bakıp ıslık çalmaya devam etsin. Öfke birikiyor...

83748

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu

 


   Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda

26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]

 

 

“Bilim aklın şiiridir,

şiir de yüreğin bilimidir.”[1]

 

Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”

Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın…

Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!

Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN

Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.

Ama gıdık.

Ama yanak.

Ama...

Demek öyle.

Demek böyle.

Demek  her şey...

Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde  bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış

En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.

Kıymetlimizzz...

Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....

Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!

21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.

Kavram Kargaşası (Sinan Dersim)

Her türlü şiddette karşıyız, düşman hukuku vb.

Düşünerek konuşmak, konuşarak yapmak siyasette, sosyal ilişkilerde önemlidir. Genelde bunun eksikliği yapma fiili ve amaçtaki net olma, olmamayla orantılı olarak değişkenlik göstermektedir.

Kişide, toplumda, örgütlülükten, örgütsüzlükten, egemenlikçi sistemden, ezilenlerin kurtuluş kavgasında düşünerek konuşma, konuşarak yapma derin ideolojik politik tercih ve kodlara göre olmakta ve bu kodların doğru yerinde oturması, oturmamasıyla orantılı değişkenlik göstermektedir.

Sınıf mücadelesinde rakamların ve nicelik gelişmelerin önemi (Mehmet Emin Gündoğdu)

Sınıf mücadelesi, kapitalist toplumun dünya çapında hakimiyetinden sonra farklı bir rol aldı. Sömürücü toplumlar kendi bağrından çıkan üretim araçlarının nicel birikimleri sonucunda, niteliksel sıçrama yaratıp eski toplumu yıkmıştır. Köleci toplumun bağrında gelişen Feodal üretim araçları  köleciliği yıkmıştır. Feodal toplumun bağrında gelişen kapitalist üretim araçları, feodal toplumu yıkmıştır.

Doğu Rüzgarı, Batı Rüzgarını Yenecek!

Emperyalist kapitalist sistemin krizi dünya çapında etkilerini gösteriyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal saldırısıyla keskinleşen ve derinleşen kriz, beraberinde rakip emperyalist kampların birbirine yönelik hamleleriyle sürüyor. Rusya’nın “nükleer silah kullanma” ve savaş için “kısmi seferlik” ilanının ardından işgal ettiği bölgelerde düzenlediği referandumla bu bölgeleri ilhak etmesi; Rusya üzerinden Almanya’ya doğalgaz taşıyan Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 boru hatlarındaki sabotaj ihtimali güçlü olan patlama ve sızıntılar bu çelişkileri daha da keskinleştirmiş durumdadır.

Nanikkk... Nanikkk...

Reytingler  sıfır.

Reytingler  sıfır.

Ah... dostlar... ah..

Sormayın gitsin... sormayın gitsin...

Yükselmesi beklenen toplumsal muhalefetin (!) reytingleri de artırabileceği düşüncesi biz yazarlara öyle yazılar yazdırıyor...  öyle şeyler yapıyor ki...

Sormayın gitsin.

Bir bakıyorsunuz ki içimizde biri:

Her türlü burjuvalarla işbirliğini savunurken...

Bir diğeri:

İş, dünya proletaryalarının çeşitliliğiyle enternasyonalizmi savunmaya gelince su koyu verebiliyor.

Başka biri de:

Sosyalist Güç Birliği Kimin Tarafında?

Sosyalist Güç Birliği 20 Ağustos günü kuruluşunu deklare etti. Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin oluşturduğu ve seçim takvimine ayarlı olduğu açık olan Birlik, kamuoyuna duyurduğu deklarasyonda kuruluş amaçlarını beş madde halinde sıraladı.

Kabaca özetlersek Güç Birliği; eleştirilerinin merkezine R.T.Erdoğan  şahsında “Tek Adam Rejimi”ni koyuyor. Bu rejimin dinci gericilik temelinde inşa edildiğini dile getirerek buradan hareketle bir laiklik savunusu yapıyor.

Harekete Geç, Kavganın Öznesi Ol

Zorluk ve fırsatların iç içe geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Ortaya çıkan fırsatlardan yararlandığımız oranda bu zorlukları aşabiliriz.

Bugün geniş yığınlarda iktidara karşı tepkinin giderek artması, değişim için yüksek sesle dile getirilen itirazların-soruların çoğalması sınıf savaşımını geliştirme bakımından fırsatlar içermektedir.

Sayfalar