Birleşik Mücadele Büyüyecek; Emekçilerin Umudu, Faşizmin Korkuları Katlanacak!
AKP-MHP faşist ittifakının pandemiyle birlikte yürürlüğe soktuğu politikalar, işçi sınıfı ve emekçilerin, geniş toplumsal kesimlerin açlık, işsizlik ve yoksulluk girdabına gün geçtikçe daha fazla çekilmesine neden oluyor.
Salgın, Türk sermayesinin içinde bulunduğu ekonomik krizin üstüne adeta benzin dökmüş, kitlelerin alım gücü sağanak gibi yağan zam yağmuru altında kar gibi erimiştir. Pandemi, AKP-MHP iktidarının; işçi sınıfı ve emekçiler, Kürt ulusu ve azınlık milliyetler, Aleviler ve diğer inançlar; kadın ve LGBTİ+lar nezdinde yaşadığı derin çıkmazı daha aşağıya çeken bir rol oynadı.
15 milyona dayanan işsizlik gerçeği, ücretsiz izinle asgari ücretin altında bir yaşama mahkum edilmek istenen işçi sınıfı; HES ve JES’lerle yaşam alanları tahrip edilen köylüler; salgınla birlikte ivme kazanan kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalar, ekonominin çıkmaza girmesiyle daha fazla büyüyen Kürt düşmanlığı ve şovenizm gerçeği, toplumun tüm kesim ve katmanlarında büyük bir öfke ve sinerjiyi biriktirdi; biriktirmeye her an devam ediyor.
Emekçi kitleler ise, AKP-MHP iktidarının sömürü ve zulüm kuşatmasına sessiz kalmıyor. İşçiler, İzmir’den Aydın’a, İstanbul’dan Gebze’ye; Çorum’dan Antep’e direnişi büyütüyor. Köylüler T. Kürdistanı’nda, Karadeniz’de ve Ege’de doğasına sahip çıkıyor. Kürt ulusu, imha ve inkar saldırılarına karşı direniş bayrağını yükseklere çekiyor. Gençlik, Boğaziçi’nde kristalize olan öfke ve isyanını ülkenin dört bir yanına yayıyor!
Türk hakim sınıflarının 15 Temmuz’dan bugüne yasak, gözaltı ve askeri operasyonlar eşliğinde inşa etmeye çalıştığı korku iklimi, kitlelerin dipten gelen söz konusu öfkesinin şiddetli basıncı altında. Sınıfsal, ulusal, cinsel kimlik temelli çelişkiler giderek derinleşiyor, dipte büyük bir öfke mayalanıyor. Dahası bu, adım adım kendisini yüzeye vuruyor.
Türk hakim sınıfları ile tüm ezilen kesimler arasındaki söz konusu saflaşma halinin hızını düşüren ve etki gücünü düşüren etmenlerden birini ise açık ki direniş ve mücadelelerin parçalı hali ve birbiriyle ilişkilerindeki zayıflık oluşturuyor. Bu gerçek, politik alanda devrimci, ilerici ve yurtsever güçler açısından da sabittir.
Birleşik Mücadele Güçleri böylesi bir toplumsal panorama içinde ortaya çıktı. Faşizmin tüm toplumsal kesim ve katmana, sınıfa yönelik saldırılarına karşı birlikte karşı koyma, direnişi dayanışma ile büyütmenin yolu açık ki her parçada gelişen mücadelelerin birleşmesinden geçiyor.
Birleşik mücadelemizle kazanacağız!
Faşizme karşı devrimci-ilerici ve yurtsever güçlerin fiili meşru mücadele temelinde, birleşik direnişini geliştirme perspektifiyle hareket eden birleşik mücadele güçlerinin deklarasyon süreci önemli verileri açığa çıkarmıştır. Birleşik Mücadele Güçleri, dayanışma ve birleşik mücadele çağrılarını, yaygın bir kitle çalışmasıyla örgütledi. Birleşik mücadele çağrıları sokakta, işçi direnişleri, öfkesi her gün biraz daha büyüyen esnaf; insan hakları mücadelesinin özneleri, kayıp yakınları, kadın cinayetlerinin mağdurları; gençliğin yükselen direnişiyle adım adım örüldü.
Bir süredir yürütülen birleşik mücadele tartışmalarına eklenen bir halka olarak, kısa sürede yaygın ancak etkili bir şekilde yürütülen kitle çalışmasının açığa çıkardığı enerji, toplumun kılcal damarlarında dayanışma ve birleşik mücadeleye duyulan ihtiyacı da ortaya çıkarmıştır. Yürüttüğümüz çalışmalarda kitlelerden aldığımız olumlu yöndeki geri dönüşler; sokakta, fiili-meşru mücadele temelinde etkin bir kitle çalışmasıyla ete kemiğe bürünen, birleşik mücadele perspektifinin ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir.
Gerek çalışma sırasında kitlelerin gösterdiği ilgi ve alaka gerekse de birleşik mücadele tartışmalarının bulduğu karşılık doğru yolda olduğumuzu, çelişkilere doğru yöntemlerle müdahale edildiğini göstermiştir.
Açık ki, kitlelerin düzenin sömürü ve zulüm gerçekliğinden doğan çelişkileri çok fazladır ve sayısız yol ve yöntemin yaşam bulmasıyla adım adım çözülebilecektir. Devrimci-demokratik alan açısından birleşik mücadele güçleri, benzer sorunları yaşayan direnç odaklarının daha fazla yan yana gelmesine, faşizme karşı mücadeleyi omuz omuza birleşik bir şekilde yürütmesi gerektiğine ilişkin bir tartışma yürütmekte bu fikriyatı tüm toplumsal kesimlere dalga dalga yayma hedefi taşımaktadır.
Bu anlamda Gebze’de devam eden Migros işçilerine yapılan dayanışma ziyareti ve bunu takiben sekiz sendikanın Migros’u boykot çağrısıyla Kadıköy’de düzenlediği dayanışma eylemi söz konusu tartışmaların somut bir karşılığı olmuştur.
Birleşik mücadele güçleri, tüm toplumsal kesimlere, en yakınında benzer sorunları yaşadıkları kesimlerle yan yana gelme, dayanışmayı büyütme çağrısı yapmaktadır. Bu bağlamda, Boğaziçi Öğrencilerinin kayyum rektöre karşı direnişine başından itibaren destek sunan, direnişle dayanışmayı büyüten tutumumuz öğrenciler tarafından sahiplenilmiş ve dayanışma mesajları ve mücadelenin yan yana yürütülmesi şeklinde karşılık bulmuştur.
Kuşkusuz bahsini ettiğimiz çağrıların ideolojik-politik muhtevasını en güçlü alan Türk hakim sınıfları, AKP-MHP iktidarı olmuştur. Devrimci-sosyalist güçlerin Kürt ulusal özgürlük hareketiyle yan yana gelmesi, mücadele alanlarında yoldaşlaşması adına yeni bir kulvarın açılması egemenleri korkuya sürüklemiştir. 4 Şubat’ta Kadıköy’de deklarasyona yönelik abluka, açığa çıkan polis terörü ve devletin en yetkili organları ve kişileri eliyle marjinalize-terörize etme hedefli saldırılarda buna işaret etmiştir.
AKP-MHP faşist ittifakı, gözaltındaki yoldaşlarımızı “terör” parantezine alarak devrimci örgütlere göre tasnif ederek mahkemelerine tutuklama çağrısı yapmış, gözaltıların sahiplenilmesini engellemek adına adrese teslim eylem yasağı koymuş, geniş kitlelere de korku salmaya çalışmıştır. Faşist kuşatmaya rağmen deklarasyon gerçekleşmiş, Birleşik Mücadele Güçleri, AKP-MHP iktidarının ideolojik-politik manipülasyon ve saldırılarına yanıt vermiştir.
Açık ki, devrimci güçlerle yurtsever hareketin faşizme karşı birleşik direnişi bu topraklarda ağır bedeller pahasına yeşermiş ve bugünlere gelmiştir. Birleşik Mücadele Güçleri bu birikimin devrimci-demokratik alanda inşa edilen yeni bir izdüşümüdür.
Faşizm, birleşik mücadele güçlerinde karşılık bulan; dayanışma, toplumun tüm kesimlerine direnişi birlikte omuz omuza büyütme çağrısı ve fikriyatından büyük bir endişeye kapılmıştır. Türk hakim sınıflarının korkunç bir sömürü ve katıksız – azgın bir şiddetle hayat bulan iktidarına karşı kitlelerin bilinci ve eyleminde biriktirdiği büyük sinerji adım adım sokağa taşmaktadır. Birleşik Mücadele Güçleri, bu öfkenin kahredici gücüne temas etme, onunla buluşma iddiasındadır!
Birleşik mücadelemizi büyütecek, emekçilerin umudunu, faşizmin korkularını katlayacağız!
Son Haberler
Sayfalar
BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu
Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’
Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı. Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında, Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.
Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK
Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...
Geri dönüp baktığımda
Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.
Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.
Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…
Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.
AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise, “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı.
Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?
Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.
Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.
Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.
On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…
Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.