Pazar Mayıs 26, 2024

Bir “İzmirkolik”in Serüveni[*]

“Bardaktan boşanırcasına

Bir yağmurdur bizim için yaşamak.”[1]

“Geride kaldı” denilen “eski(meyen)” iç savaş günleriydi: Grev çadırlarından, namluya sürülmüş mermi gibi soluk soluğa koşuşturmalardan, civanmert fedakârlıklardan, İzmir’den (ya da Eşrafpaşa’sından) anımsıyorum ‘Baterist’i…

12 Eylül karanlıklarından sonra da, el kapılarının gri gökleri altındaki Paris’teydik; ‘Camcı Hikmet’ti lakabı...

İster ‘Baterist’, ister ‘Camcı Hikmet’… Değişen bir şey yoktu: O hâlâ “Böyledir bizim sevdamız” diyerek nefes alıp vererek, biriktirip, yazıyordu.

Yorgun hafızam beni aldatmıyorsa; Onu İzmir sonrasında ya rue de l’Échiquier ya da rue de Paradis’de (75010 Paris) gördüm yıllar sonra. Tarihi anımsamıyorum. Ancak sürgün günleriydi...

Geriye dönüp baktığımda, İzmir’den Paris sürgünlüğüne Onu tanımış ve müteaddit defalar sımsıkı kucaklamış olmak beni hep bahtiyar etti.

Kolay mı? İç savaş günlerini ve Ahmet Telli’nin, “Zulüm varsa mahpusluk varsa,/ Ayrılıklar yakıyorsa içimizi./ Gurbet mutlaka olacaktır,” dizelerindeki hikâyeyi eşzamanlı yaşamıştık; filinta endam günlerden ihtiyar yüreğimin hâlâ, ısrarla umutlarımız için atmaya devam ettiği şimdilere.

Düşünüyorum da Rıfat Ilgaz’ın, “Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak,/ kitaplar suç ortağınız!” dizelerini andıran serüvenimizde “suçumuz”, dik durup, diklenen onurlu insanlar olmaktı.

Nâzım’ca, “Bir gün daha/ fazla yaşayacaksın,” yaşatacaksın vazgeçmeyişinin ilk gençliğimizden bugünlere tarihimizin özeti Edip Cansever gibi, “Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir,” dizelerindeki üzere yaşayıp, yazmaktı...

Yaşadık, biriktirdik ve yazdık.

Yaşayıp, biriktirerek yazdıklarımız hayatımız pahasına, bir çocuk cüretiyle yarattıklarımızdı.

Onun içindir Mustafa Çakar’ın,  ‘İzmir Sokakları’ndaki[2] üslûp ve yaratıcılığı ile Samed Behrengi’nin, ‘Küçük Kara Balık’ı[3] ya da Antoine de Saint-Exupéry’nin ‘Küçük Prens’i[4] arasında bir “ortaklık” görüyorum.

* * * * *

Antoine de Saint-Exupéry’nin, “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez,” notunu düştüğü eski(meyen) zamanlardaki çoklar azaldı; “asrî zamanlar”da da azlar tükenmeye yüz tuttu.

Tam da bunun için bir tarihin bedeli olan anılar, özlemler kayda geçirilerek diri tutulmalı.

Mustafa Çakar,  ‘İzmir Sokakları’nda hiç yaşlanmayan içten, cüretkâr çocuksuluğuyla bunu yapıyor; usta bir hikâyeciliği ile…

Onu hakikâte, sahiciliğe yaslanmış hikâyeciliği bir yerde eski(meyen) günlerin mukayyidi sanki.

Çünkü “Tarihin en yaratıcı dönemleri en fırtınalı dönemleri olmuştur ve hâlâ da öyledir.”[5] Bu bir…

İkincisi, “Olasının tüm alanını kavrayabilmek için olanaksızı düşünmek gerekir.”[6]

Üçüncüsü, “Dünya, durmadan başlar ve biter; her an başlangıcında ve sonundadır.”[7]

Ve nihayet, “İnsanca olan nasıl bir gerçekse insanlık dışı olan da bir gerçektir… İnsan, ancak insanca bir dünya yaratarak insanlaşır,”[8] saptamalarıyla müsemma hakikâte, sahiciliğe yaslanmış hikâyeciliğin tüm özelliklerini Onun satırlarındaki izlekte bulabilirsiniz.

“Nasıl” mı?

Örneğin, “Babam, ben daha dokuz yaşımdayken bizden izinsiz ayrılmıştı hayattan. Benim babam yoktu. Ben yaşıtlarımdan önce, onların tanımadığı çok şeyi gönüllü olmasam da öğrenmek zorunda kaldım. Benden büyük olanlar sadece yaş olarak ileriydi. O kadar.” (s.5)

Ya da “İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün bodrum odalarında ağır sorgulamalar…” (s.59.)

Veya “Benim İzmirli Kareninam sensin. Ben seni devrim kavgamızın kucağında tanıdım. Kavgaların en haklısını yaşadığımızdan, aşklarında en güzelini yaşıyoruz. Seni seviyorum Nurcan.” (s.190.)

Sonra da “Ölünce Körfezin kucağında yatacağım. Bir daha ayrılmayacağım İzmir. Paris alamaz yerini. Sen benden hiç eksilmedin ki. Işıklı Paris geceleri ve şarapları kapamadı sırayı. Kırk yıl sonra yabancı kalınır mı yahu devrimler kentine. Bende böyle işte, elimden gelmiyor. Fransızlaşamadım. Fransız dilinden okusam da romanlarını, Türkçemizin verdiği tadı alamıyorum,” (s.309.) betimlemeleriyle müsemma (ve de ‘Anadili insanın yurdudur,’ dedirten) bir tarih…

Sözünü ettiğim Antoine de Saint-Exupéry’nin, “İnsan acılarıyla da zenginleşir… İyice içine kapanmadıkça anlamayız yaşadığımız dünyayı,” saptamasını anımsatan bir tarihin hikâyeciliğidir…

* * * * *

Burada Dan Püriç’in, “Öyküsü olmayan insanlar ölü insanlardır,” sözünü anımsatarak; hikâyecilik babında bir parantez açmalıyım.

Sabahattin Ali’den Sait Faik Abasıyanık’a hikâyeciliğin sırrı çok “basit”tir aslında: Bedelini ödeyerek yaşayıp, yüreğiyle görebilir; anlamlandırıp, yazabilir insan.

Yazanlar için yaşam büyük öğretmendir. Çünkü insan yaşadığı derinlikler kadar tanır hayatı ve derin anlam katmanlarını…

Yazarsan, emek harcadığın şeyden sonsuza dek sorumlu olursun; vazgeçemezsin… Yani varlık hâline gelmek için yokluk olma riskini göz alan var oluşun koşulu bu kadar nettir.

Hayal etmekten yoksun insan(lar)ı ile çoğunluk beton bir duvarın ardında yaşadığını zannederken; yazar için gerçek, kendisini insan yapan sahiciliği anlatmaktır. Çünkü yazını bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır; yaşanmışlığındır.

Bu eğer böyleyse dokunduğunuz her şeyde bir hikâye bulabilirsiniz. Ancak bu hikâye(ler), bir kazıda ortaya çıka(rıla)n vazo parçaları gibidir. Her parça kırıktır ve birleştirilmeyi beklemektedir.

Kolay mı? Her şey bir hikâyedir. Ve nereye kadar gerçek olduğunu bilmemize imkânı yokken; nerede başlayıp, nerede bittiği meçhul hikâyelerin hükmü sonsuz, sınırsızdır.

Bunun içindir ki insan(lık) hâlleri sadece hikâyelerde yaşayabilir. Ve insan(lık)ın tükenmeyeceği gibi, hikâye(ler) de sona ermez, tükenmez.

Siz, siz olun, “hikâye” deyip geçmeyin: Arno Gruen, “İçsel değişimler ancak insanın kendi hikâyesini anlamasıyla mümkün olabilir,” derken ekler Hans Christian Andersen de: “Hikâyeler çocuklar uyusun ve büyükler uyansın diye yazılır.”

Frank Zappa’nın, “Bilgisayar size duyguların hikâyesini anlatamaz. Size kesin matematiksel tasarımı verebilir fakat eksik olan, o kaslardır,” notunu düştüğü tabloda gizemleri çözen hikâye(ler), gerçeğin idrakinde kaldıraç rolü oynar çoğunluk…

Bir düşünceyi tasarlama, konuşma ve bunu doğru yapmak için hikâyecilik cesareti “olmazsa olmaz” kılarken; her hikâye biter ve sonunda herkes yangınının külüne döner. Başka türlüsü mümkün olabilir mi?

Hikâye(ler), doğası gereği hayaletlerinin istilası altındayken; insan(lar) yaşamadığı bir hikâyenin anlatıcısı olamaz ve de “Mutlu insanların hikâyesi olmaz,” diyen Umberto Eco da pek haksız sayılmaz hani…

Özetin özeti: İnsanlar, insanları biçimlendiren hikâyeler yaratırlar. Onu yaratıp insanları biçimlendiren yaşadıkları hakikâttir. Nihayetinde insan(lar)dan geriye sadece hikâyeleri kalır.

* * * * *

Tıpkı Mustafa Çakar’ın İzmir’i gibi! “Nasıl” mı?

“Son bir defa İzmir’e bakıyormuşum hissine kapıldım.” (s.13.)

“An gelir soğuk İzmir akşamlarında sobanın karşısında, odun ateşine bakarak, yanan odunların yerinede olmak isterdim,” (s.23.) teşbihindeki daüssıla ile tanımlanması mümkün olan ruh hâli ve pratiğinin ürünü olan hikâyelerin hülasası belki de şu satırlarda gizlidir:

“İzmirkolik alışkanlıklar aykırı, ender insanda görülen, pek yeni olan Bizmirimzi beyin sol yukarı virüs türlerindendir. Narsizmirolojinin ihtiyatlı davranmasıyla yurdumlayarak alınacak haplardan sonra konformizmir sağlanabilir.// Tadı incirizimir/ Sesi sezenizmir/ Kızları şirinizmir/ Dil dile dokunur/ Dili şiirizmir.” (s.319.)

“İzmir, lodosa binmiş uçarken dalgalarla boğuşan balıkçı motorlarına ve Karşıyaka vapurlarına bakardım. Martı çığlıkları, İzmir balıkhanesinde balıkçıların yan yana dizili tezgâhları, argo konuşmaları içinde kaybolurdum.” (s.51)

Sokağın dört köşesinde bir esnaf vardı. Her köşe ve esnaf, yaptığı işle çağrılırdı. Mehmet Bakkal, Seyit Bakkal, Yoğurtçu, Manav Osman başlıca esnaftı. Kalaycı Cemal, Arap Fırını, Gevrekçi Lütfi, Deli Metin gibi sokağımızın unutulmazları az değildi. Amerikan taksileriyle biz çocukların, rüyalarına girmeyi hak etmiş taksici amcalarımızı saymamak olmaz. Onlar İzmir’in ünlü Eşrefpaşalılarıydı. Orhan Abi (Kadir İnanır gibi yakışıklıydı), Kemal Abi, Tahsin Abi, daha adını anımsayamadıklarım var. (s.91.)

İzmir Körfezi çocukluğumun masalıydı. İzmir geceleri, Körfez’de ışıklarını yakmış yük gemilerinin görkemli görüntüsü, cumbamızın arkasında büyülerdi beni. Onların büyük denizlerde, fırtınalı havalarda, hele gece karanlıklarında yolunu nasıl bulduklarını ben bulamazdım. Yerlerinde kıpırdamadan, ay ışığına mı yoksa Kadifekale’ye mi baktıkları, öyle başları dik neyi izlediklerini sorardım kendime (s.50.)

Ve ardından Paris’e uzanan sonraları!

“Seni kaybettiğimde İzmir, kaybetmemizi isteyenler itti beni. Dünyaya çarptım. Düştüm bir çukura. Uçuk kurbağalar kenti Paris kuyusu. Asansörle inmedim oraya. Merdivenden çıkamam. Sürgün kuyusundayım. Üstelik yaşlanmaktayım. Varsa bildiğin yaşlanmayan bir zaman, siparişimi alır mısın o zaman. Geçmişin şimdisi yoktur. Şimdiyi hemen yaşamalısın. Şu anı kaçırdığında, anıları da kaçırıyorsun. Bakmaya resmim yok deme// Ressamın elinden fırçasını koparıp almaya benzer, benden İzmir resimlerini koparıp almak. Ben başka resimlerde var olamam. Hayatı okumayı İzmir’de öğrendim. Alfabemi değiştiremezler. Beyrut, Paris, Havana, Londra, Berlin, Şam, Atina, Colorado, çok yerde yaşadım, alamadı yerini. Bir kadeh rakıya, bir damla resmini atarım, beni sarhoş eder.” (s.298.)

Mustafa Çakar’ın İzmir hassasiyetini “anlıyorum”.

Deli-kanlı günlerimin İzmir’i: Kordonboyu’nda Ömer Ağa ile Kantar Polis Karakolu, Varyant’ın oralarda Gülistan, Agora’da Yorgo’nun Yeri, Hatay’daki 322 Sokak, İncir Altı Öğrenci Yurdu vb’leri…

Kolay mı? Victor Hugo’nun şiirine konuk olmuş kenttir İzmir. Hem de yaklaşık iki yüzyıl önce, 1829’da: “İzmir, bir prensestir çok güzel küçük şapkasıyla/ Mutlu ilkbaharlar durmaksızın onun çağrısına yanıt verir. Nasıl vazo içindeki çiçekler gülümserse, O da denizler arasından ışıldar…”[9]

Ne hoş bir güzelliği vardır Pasaport’un, Kordon’un, Alsancak’ın…

* * * * *

Ve Nâzım Hikmet’e, “Hangi şehir şaraba benzer?/ Paris./ İlk bardağı içersin/ buruktur,/ ikincide dumanı vurur başına,/ üçüncüde mümkünü yok masadan kalkmanın/ Garson bir şişe daha getir!/ Ve artık nerde olsan, nereye gitsen/ Paris’in ayyaşısın iki gözüm/ Hangi şehir/ kırk yağmurlarda bile güzeldir?/ Paris...” dedirten sürgün(lük) sayfası…

Sürgün, sevdiklerinizden ayrı kalmakla sınırlı değildir sadece; o, zamanın çarkı döndükçe bedelini ödeten bir yoksunluk azabıdır; kökünden koparılmaktır; derin bir yaranın ömrü kanatmasıdır.

Zaman akıp giderken sürgün(lük)ün hikâyesini anlatmak hiç de kolay değildir; “Sürgünden söz etmek, hep zordur. Söz gırtlakta kalır çünkü,” diyen Mehmet Uzun’un formülü uzun lafın kısasıdır!

Ama Mustafa Çakar “sürgün(lük)ü bize ustaca anlatırken; Samuel Beckett’in, “Yeryüzünün gözyaşları sonsuzdur. Biri ağlamaya başladığında, bir başka yerde, bir başkasının gözyaşları diner,” saptamasını anımsamamak mümkün mü?

“Sürgün yaşamı, şiddetli yaşanan bir tür savaştır.” (s.319.)

“Sürgün, öylesine marifetlidir ki, uzaklaşmanın yakınlaştırıcılığını kaynatmada onun eline kimse su dökemez. Yeme de yanında yat! Uzaklaşmış, ülkeyle ilişkin kopmuştur ama ülkeni alıp konduracağın, tel örgüleri, duvarları, sınırları, yüksek bayrak direkleri, gözleme kuleleri, radarları, başkanları, komutanları, eli silahlıları olmayan sonsuz gezegenlere, yeni dünyalara kavuşmuşsundur artık. Para verseler de gelemezler oraya, seni yerinden edenler.” (s.316.)

“Teyzemin oğlu Mustafa aramıştı Alanya’dan. Cenazeye çağırıyordu beni. Katılamadın annemin toprağa verilişine. O gün benim hayatımın, sürgün yıllarımın en ağır geçtiği bir gün oldu. İnsanın ana dili, anavatanı ve annesi seçtiği şey olmadığından, inanıyorum ki unutmayı da asla başaramayacağı bir şey olarak kalıyor. Altı satırda yazdıklarım, annemin ölüm haberini aldığım gece hissettiklerimdir. Şimdi bir anadilim kaldı bana. Onu da benden almaya kalkmazlar sanıyorum.” (s.301.)

“Yalnızlıkta tanır kendini insan. Yalnızlıktır sürgünün hayatı. Sürgünlüğün arasında en zor olanı, uzun sürgünlüktür. Zaman kabuklaştırmaz, yaranın kapanmayanıdır. Öğretici olan kendi iç sokaklarını keşfeder insan. Kendimize gireriz çoklukla. Bildik dış sokaklara benzemez iç sokaklarımız. Farklı taşlardan döşelidir yolları.” (s.304.)

“Kimi anları vardır sürgünlüğümün. Bir an gelir nefret ederim hayatımdan, İzmir rüyalarımdan ve Lodoslarından. Büyük öfke duyarım, itmediği için beni Körfez rüzgârı, üst katların iskelesinden; ya da Karşıyaka vapurundan. Üçyol, İnönü Caddesi binalarında alın terim var. Ölümlerin en güzeli, her seferinde ıskaladı beni. Her seferinde sıyrıklarla atlattım ölümü.” (s.305.)

“Dolaşırız sokaklarında/ Devrimler kenti Paris’in/ Tek tutkum yurdum İzmir/ Bir de anadilim.” (s.309.)

* * * * *

“Bunlardan neden mi?” söz ettim…

Yunan mitolojisindeki Mnemosyne’i (Bellek), Hermes’i (Belagat), Sentinus’u (Duygu) anımsatan satırlarıyla hepimize “Dilexit veritatem/ Hakikâte değer verirdi,” dedirten Mustafa Çakar’ın yapıtını okuyunca anlayacaksınız dediklerimi; Karl Marx’ın, “De te fabula narratur/ Anlatılan senin hikâyendir,” uyarısındaki üzere…

Son “söz”(üm) mü?

Ernest Hemingway, “Hayat hakkında yazabilmek için önce onu yaşaman gerek,” derken ekler Rahmi Öğdül de, “Hikâyeniz yoksa bir hiçsiniz”![10]

Unutmayın sakın…

 

2 Temmuz 2020 12:01:26, İstanbul’dan.

 

N O T L A R

[*] Mustafa Çakar, İzmir Sokakları, Ütopya Yay., 2020 içinde, ss.5-14.

[1] Afşar Timuçin.

[2] Mustafa Çakar, İzmir Sokakları, Ütopya Yay., 2020, 326 sayfa.

[3] Samed Behrengi, Küçük Kara Balık, çev: Haşim Hüsrevşahi, Can Yay., 1999.

[4] Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens, çev: Tomris Uyar-Cemal Süreya, Can Yay., 2015.

[5] Henri Lefebvre, Mekânın Üretimi, çev: Işık Ergüden, Sel Yay., 2014, s.297.

[6] Henri Lefebvre, Yaşamla Söyleşi, çev: Emirhan Oğuz, Belge Yay., 1995, s.77.

[7] Henri Lefebvre, Sosyalist Dünya Görüşü Marksizm, çev: Doğan Görsev, Yordam Kitap, 2007, s.135.

[8] Henri Lefebvre, Marksizm, çev: Vedat Günyol, Alan Yay., 1990, s.39.

[9] Victor Hugo’dan aktaran: Mehmet Özçataloğlu, “Bir Yudum İzmir”, Birgün, 14 Şubat 2020, s.14.

[10] Rahmi Öğdül, “Hikâyeniz Yoksa Adam Değilsiniz!”, Birgün, 14 Şubat 2020, s.15.

 

2579

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Temel Demirer

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Sayfalar