Çarşamba Mayıs 29, 2024

Bu çocuğa iyi bakın, hepimiz suçluyuz!

Sermaye gruplarının çıkar ve kârları uğruna çıkardıkları savaşlara sessiz kalmakla yaşanan ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Sabah haberleri izlediğimde karşıma dünya güzeli, tertemiz, bütün kötülüklerden uzak masum üç-dört yaşlarında bir çocuğun sahile vurmuş ölü bedeninin yüzüstü yatık haliyle karşılaştım. Önce bir şaşkınlık sonra bir acı tüm bedenimi kapladı. Gözyaşlarımı tutamadım. Yüreğimi yakan bu görüntü tüm insanlığa, kendine insanım diyen ama geçmişini unutan, yaşadığı acılara sünger çeken, ortaya çıkan insanlık dışı bu zulme sessiz kalanlara avazım çıktığı kadar küfür etmek geldi. Nasıl olur da dün aynı acıları yaşadığınızı unuttunuz diyesim geldi. Bugün mültecilerin yaşadığını sizler de yaşadınız, insanoğlu bu kadar ama bu kadar nankör, geçmişte yaşadıklarınızı nasıl yok saydınız! Her şey buralara kapak atmak, oturum almak, pasaport almak kendinize sistemin bahşettiği, rahat dur hediyesi olan vatandaşlığı almaya 'kadar mıydı? Sitemim ilerici, demokrat, aydın ve devrimci olduğunu söyleyen tüm kulağı sağırlara, gözleri körlere, böylesi durumlarda dili lal olanlara... Hani neredesiniz, yeri ve zamanı geldiğinde her biriniz ateş parçasısınız. Neden halen sessiz ve bana necisiniz! Yoksa 'bugüne kadar biz yaptık, bundan sonrası bana necilik mi’ oluyor?

 

 Evet, üzülerek söylüyorum ve görüyorum ki, bizler geçmişte yaşadıklarımızı erken unutmaktayız, emperyalist sisteme hızla adapte olarak  ,'aman bana neci ' oluyoruz. Ahlarla, sitemlerle, sosyal medyada resimler… birkaç sözcük koyarak görevlerimizi yaptığımızı sanıyoruz. Kaç kez şahit olduk, her şey işlemlerin bitmesi ve oturumun alınması sonrası sabahı  -selamı kesenlere... Yine de olabilir dedik, tercih dedik ama bu kadar vurdumduymaz olunacağını gerçekten düşünmüyordum.

 

Gel gör ki, Dünya’da, Ortadoğu’da, Kürdistan’da ve Afrika’da yaşanan insanlık dramı bizleri bu kadar duyarsız, sorumsuz kılmamalıydı. En azından insan olarak her şeyimizi diyemiyorum ama evimizi, kapımızı, pişiyorsa aşımızı bir lokma ekmeğimizi açabilirdik, verebilirdik. Cüret ve cesaret göstererek halka önayak olabilir, yardım elimizi uzatabilir geçmişte kazandığımız 'örgütçülüğü ' zor durumda olan bu insanlar için kullanabilirdik. Kişiler kendi reklamına gelince güzel laflar etmekte, iyi bir örgütçü meziyetini kullanmakta ama toplumsal sorunlara gelince yeteneksiz oluveriyorlar. Bu inanılmaz ve akıl dışı egoist davranış dünyamızda şiddetle hüküm süren savaşlara yaklaşımlara da yansıyor.

 

Öyle ki; savaşları kimler çıkarmakta, hangi sınıf veya sınıfların çıkarılan savaşlarda menfaati ve çıkarları var. Milyonlarca halktan insanımızın ölümüne sebep olan silahları kimler üretiyor, kimler satıyor, sevkiyatını yapıyor,  kimler ülkeleri, insanları yakıyor, yıkıyor öldürüyora bakmadan organizatörü emperyalist tekellere ve onların hükmü altındaki devletlere bakmadan, ‘savaş değil barış, ille de barış ' demektedirler. Ya tamamda kardeşim sormazlar mı insana, kiminle barış, kimle barış!  Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalist devletler ve onların uşak faşist yönetimleri daha fazla sömürü, kâr ve hâkimiyet sağlamak için savaşmıyorlar mı? Ürettikleri her türlü silahla ülkelerimizi işgal ve egemenlikleri altına almıyorlar mı, bu haksız ve gerici savaşlara karşı mücadele eden halklarımıza saldırmıyorlar mı, acımasızca dünya halklarına bugün yaşadığımız zulmü yaşatmıyorlar mı ,'ya benim egemenliğime girer modern köle olarak yaşarsın ya da senin varlığına, yaşamına son veririm '   emperyalist, faşist terörü bizlere müstahak görmüyor mu? 

 

Eee, yapılan  tüm bu vahşete boyun mu eğelim, teslim mi olalım ,  'tamam bize dokunma, bizi öldürme, biz de sana karşı çıkmayacağız, kulun -kölen olarak yaşamımızı sürdüreceğiz  ', dememizi mi  bekliyorsunuz? Bu iğrenç insanlık onurunu ayaklar altına alan emperyalist gerici savaşlara, halklara yapılan katliamlara, işgal ve sömürü sistemime karşı çıkmadan, onlara karşı halkların haklı ve meşru haklı savaşını savunmadan ne kadar güçlü olursan ol, hangi ordulara, silahlara sahip olursan ol yenilmeye, ezilmeye, sömürülmeye, sömürgeleştirilmeye mecbur olacağız. Çünkü işin başında sen, haklı savaşlarla haksız savaşları görme körlüğüne sahipsin, halkı da bu yanlış siyasal tahlilinle esarete mahkûm etmektesin. Sınıfsal körlük bir kere bütün vücuda dolanınca PKK'nin haklı ve meşru mücadelesini de haksız bir savaş göstererek sapla -samanı birbirine karıştırmış olursun.

 

Tam da bu ana noktada, haksız gerici emperyalist savaşlara, onların egemenlikleri altında varlık gösteren faşist devlet ve yönetimlere karşı mücadele devrimci savaş yürütülmeden esaretten insanlığın kurtulmasının yolu yoktur. Şu iyi bilinmeli ki; halkların kardeşliği, birliği, gerçekte bir barışı ancak ve ancak emperyalizme faşizme karşı verilecek bağımsızlık, özgürlük ve de sosyalizmle gelecektir. Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da yaşanan bu zulmün, sokaklarda öldürülen, sahilde boğulan çocuklarımızın, kahpece katledilen mazlum insanlığın gerçek kurtuluşu zulme ve sömürüye karşı yürütülecek haklı savaşlarla mümkündür.  Aksini savunmak her şeyi oluruna bırakan kaderciliktir. Emperyalistlerin halklara çizdiği kaderinize razı olun teslimiyetçiliğini 'barış' adına savunmaktır.

 

Bir kere daha önemle vurgulamalıyım ki; ben benimle aynı görüşleri savunanlar öz itibarıyla yaşadığımız sınıflı toplumlarda, buna sosyalist toplumlarda da dâhil olmak üzere sınıf savaşları vardır, yönetenlerle yönetenler arasında, devletle -halk arasında sınıf savaşları vardır. Savaşların gerçek anlamda ortadan kalkması ancak ve ancak sınıfsız, sömürüsüz halkların her yönlü eşitçe yaşadığı komünist bir toplumda mümkündür. İnsanlık mutlaka bu özlenen komünal sistemi yaratarak kuracak, tüm savaşlara son vererek gerçek kardeşçe yaşanacak bir dünya kuracaktır. Bu gerçeğe inanmak ve bunun için mücadele etmek insanlığın en büyük erdemidir. Gerisi olsun diyedir, teferruattır.

43275

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Sayfalar

Bu çocuğa iyi bakın, hepimiz suçluyuz!

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Sayfalar