Pazartesi Mayıs 20, 2024

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN Kayseri Develi’de 1891 yılında dünyaya geldi. İlkokulu burada bitirdi. Sonra babası Edirne Rüştiyesine kaydetmek ister. Fakat kabul etmezler. Arap kökenli biri aracılığıyla Harbiye mektebine kayıt olur.1914 savaş yıllarında topçu teğmeni olarak buradan mezun olur. Başarılarından dolayı kurs için Almanya’ya eğitim amacıyla gönderilir. Dönünce kendini savaşın içerisinde bulur. İlk görev yeri Çanakkale Boğazında Ertuğrul Tabyasında komutan olarak atandı. Bugün savaşın anısına « Çanakkale geçilmez » uğruna « abideler » yapılan  Çanakkale savaşında ilk düşman  zırhlısını attığı mermilerle suya gömer. Rumeli’ye geçen Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN burada da kumanda ettiği deniz savaşında düşman gemilerini batırır. Savaşın kaderini değiştirir. Bir ara yaralanır. Ama bu sefer kara savaşında topçu olarak görev alır. Ama bugün  Çanakkale savaşlarında bir Ermeni komutandan, gösterdiği başarılardan hiç bahsedilmez. Adına  hiç rastlamanız mümkün değildir. Rastlamayı bırak okullarda, tarih derslerinde kahramanlık bir yana Ermeniler « hain », »arkadan vurdu » teması işlenir.

 

 

Bunun üzerine Enver Paşa Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN’ı ödüllendirir. Çanakkale’de, Rumeli’de gösterdiği başarıdan dolayı YÜZBAŞI rütbesi ile onurlandırır. Devlet adına Harp madalyası tasdiknamesi ile 18 Mayıs 1915 yılında mükâfatlandırır. Savaşın doğasında olan Yenme veya Yenilme, Başarı veya başarısızlık… Yaşanırken Anadolu’da kıyımlar, sürgün Ermenileri yok etme planı uygulamaya konulmuştu. Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN olup bitenlerden habersizdi. Aile Cephesinde ise kara bulutlar esiyordu. Askerde ailesi ile hiç bir kontağı olmayan TOROSYAN‘dan her şey gizleniyor, bilgi verilmiyordu.1915 yazında Kayseri kaymakamı tehciri uygulamaya koydu. Kayseri’de Ermeni topluluğu topluca  DER-ZOR çöllerine sürüldü. Şehrin dışına kaçanlar çetelerin zalimce katliamlarına maruz kaldılar. Soyulup kıymetli eşyaları alındıktan sonra öldürüldüler. İlkin TOROSYAN ailesi oğlu asker olduğu için Tehcire tabii tutulmadı. Ama sıra onlara gelmişti. Kurtuluş yoktu. Akşam kaymakam TOROSYAN’ın savaşta olduğu yalanın ailesine söyledi. Sonradan bütün aile fertlerini çöle sürdü. Kozan üzerinden ailesi perişan halde İslâhiye’ye ulaşır. Ve burada öldürülürler. Tüm aile burada herkes gibi yok olur. Tek içlerinde kız kardeşi BAYZAR sağ olarak kurtulur. O da kendini zor Suriye’ye atar.

 

Tesadüfen veya bilinçli olarak mı her nedense Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN görevli olarak bu sefer Suriye’ye gider. Artık tek hedefi ailesine kavuşmak ve aile fertlerini bulmak olacaktır. Tüm yaşananları duyar, sorur soruşturur. Ama iş işten geçmiştir. Asker elbisesini çıkarır atar. Osmanlı ordusundan nefret eder. DER-ZOR çöllerinde aç susuz, der ive kemik kalan Ermenileri görür. Yıkılır. Musul’da bir kampta kız kardeşini tesadüfen bulur, tüm ailesine yapılanları öğrenir. Ablası bakımsızlıktan verem hastalığına yakalanır ve ölür. Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN bundan sonraki hayatında İntikam almak için yaşar. Filistin’e geçer Araplarla tanışır. Emir Faysal’ın birliklerine katılır. Onların başında Osmanlı ordularına karşı savaş yapar. Çukurova’da çetecilik yapar. Son defa doğduğu toprakları gördükten sonra, dönmemek üzere Amerika’ya yerleşir…

 

Çanakkale savaşının kazanılmasının yıldönümüne denk düşen bugünlerde, TV ve Basın’da övgü ve kahramanlıktan bahsedilmektedir. Ama tek yanlı birilerinin hakkını vermeden sadece kahramanlığın kime ait olduğu eş geçilerek çarpıtılmaktadır. Yine okullarda öğretilen yalancı tarih hiç bir zaman gerçekten yaşanan olayları yazan, anlatan tarih olmamıştır. İşlenen konu her zaman Türk milliyetçiliği olmuştur. Türk askeri « ölmez » , »yenilmez » yalanları anlatılmıştır. Oysaki aradan geçen 95 yıl içerisinde devlet her zaman aynı devlet olmuştur. Niteliğinden özünden zerrece değişikliğe uğramamıştır. Dün entelektüel, hukukçu KIRKOR ZOHRAB’a, Yüzbaşı SARKİS TOROSYAN’a yapılanlar bugün aynı şekilde hız kesmeden devam etmektedir. Komplo, entrika, yalan  ve üzerine katliam yapmak devlet politikası haline bugüne kadar gelmiştir, Fazla çok gerilere gitmeye gerek yok son 30 yıl içerisinde Türkiye’de neler yapılmadı ki? Kürdistan’da üç bin köy boşaltıldı,. İnsanlar zorunlu olarak metropollere göç etmek zorunda kaldı. Bugün Kürdistan’ın her tarafı toplu mezarlarla dolmuş, açılmaktadır. Azınlıklara Rum ve Ermenilerin ganimetine konmak isteyen bir avuç çeteler, 6/7 Eylül’de bütün işyerlerini, kiliseleri ve evleri yağmaladılar. Kıbrıs ‘in bir parçası işgal edildi. Etnik çatışma denilerek Alevilere karşı katliamlar yapıldı. Binlerce günahsız insanlar hayatlarından oldular. Cezaevleri tıka basa dolu tek suçları insanca yaşam koşulları, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele etmek. İdam sehpaları. Kara bulut gibi gelen  her on senede bir askeri faşist dikta yönetimleri. Cezaevlerinde yapılan Nazi dönemlerini aratmayan sözde « hayat kurtarma operasyonları » adı altında ölümler. Kürt Ulusu’nun demokratik yollardan gelen siyasi temsilcileri bugün hepsi ceza evine kapatılmıştır… Bunlar saymakla bitmez. Soykırımlar halen olduğu gibi halen devam ediyor. Boşuna mı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi her konuda insan hakları ihlalleri konusunda mahkûm, etti, Türkiye şampiyonluğu bu konuda kimseye bırakmadan ikinci sırayı almaktadır

 

Gazeteci, yazar Hrant Dink’e yapılan silahlı saldırı, faillerin  belli olmasına rağmen halen yakalanmış değil. Toplumun en ileri kesimleri yazar, düşünür bugün komplo yalan bahanelerle susturulmak istenmektedir. Muhalif gazetecilerin düşüncelerine zincir vurulmaktadır. Vatan için oğullarını askere gönderen yoksul emekçilerin « şehit »oldu denilerek, ölü bedenleri ailelerine teslim edilmektedir. Son zamanlarda bu şekilde vakaların sayısı bir hayli yükselmiştir. Yüzbaşı Sarkis TOROSYAN’a ne yapılmışsa aynısı bugün AHMET veya MEHMET’E yapılmaktadır. Bunlar tesadüfü izah edilecek olaylar değildir. Sağ olarak devlete teslim ettikleri evlatlarının cenazelerini almaktadırlar. Yani devlet kendi vatandaşı olan ama kendine karşı olan herkesi öldürmektedir. Hapishanede ölüm, askerde ölüm, düşünene ölüm, yazara ölüm… Sonu gelmeyen ölümler her geçen gün artmaktadır. Korku imparatorluğu yaratılmak isteniyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur. Mart 2011

 

109094

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

Sayfalar