Pazartesi Mayıs 20, 2024

Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü: Kaypakkaya

Bir kırması ve yoldaşları ile Kaypakkaya, 46 yıl evvel faşist TC devleti tarafından pusuya düşürülerek, günlerce işkence edilerek katledildiğinde bizlere gözbebeğimiz gibi sakınmamız gereken çok değerli “silahlar” bırakmıştı. Bu “silahlar”, bu ülkede devrimi nasıl ve ne ile gerçekleştirileceğimizi açıkça önümüze koyuyordu. Aradan geçen 46 yıl boyunca onun bizlere devrettiği bu mirası, yüzlerce yoldaşımızı ölümsüzlüğe uğurlamak zorunda kalsak da asla terk etmedik.

Ama şu da bir gerçek ki, Kaypakkaya’nın bıraktığı mirasa hakkınca sahip çıkamadık. Bunun nedenlerinden biri, bugün 70. yılına erişen Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni kavrayamamak, dolayısıyla Kaypakkaya’nın, “hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünüdür” dediği mirası bu kapsamda okuyamamaktır.

Tarihin üç büyük devrimi olan Sovyet Devrimi, Çin Devrimi ve Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi, sadece eski düzeni yıkmakla kalmayıp, aynı zamanda Marksizm’in o güne kadarki paradigmalarını da yıkarak, ondan kopuşarak gerçekleşmiştir. Kautsky ile temsil edilen İkinci Enternasyonal, tarih biliminin “şaşmaz doğruları”ndan hareketle, sosyalist devrimin ancak kapitalizmin en çok geliştiği ülkelerde gerçekleşebileceği sonucuna varmıştı. Böylelikle bir anlamda Batı Avrupa dışındaki ülkelerde olabilecek devrimler peşinen reddediliyordu ve bu tehlikeli yaklaşım, kapitalizmin zorunlu olarak sosyalizme evrileceği tezinden hareketle, kapitalizmin fiilen desteklenmesine kadar ilerliyordu.

Lenin önderliğindeki Sovyet devrimi, bu tehlikeli yaklaşımın Marksist maskeli savunucularının utanç verici olan bu döneminin sonunu getirdi. Devrimler çağı sürüyor, Sovyet Devrimi ezberleri altüst ediyor ancak devrimlerin yeni aşamaları yeni çelişkileri doğuruyordu.

Tam bu sırada yoldaş Mao Zedung önderliğinde Çinli komünistler Şangay ayaklanmasında ağır bir yenilgi almışlardı ve bu yenilgi, devrimler çağında yeni bir dönemin fitilini ateşleyecek bir sürece evrilecekti. Mao Zedung, Şangay ayaklanmasının yenilgisinden çıkardığı dersler ışığında “Çin’de olacaksa bir köylü devrimi olacak ya da hiç olmayacaktır” sonucuna vararak uzun süreli halk savaşı stratejisini geliştirdi, Uzun Yürüyüş’le başlayıp, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilanına kadar giden muzaffer Çin devriminin mimarı oldu. Ancak bu da yeterli değildi ve dünya devrimcileri açısından yeni ve büyük bir muharebe başlıyordu. Bu muharebenin adı “Büyük Proleter Kültür Devrimi” idi!

10 seneyi kapsayan bu süreç, sosyalist toplum biçimi bakımından altyapı-üstyapı, üretici güçlerin gelişmesi, emek üretkenliğinin artırılması gibi ilerlemeci “Marksizm”in dayanak olarak kullandığı bazı kavramları sorguladığı için, Aydınlanmacı ana akım tarafından peşinen Marksizm-dışı ilan edildi. Onlar açısından sosyalizm için tek gerçek tehdit, dışarıdaki kapitalist dünyadan gelmekteydi. Bu nedenle merkezi devlet aygıtı güçlendirilmeli, “dışarıdan” gelen kapitalist tehdide karşı güçlü parti-devlet-ordu ile caydırıcı olunmalıydı. Kitleler adına her şeye parti ve devletin karar verdiği bu sosyalizm modelinde, doğal olarak kitlelere düşen rol de daha çok çalışmak ve daha çok üretmek ve yönetim işini yöneticilere bırakmak olmalıydı. İşte böyle bir dönemde kendini ortaya koyan BPKD, sosyalizmin bir “devrimci geçiş dönemi” olduğu tezine vurgu yapıyor, kaybedilmekte olan iktidarın kitlelerin yaratıcı gücü ile yeniden ele geçirilmesini amaçlıyordu. Amaçlanan, bu kez kitlelerin gerçekten iktidar olmasıydı.

Sorguladığı ve sosyalizmin gerçekleri ışığında yerli yerine oturttuğu bu mücadele nedeniyle, BPKD, sürekli bir karalama ve dezenformasyon ile devrimci kitlelerden gizlenmeye çalışılmış, bugün de devam eden sonu gelmez saldırıların hedefi olmuştur. BPKD’nin dünya ölçeğinde etkileri oldukça görkemliydi. Avrupa’nın emperyalist ülkelerinin, “Avrupa komünizmi”ne doğru evrilmekte olan reformist ve eski komünist partileri, SSCB’deki devlet kapitalizmini sosyalizm olarak savunmaya devam ederken başta Asya olmak üzere bütün dünyadaki devrimci kitle hareketleri BPKD’nin dönüştürücü etkisiyle tüm dünyayı saran yeni bir yangını ateşledi. Bu ateş 68 devrimci gençlik hareketinin de fitilini yaktı!

“Hareketimiz BPKD’nin ürünüdür!”

Bu yangın dünyanın her yanında büyürken kıvılcımların ülkemize ulaşması kaçınılmazdı kuşkusuz. Keza 68 devrimci gençlik hareketi ve ardından 71 silahlı devrimci çıkışının politik iklimi bu ateşin etrafında şekillendi. Ancak bunu bir kalıba döken ise komünist önder Kaypakkaya oldu! Ülkemiz devrimci hareketi açısından ciddi bir kopuşu temsil eden 71 silahlı devrimci çıkışı sırasında reformizmden kopuşun yanı sıra resmi ideolojiden, resmi tarihten ve burjuva-feodal devletin bütün kurumlarından tam ve geri dönüşümsüz bir kopuş sağlayan Kaypakkaya’nın bu kopuşundaki derinlik ve kapsam, kaynağını tam olarak buradan alıyordu! Ülke devriminin temel meseleleri ile ilgili değerlendirmeleri ve bunlardan çıkardığı politik sonuçların önemi kadar bu sonuçlara ulaşırken seçtiği yol, tuttuğu tarafın açıktan görülmesi ve anlaşılması şarttır. O da Kaypakkaya’da apaçık yer almaktadır. O, “Hareketimiz BPKD’nin ürünüdür” diyerek, izlediği yolu tartışmasız bir şekilde ve büyük bir özbilinçle ilan etmiştir.

Kaypakkaya buzu kırmış ve yolu açmıştır. Onu hakkıyla sahiplenmek, onun devamcısı olduğu iddiasıyla devrimi gerçekleştirme cüretini kuşanan bizlere aittir. Açıktır ki, onu savunmanın en tek yolu, açtığı yoldan ileriye yürümektir. Bu yolda mesafe kat etmenin ön ve tek koşulu da, emperyalist-kapitalist düzen sahiplerinin dünyasına ait her şeyi elinin tersiyle iterek ezilenlerden yana taraf olmak adına hiçbir mazerete sığınmamaktır. Kitlelerden öğrenmekten asla ve asla vazgeçmemek, MLM bilimini kuşanmış Kaypakkaya’nın mirasını ilkeli bir şekilde ayakları üzerinde dimdik sahiplenecek kadar sağlam, ezberlerden kopuş sağlayabilmeyi becerebilecek denli esnek olmakla mümkündür.

Meral Yakarlardan Aliboğazı’nda On İkilere… Nubar ve Lorenzo yoldaşlardan Serdar ve Güzel yoldaşlara… 47 yılın ardından Kaypakkaya’nın mirasını ayakları üzerine dikme iddiasıyla Proletarya Partisi’nin büyük atılımından kadın özgürlük mücadelesinde vücut bulan komünist kadın örgütüne…

Çünkü örnek alacağımız, sağlamlığımızı ve esnekliğimizi test edeceğimiz, umudu göreceğimiz yer burasıdır!

12491

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

Sayfalar