Cumartesi Mayıs 25, 2024

Barbarlığın Son Halkası Ve Samuel Paty…

Dağlık Karabağ’da (Artsakh-Արցախ) yürütülen Onur Direnişi 35. gününde kuşatma, ağır savaş ihlalleri, yağma, talan ve işgal hareketleri ile devam ediyor.

Diğer tarafta Rojava’da aynı bela ile karşı karşıya kalmış ama direniş sayesinde bugün varlığını sürdüren Kürt Halkı’nın haklı gururunu yaşadığı ve dünya halklarına armağan edilen “Dünya Kobane Günü” 2 Kasım her tarafta sevgi gösterileri ile kutlandı.

Dünya Kobane Günü Kutlu olsun! (1ê Mijdarê Roja Kobanê ya Cîhanê pîroz be!)

Dünya halklarının başına bela olan, sponsorluğunu ABD emperyalizmi ile Erdoğan rejiminin üstlendiği, bir karış toprak parçası Kobane’nin ele geçirilmesi savaşında, bir anda bütün dünyanın dikkatleri bu ufak yerleşimde yoğunlaştı.

2014 yılında IŞİD çeteleri Türk devletinin sağladığı imkan-olanaklar ve en gelişmiş silahları ile Kobane’ye saldırdı. Kürt halkının kendi geleceğini, özgürlüğünü ve varlığını tehdit eden bu saldırı tam 133 gün süren savaştan sonra, IŞİD’in yenilgisiyle sonuçlandı. Kobane’yi ele geçirme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.

“Kobane düştü, düşecek” diyenlerin hevesleri “maalesef” kursaklarında kaldı. Başaramadılar. Kürt halkı varlık ile yokluk arasında savaşırken, birçok şehirlerde serhildanlar, dünyanın birçok şehrinde kitle gösterileri, enternasyonal devrimcilerin Kobane savaşına katılarak, faşizme karşı mücadeleleri sayesinde IŞİD çeteleri hezimete uğradı.

Bugün ise bütün sorunlu bölgelerde, kaldırdığınız her taşın altından çıkan Erdoğan’ı görürsünüz. Son Karabağ’ı ele geçirme hamlesinde yine Erdoğan’ı görebilirsiniz. Aynı Kobane gibi ufak bir kara parçası, ama üzerinde koparılan fırtınanın ne kadar büyük olduğunu görebilirsiniz. Artsakh’ın bugün dünyada bu kadar öne çıkmasının sebebi, Osmanlı hayallerine boyun eğmeyen bir halkın direnişi ve teslim olmayışından ileri gelmektedir.

89/94 yıllarında Karabağ’ın özgürlüğü ile sonuçlanan savaşa Türk-Azeri gericiliğine destek veren Afgan ile bugünkü yönetimde bulunan MHP’nin çeteleri destek vermişti. Aradan geçen ve 26 yıl boyunca hazırlığı yapılan ve ele geçirilmek istenen bu işgal daha kapsamlı ve uzun düşünülerek hazırlanılmıştır. Güçlerin dengesizliği, Azeri güçlerinin 6 kat daha fazla askeri donanıma sahip olması Azeri’leri askeri-siyasi yenilgiden kurtaramamıştır.

Türkiye’den getirilen, PKK’ye karşı savaşta tecrübeli 1200 kişiden oluşan Özel Harekatçılar, Afganlılar, Suriye’den-Libya’dan getirilen IŞİD artığı çeteler olmasına rağmen haklı direnişi kıramamışlardır.

Azerbaycan’da Barbarlık!

Henüz uluslaşma sürecini tamamlayamamış, geri kalmış ülkelerde görülen toprak, eğitim, kadın, sanayileşememe gibi ana sorunların yanı sıra dinin ağırlığı da üst yapıda önemli bir faktör olarak ön plana çıkmaktadır.

Bu ülkelerde laiklik-gericilik tartışmaları önemli bir yer kaplamaktadır. Din toplumun şekillenmesinde kendini gösterirken, yönetim birimlerinde “baba-dan oğula”, “halifelik” gibi gerici anlayışlar demokrasi ve hukuk düzeninin yerini almıştır. Bütün İslam rejimlerinde, tek kişinin sözü geçerli olurken, bunun karşısında “kral çıplak” diyen muhalefetin en katı, en acımasız, en barbar uygulamalarına bugün tanıklık ediyoruz.

Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda Suudi rejimine “muhalif” Cemal A. Kaşıkçı tuzağa düşürülerek öldürülmüş, bugüne kadar cesedi dahi ortaya çıkarılmamıştı. Bu barbarlığı yapanlar serbestçe dolaşmaktadır. Aynı şekilde Azerbaycan’da da bugün yönetim biçimi olarak gerici-faşist bir idare varken, demokrasi-hukuk kuralları rafa kaldırılmıştır.

Bugün Türkiye’de olduğu gibi tek kişinin hakimiyeti ile ülke idare edilmektedir. Bu yüzden İlham Aliyev rejimi ilkel-barbar ve çağ dışıdır. Bugünkü savaş uygulamaları, suç dosyaları ile Lahey’de Erdoğan ile sanık sandalyesinde yargılanacaklar arasındadır.

Azerbaycan ordusu içerisinde IŞİD tipi yapılanmalar I. Karabağ savaşı esnasında da görülmüş ama yenilgiden kurtulamamışlardı. Aynı uygulama Macaristan’da 2004 yılında bir NATO toplantısında Ermeni subayı Gurgen Markarya’nın uyku sırasında 16 balta darbesiyle Ramil Seferov tarafından öldürülmesiyle de göstermiştir. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan R. Seferov 8 yıl yattıktan sonra Türkiye’nin araya girmesiyle hapishaneden çıkarıldı. Ülkesine iade edildi.

Ekonomik olarak sıkıntı içerisinde bulunan Macaristan’ın Bakü’ye 3 milyar dolarlık devlet bonosu satması yani rüşvet alması R. Seferov’un serbest kalmasını sağlamıştır. Bunlar yetmiyormuş gibi R. Seferov Bakü’de bir kahraman gibi karşılanmış, hapishanede yattığı sekiz yılın maaşı verilmiş, rütbesi binbaşılığa yükseltilmiştir.

“Her Ermeni kafasına 100 dolar prim”

Yine 2016 yılında Azerbaycan-Karabağ savaşında, Azerbaycan ordusu tarafından esir alınan Ezidi asker Kyaram Sloyan’ın IŞİD yöntemi ile kafası kesilerek vahşice öldürülme olayı olmuştur. Bugün 40 bin civarında Ezidi halkının yaşadığı Ermenistan’da dün önderleri Hammo Şero-Cihangir Ağa gibi Ermeni halkı ile omuz omuza Osmanlıya karşı savaşırken bugün de yeni nesiller bu geleneğin devamcısı olmuşlardır. Barbarlık bu sefer yine esir alınan Ezidi askerin kafasını keserek köy meydanında dolaştırarak, köylüler üzerinden olmuştur. Bu caniliği yapan asker İ. Aliyev tarafından üstün başarı ile ödüllendirilmiştir.

Artık bugün “tekke düşmüş, kel görünmüştür.” Dağlık Karabağ’ın sabırla ama inatla dünya kamuoyuna anlatmak istediği Azeri-Türk diktatörlüklerinin ortaklaşa yürüttüğü savaş ihlalleri, fosfor bombalarının kullanmaları, sivil yerleşim alanları, hastahaneler ile kutsal mekanların bombalanmasından sonra IŞİD artığı çetelerin son günlerde ardı ardına yakalanmaları, yalanlarını ortaya çıkarmıştır.

Bu IŞİD artığı çeteler insanın kanını donduran itiraflarda şöyle demektedirler:

Yusuf Alaabet al Haci, İdlib’in Ziyadiye köyünden,1988 doğumlu evli ve 5 çocuk babası, “Gavur”lara karşı savaşmak için aylık 2000 dolar karşılığı anlaştık. Kestiğim her bir “gavur”un kafası için de ek olarak 100 dolar prim alçağım” diyor.

Mıhreb Muhammed Alshkher ise evli 3 çocuk sahibi. “19 Ekim’de, 250 kişi ile Azerbeycan-Karabağ sınır hattına getirildik. Ayda 2000 dolar maaş karşılığı anlaştık ama vermediler. Yaralandım. Ama arkadaşlarım beni yalnız bıraktılar. Yardım etmediler. Cephenin ilk hattına önce bizleri sürdüler. İkinci ve üçüncü hattına ise Azerileri sürdüler. TSK personeli tarafından Suriye kamplarında eğitim gördük” diye anlatıyor.

Fransa Samuel Paty için ağlıyor, tüm dünya ağlıyor…

 

Türkiye’de tek adam diktatörlüğü yaşanırken R. T. Erdoğan’ın sağlıktan tutun ekonomiye, sanayiye, eğitimden, savunmaya kadar bütün kurumlar adına kendisini yetkili görerek, açıklama gereği duymadığı bir gün bulunmamaktadır.

Kendisini ilgilendirmeyen bir basit konu dahi Erdoğan’ın onayı alınmadan gerçekleştirilmemektedir. Bütün devlet görevlileri sözlerine “şahsının izniyle” başlamaktadır. Rejimi “Şahsım Cumhuriyeti”ne dönüştürülmüştür. R.T. Erdoğan hemen her konuda rejimin sahibi olarak söz söylemektedir.

En son Fransa ile “İslamiyet” üzerine girişilen söz düellosunda, kendisini “tüm İslam aleminin halifesi” olarak görmüş, arayıp da bulamadığı bu ortamı fırsata çevirerek, ülke içerisinde muhafazakar-milliyetçi kesimlerin sempatisini kazanmak için E. Macron’a diplomasi sınırlarını aşarak, Kasımpaşalı ağzıyla efelenmiştir.

Artık Erdoğan’ın her konuşmasının Avrupa Birliği’nde yaşayan IŞİD, Türk, Azeri çetelerinin eylem mesajı olarak algılandığı, dün olduğu gibi bugün de ortaya çıkmış durumdadır.

Artık Erdoğan rejiminin, siyasal İslam’ın ve IŞİD’in Türkiye temsilcisi olduğu, AB, Ortadoğu ve Kafkaslar için tehlikeli hale geldiği ve önünün alınması gerektiği herkes tarafından ileri sürülmektedir.

Demokrasinin artık kırıntılarından dahi söz edilemeyeceği Türkiye gerçekliğinde hapishanelerde yaşananlar ortaya net bir tablo koymaktadır. Hapishanelerde bulunan tutuklu sayısı, insan hakları savunucuları, gazetecilerin yazarların tutukluluğu bunlara ek olarak 39 hapishanenin daha inşa edilmesi, ağır insan hakları ihlalleri, ifade ve düşünce özgürlüğünün kırıntısının dahi olmadığı, “twit attı” diye insanların “Cumhurbaşkanına hakaretten” tutuklandığı bir durumda; Erdoğan’ın E. Macron’a yönelik çıkışı, açıktır ki kendi tabanını birleştirme, milliyetçi-ırkçı ve şovenist kitlelerin gerici yanlarını okşama amaçlıdır.

Arap Birliği başta olmak üzere neredeyse bütün İslam ülkeleri tarafından da istenmeyen adam ilan edilen Erdoğan’ın kışkırtıcı, provakatif ve hedef gösteren açıklamaları ile çetelerin harekete geçtikleri ortaya çıkmıştır. IŞİD-Türk ve Azeri çetelerinin harekete geçmesiyle önce tarih hocası Samuel Paty kafası kesilerek öldürüldü. Arkasından 3 Fransız vatandaşı kafaları kesilerek ve bıçak darbeleri ile öldürüldü. Erdoğan’ın mesajını alan çeteler gösteri yapan Diaspora Ermeni’lerine saldırarak yaraladılar. Mahallelerine saldırarak linç girişiminde bulundular. Avusturya’da da harekete geçen çeteler masum insanların canına kıydılar.

Ardı arkasına tek bir merkezden idare edildiği belli olan IŞİD ve Türk çetelerinin saldırılarından sorumlu Erdoğan’ın kendisidir. Aynı şekilde 2016 yılında Erdoğan’ın “bombaların patlamaması için hiçbir sebep yoktur” demesiyle IŞİD çeteleri Brüxel’de harekete geçerek 34 kişiyi öldürmüşler yüzlerce insanı yaralamışlardı.

Bugün de Erdoğan E. Macron’a “senin benimle daha çok sıkıntın olacak” tehdidinden sonra Avrupa’da birbiri ardına IŞİD çete artıklarının saldırıları yaşanmaya başlandı. Bunun doğrudan doğruya IŞİD’leşen TC. rejimiyle, “halife”lik iddiasını güden Erdoğan’la ilişkisi bulunmaktadır.

İzmir Depremi ve timsah gözyaşları…!

Kendinden olmayana, kendisi gibi düşünmeyene, “makbul” bulmadığı yaşam tarzına müdahale ederek zorla dönüştürmeye, Cemevlerine “çümbüşevi” deyip, işemekte beis görmeyenler, binlerce yıllık kiliseleri camiye çevirirken, yolsuzluk ve dolandırıcılık soruşturması için basılan cami nedeniyle Almanya’yı dini değerleri aşağılamaktan bahsetmektedirler.

Türkiye hiç bu kadar sahtekarını, yalancısını ve düzenbazını görmemişti. Bu şahsiyetler Aziz Nesin’in “Zübük” karakterini de fersah fersah geride bırakmış durumdadırlar. Aynı riyakarlık ve ikiyüzlülük kendisini son yaşanan İzmir depreminde de göstermiş durumdadır.

Bu faşist barbarlık, İslamcılık sosuyla, İzmir’de 100’den fazla kişinin ölümüne binlerce insanın yaralanmasına, evsiz kalmasına sebep olan deprem için İzmir halkına hakaretler ve suçlamalarda bulunarak “hak ettiklerini”, “Allah’ın bunları cezalandırdığını” savunacak kadar alçalmıştır. Her dönem bütün seçimlerde İzmir’de alınan yenilgi ve hezimet nedeniyle halkı yalnız ve kendi kaderi ile baş başa bırakarak adeta intikam almaktadırlar. Bu halk düşmanı faşist barbarlık karşısında halkın dayanışmadan başka çaresi kalmamıştır.

Rejim medyası timsah gözyaşları ile siyasi şov yaparken Erdoğan yine “fıtrat” açıklamasında bulunarak sorumluluğu üzerinden atmış, deprem vergisi adı altında toplanan paraların “harcanması gereken yere harcanmıştır” diyerek hesabını vermemiştir.

Din değiştirmeye zorlamak, ismini kimliğini inançlara saygısızlık, tarihi dokunun tahrip edilmesi, kendinden olmayanların maddi ve manevi zenginliklerine Müslümanlık adına el konulması, farklı inanç ve düşüncede olan insanların, kadınların pazarlarda köle olarak alınıp satılması, Müslümanlık adına “kutsal Cuma” gününde insanların kafalarının-kollarının kesilmesi, kırbaç cezasına çarptırılmaları şeriat kanunları ile dayatılan, halifelik sisteminin bugünkü 21. yüzyılda adı barbarlıktır. Barbarlık yenilecek, direniş mutlaka kazanacaktır!

1944

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Özgür Gelecek

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Sayfalar