Perşembe Nisan 25, 2024

Ayar densizliği"ne-somut-uyarılar

dans le rêve de l’autre,vous êtes foutu.”

 

Frankfurt’ta “kaleme alınmış”(!) 9 Aralık 2014 tarihli, “S.O.S. Antisemitizm!” başlıklı ve ‘Soykırım Karşıtları Derneği’ imzalı açıklamayı okudunuz mu?

“Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi”nin (ADÖG), Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in, 22 Kasım 2014 tarihindeki anti-Semit nefret söylemini protesto etmek için kamuoyunun dikkatine sunduğu açıklamayı “yerden yere vuran” söz konusu ibret-i âlemlik “belge”yi eğer okumadıysanız, mutlaka okuyun (ve okutturun).

“Öküz altında buzağı” aramaya kalkışarak, gerçekleri alt üst etmeye yeltenen bu belgeyi kaleme alan(lar)ı tanıyoruz; onların da bizi tanıdığı kanaatindeyiz ki, bakın ne diyorlar:

“Bu güne kadar antifaşist, anti ırkçı, cephede bildiğimiz solcu devrimci demokrat geçmişinde ağır bedeller ödemiş, ezilen halklar meselesine özellikle de soykırım mağduru halklar meselesine duyarlılıkları ile tanıdığımız aydınların, antisemitizme karşı tavır adına kendilerinin antisemit pozisyona düşmeleri, bizi büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Bizler antisemit klişeler üzerinden antisemitizme karşı mücadelenin imkânsız olduğu kanısındayız.”

Dikkat edin, ilk adımda bir önyargının mahkûmiyet ilanı ile birileri, bir şeyler için (ve belki de birileri adına!) “ayar vermeye” soyunuyor…

Ancak sormadan geçmeyelim: Bildiriye imza koyanlar, bu kadar “iyi” ve “has”tı da ne oldu birden “böyle” oldu? Açık, basit ve net: İsrail Devleti’ne itiraz ettiler, eleştirdiler de ondan. Ve bunun içinde “anti-Semitizm”le “suç”lanıverdiler…[2]

Kimi klişeler için böylesi en kestirme “yol” olsa da, öncelikle bu klişeye “Hayır” vurgusuyla hatırlatalım: İsrail Devleti’ne itiraz, eleştiri asla “anti-Semitizm” değildir.

Asıl klişe bunun aksini savunan (İsrail) devlet ağzıdır! Bu da “Holokost Endüstri”sinin imalatıdır!

Bunların yanında; ADÖG, imzacıları, İsrail devletine Yahudi düşmanlarının gözlüğünden bakmaktadırlar,” denilmesi çok ucuz bir niyet okumayken şu satırlar da “Klişecilik karşıtlığına sarılmış gerçek klişecilik”ten başka bir şey değildir:

“… “Siyonist İsrail devleti” kavramı, global antisemitizmin, Yahudi halkının Filistin’de devlet olarak var olma hakkına karşı icat ettiği antisemit bir klişedir. (altı açıklamada çizili.)

Çok bilinen bir tarzın jargonuyla hızını alamayanlar burada da durmayıp, İsrail Devleti’nin propaganda bakanlığına (ya da avukatlığına) soyunmakta beis görmeyerek devam ediyorlar:

“Musevi halkın kanı ve canı pahasına kurulan İsrail devleti, yurdundan sürgün edilen Yahudi halkının, dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde uğradığı aşağılanmalardan, toplu kıyımlardan, pogromlardan ve modern çağın 20. yüzyılında, insanlığın gözleri önünde eşi benzeri görülmemiş Nazi barbarlığının soykırımından sonra, hayatta kalmayı başaranlar için bir sığınaktır. O ülke, o topraklar, Yahudi halkının da yurdudur. İsrail devleti, Yahudi halkının önüne çıkarılan bin bir engeli nice direniş ve mücadeleler sonucu bertaraf ederek, kendi yurdu üzerinde, birleşmiş milletlerin de onayı ile kurduğu meşru bir devlettir. (altı açıklamada çizili.)

İsrail “meşru bir devlet”miş!

İyi de sormazlar mı: “Bu neyin meşruluğudur?” diye…

Ne derseniz deyin bu klişe satırlar “Holokst Endüstrisi”nin, herkese gına getiren resmî reçeteleridir!

İyi de bu kadar “suçla(n)ma” için ne demişiz derseniz: “İşgal ettiği topraklarda Yahudilerden başkasına yaşam hakkı tanımayan Siyonist fikir ve pratiğe karşı olmak, yani anti-Siyonist olmak başka şey, anti-Semitizm ya da Yahudi düşmanlığı başka şeydir…” dedik, yalan mı der ve demogojiden başka çaresi olmayanların şu satırlarına dikkat çekeriz:

“Antisemitizme ‘karşı’ olmak adına ‘anti-Siyonist’ olmakta bu örneklerle benzerlik içindedir. ‘Anti-Siyonizm’, sözde dünyayı ele geçirmiş Yahudi lobisinden, dünya finans sistemini ele geçirmiş Yahudi sermayesine, siyonist işgalden savaş kışkırtıcılığına, kan emicilikten Siyon bilgelerinin protokollerine vs. steryotipleştirilmiş antisemit düşüncelerin altına sokulduğu örtüdür.”

Ha burada her anti-Siyonist, “anti-Semittir” diyorsanız, bu sizin toptancı ucuzluğunuzdur. Çünkü Yahudi halkı eşittir Siyonist denklemi, çarpık “Holokost Endüstrisi”nin biçimlendirdiği hastalıklı kafalarının mamûlatıdır.

Devamla: Açıklamanın 3. maddesindeki, “… ‘İşgal ettiği topraklarda Yahudilerden başkasına yaşam hakkı tanımayan Siyonist fikir ve pratiğe karşı’ olma kavramı, antisemit ‘kutsal’ ittifaka destek olmaktan başka bir anlam taşımaz,” ibaresiyle İsrail Devleti’ne düzülen övgülerin aydın ahlâkıyla bağdaştırılması mümkün olamayacağı gibi terstir de.

Ayrıca şu satırlar da, sadece ama sadece yüz kızartıcıdır:

İsrail devlet olarak bağımsızlığını ilan etmesinden buyana, halkın demokratik iradesinde askeri müdahâlenin yeri yoktur. İsrail’de farklı inançlara mensup (Müslüman, Hıristiyan) halkların Yahudi halkıyla birlikte yaşadığı hatta binlerce Filistinlinin yaşamını idame ettirmek için yıllardır her gün Filistin özerk bölgeden sınırı geçerek İsrail’de çalışmak üzere giriş-çıkış yaptığı bilinen bir gerçektir.”

Bu satırları kaleme alan(lar) uzayda yaşamıyorlarsa, yüzleri hiç mi kızarmaz veya Filistinli Şair Mahmut Derviş’in, “Benim yaralarım onlar için güzel bir sergi” demesinden bihaber midir acaba?

Yeri gelmişken Murat Çakır’dan aktaralım: “İsrail devletinin Filistin’de uyguladığı “Apartheid” politikası, güvenlik gerekçesi ile gerçekleştirdiği işgal, ilhak ve askerî operasyonlar, İsrail toplumunun zihnini esaret altına alan militarizm, aklı başında ve vicdanını kaybetmemiş olan bir insanın onaylayabileceği şeyler değil. Ama diğer taraftan da İsrail devlet politikasını ve egemenlerini eleştirmeyi anti-Semitizm veya Yahudi düşmanlığı olarak nitelendirmek de akıl kârı değildir…

İster anti-Semitizm, ister Hıristiyan, İslâm veya Yahudi düşmanlığı, isterse de mezhep ayırımcılığı olsun: Hepsi ezilenler ve sömürülenleri boyunduruk altında tutmaya yarayan egemenlik araçlarıdır. Özcesi: Yahudi düşmanlığı, Filistin düşmanlığıdır!”[3]

Ancak bu kadarı yetmez elbette!

O hâlde Voltaire’in, “Önyargılar, aptalların aklıdır”; Molière’in, “Bilgili bir ahmak, cahil bir ahmaktan daha çok ahmaktır,” uyarıların altını çizerek gelelim somuta!

 

IRKÇILIK, SİYONİZM VE TARİH

“Geçmişin arabalarıyla
hiçbir yere gidemezsiniz.”[4]

 

Irkçılık, kendini sevmek, farklıya karşı nefret ve düşmanlıktır. Ötekileştiren milliyetçiliktir. Irkçılığın temeli kolonyalist etnosantrizmdir.

Irkçılık, ırka (ya da bölgeciliğe) dayanır. O, bir gruba toptan olumsuz özellikler yakıştırmaktır. Irkçılık hoşgörüsüzlüğü besler.

Irk kavramını bugünkü anlamında ilk kullanan I. Kant iken; ırkçılık söyleminin maskesi ulusçuluk eylemidir.

Irkçı-milliyetçiliğin raison d’étre’i (varlık nedeni) kendisinden farklı olan(lar)ın inkâr ve reddidir.

UNESCO’nun tanımına göre, “Irkçılık gruplar arası ilişkilerin biyolojik temellerle doğrulanabileceği yanıltmacasına dayanan antisosyal inanış ve davranışlardır.”[5]

Irkçılık, bir düşünce ve davranış biçimi olarak nihai kertede vahşete, kırıma, saldırıya varır.

Önyargıyla akraba olan ırkçılık, “ırk” kelimesi kullanılmadığında da var olabilir.[6]

Kullanımı egemenlik üreten/ pekiştiren bir mekanizma olarak ırkçılık hakkında Angela Davis, “En başta, zengin olanın siyah işçiye daha az vererek kazancını artırması için kullandığı bir silahtır,” derken ve ‘The Great Dictator/ Büyük Diktatör’ (1940) filminde Charlie Chaplin de, Hitler’e atfen canlandırdığı Diktatör Adenoid Hynkel’in ağzından, “İnsanların Yahudilere karşı duydukları öfke açlıklarını unutturabilir,” gerçeğini anımsatırken; ‘Ulusal Sigorta Enstitüsü’nün verilerine göre, İsrail’de her beş aileden biri ve her 3 çocuktan 1’i yoksulluk sınırının altında yaşadığını; ülkedeki 6.5 milyonluk nüfusun yaklaşık 2 milyonunun yoksul olup, bunun yarısını çocukların oluşturduğunu[7] anımsamamak mümkün değil…

Bu çerçevede İsrail’in, ülkeyi “Yahudi ulus devleti” olarak tanımlayan yasa tasarısının hükümet tarafından onaylanıp, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da, İsrail’de Yahudiler ve diğer azınlıklar için farklı haklar olabileceğinin açıklayarak, Arapça’nın resmi dil statüsünün kaldırılmasını ve “Halaha” olarak bilinen Yahudi yasa sisteminin kurumsallaşmasını öngörmesi[8] ne olarak yorumlanabilir?

Yanıtını arayan bu soru(n) ortadayken bakın Zvi Bar’el ne diyor?

“Araplara karşı giderek ayrımcı yasaların arttığı İsrail’de, apartheid hareketi mazeretlere artık ihtiyaç duymayarak resmî ve yasal bir şekil alıyor. Çirkinliğini ‘kültürel farklar’ ve ‘tarihi ihmal’ gibi mazeretlerin ardına gizleyen gönüllü apartheid’dan çıkıp artık mazerete ihtiyaç duymayan maksatlı, açık, zorunlu bir apartheid’a dönüşüyor.”[9]

Mazin Hammad’ın, “İsrail bölgeyi Yahudileştirmeye çalışıyor,”[10] uyarısı eşliğinde:

Züheyr Andreus’un, “İsrail’de Arap vekilleri Knesset’ten atma çabaları ve önerilen ırkçı yasalar, ülkeyi yeni bir apartheid’a dönüştürür”![11]

Gideon Levy’nin, “İsrail’de Arap vekiller saldırıya uğrarken, sivil toplum baskı altındayken ve sürekli tehlikeli yasa tasarıları hazırlanırken insanlar sıranın kendilerine gelmeyeceğini zannedip susuyor. Fakat canavar bir kez çirkin başını çıkarmışken düşünce polisi herkesin kapısına gelecek”![12]

Neve Gordon’un, Bir İsrailli’nin ülkesinin boykot edilmesi çağrısında bulunması kolay değil. Fakat çocuklarımın ve Filistinli komşularımın çocuklarının apartheid rejiminde büyümesini engellemenin tek yolu, … İsrail’e boykotu desteklemek”![13]

Gideon Levy’in, “İsrail’in yeni vatandaşlardan sadakat yemini istemesi bütün ülkeyi ilgilendiriyor. İsrail bu tasarıyla etnokrasi, teokrasi, milliyetçi ve ırkçı olduğunu resmen onayladı. Bu tehlikeli McCarthyci dans kaderimiz değiştirecek”![14]

Şlomo Avineri’nin, “İki devletli çözümün imkânsızlaşmasıyla rahatlayan İsrailli sağcılar, işgal topraklarını ilhak etme emellerini Araplar ve Yahudiler için eşit vatandaşlık söylemiyle süsleyerek itiraf ediyor. Fakat önerileri hiç de eşit bir vatandaşlık içermiyor,”[15] saptamalarını da altını çizip, hızla birkaç örnek sıralayalım:

  1. i) Kitabında “Yahudi olmayanların bazı durumlarda öldürülebileceğini” belirten haham Dov Lior,[16] “Yahudilere zarar vermek için büyüyecek olmalarından ötürü” İsrail’in düşmanlarının çocuklarının ve bebeklerinin öldürülebileceğini yazıyor![17]
  2. ii) İsrail’in işgal ve ilhak ettikten sonra yasadışı Yahudi yerleşimleriyle doldurduğu Batı Şeria’daki bir yerleşimde Yahudi olmayanların ev alması yasaklandı. Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın da yaşadığı Beytüllahim yakınındaki Nokdim’de ailelerinde bir tane bile Yahudi olmayanlara ev satılmaması kararlaştırıldı. Gelini ya da damadı Yahudi olmayan Rus-Yahudi ailelerin başvurularına bakan yerel yönetim lideri Yossi Heyman kararı “Annenin Yahudi olmadığı 10 aileyi kabul etsek sonra birden 30 çocuk olurdu. Sonra bir bakmışsınız oğlunuz komşunun kızına vurulmuş,” diyerek savundu![18]

iii) Arap azınlığın milletvekillerinden Ahmed Tibi’ye göre, İsrail ordusunda kullanılan köpeklerin, “Allahüekber” diyen kişilere saldırmak için eğitiliyor![19]

  1. iv) İsrail vatandaşlığına geçmek isteyen herkesin “Demokratik ve Yahudi Devleti İsrail’e” bağlılık yemini etmesini öngörülüyor![20]
  2. v) İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İsrail vatandaşlığının Ortadoğu barış görüşmelerinde önemli bir gündem maddesi olması gerektiğine işaret ederek, ülkedeki Arap nüfus içinde “İsrail’e sadakatsiz” olanların, Filistin vatandaşlığına geçmeleri gerektiğini söyledi![21]
  3. vi) İsrail yönetimi, İsrail vatandaşı ile evli Filistinlilerin ülkeye göçüne getirilen yasağı uzattı. 2 Ocak 2011 tarihinde Başbakanlık ofisinden yapılan açıklama ile Filistinlilere evlilik yoluyla İsrail vatandaşlığı veya oturma izni hakkının verilmesine engel getiriliyor![22]

vii) İsrail Eğitim Bakanlığı, okullarda her sabah ulusal marş okutulmasını zorunlu kılıyor. Eğitim Bakanı Gideon Sa’ar, ulusal marşın okutulmasının zorunlu hâle getirilmesini planladıklarını söyledi. Orta Avrupalı Naftali Hers İmber’in XIX. asırda yazdığı bir şiirin eski bir halk şarkısının ezgisiyle oluşturulan ulusal marş ‘Ha Tikva’, İsrail’in kurulduğu 1948’e dek Siyonizmin marşıydı. Gayrı resmi marş 2004’de yasayla resmileşmişti. Okullarda öğretmenler sınıfa girdiğinde öğrencilerin ayağa kalkması ve üniforma da zorunlu oluyor. Siyonist mirasın kuvvetlendirilmesi ve askerliğin teşviki amacıyla, tarihi yerlere geziler de yapılacak![23]

Bu kadar da değil; durum o kadar vahim ki İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, “İsrail’in ırkçı bir devlete dönüşeceği” uyarısında bulunup, “Ülkedeki Filistinlileri izole etmemiz hâlinde İsrail bir apartheid devletine dönüşür,”[24] derken; Mustafa Barguti de ekliyor:

“Ehud Olmert gibi Barak da İsrail’in apartheid devletine dönüşme ihtimalinden dem vurdu ama apartheid artık bir ihtimal değil, mevcut gerçeklik”![25]

Buraya kadar değindiklerimiz kapsamında “Siyonizm nedir?” denirse eğer; işgal, gasp ve katliamdır…

İşte birkaç örnek:

29 Eylül 1947 tarih ve 181 sayılı taksim kararın açıklandığında 219 köy, Hayfa, Taberiya, Safed ve Bisan’da 243 bin Filistinli yaşıyordu. 1948 Haziran’ına gelindiğinde 239 bin Filistinli tehcire tabi tutulmuş vatanlarından zorla uzaklaştırılmış, 180 köy tamamıyla tahliye edilmiştir. Safed, Taberiya ve Bisan şehirlerinde hiç Filistinli bırakılmamıştır…

Bu bir insanlık suçu değildir de nedir?

Taksim kararında Filistinlilere verilen bölgeden 122 bin Filistinli Siyonist yönetim tarafından tehcire tabi tutulmuştur. 70 köy tamamen yıkılmış Yafa ve Akka halkının tamamına yakını zorla yerlerinde uzaklaştırılmışlardır…

31 Aralık 1947 tarihinde Siyonist yönetimin milisleri Beldetüş ‘Şeyh’a girmişler ve çocuk kadın demeden 600 Filistinliyi öldürmüşlerdir…

3 Kasım 1956 tarihinde Hanyunus’da benzer bir katliam yaparak 275 Filistinli’yi katletmişlerdir…

5-7 Aralık 1967 tarihinde Kudüs’te 300 sivili, 16-18 Haziran 1982 tarihinde Beyrut’taki Sabra ve Şatilla kamplarında aralarında kadınların ve çocukların da bulunduğu 1500 Filistinli ve Lübnanlı sivili katletmişlerdir…

25 Şubat 1994 günü el-Halil’de Harem-i İbrahim’i sabah namazında basıp namaz kılanların üzerine ateş açarak 50 kişiyi öldürmüşlerdir…

27 Aralık 2008 de başlayıp 18 Ocak 2009’a kadar devam eden ‘Dökme Kurşun’ saldırılarında 313’ü çocuk 116’sı kadın olmak üzere Gazze’de 1417 kişiyi katletmişlerdir…

Bu çerçevede Siyonizmin işlediği cinayet ve katliamların haddi hesabı yoktur…

Ama en önemlisi: 1975 Kasım’ında 3379 nolu kararıyla Birleşmiş Milletler (BM), “Siyonizmi insanlık suçu olan ayrımcılık ve ırkçılıkla” nitelemiştir!

Ayrıca ‘Goldstone Raporu’nda, inşa edilen duvar sebebiyle uluslararası mahkeme Siyonistlerin savaş ve insanlık suçu işlediğini tescil etmiştir.

Ancak bu kadar da değil: İsrail Adalet Bakanı Yaakov Ne’eman, ülkede adım adım Yahudi şeriatına geçileceği vurgusuyla, “Adım adım İsrail vatandaşlarına Tevrat’ın kanunlarını bahşedeceğiz ve Halaha’yı (Yahudi şeriat hukuku) ülkede geçerli hukuk kılacağız.”[26] “Atalarımızın mirasını İsrail ulusuna geri getirmeliyiz. Tevrat karşılaştığımız bütün sorunlara çözümdür,”[27] diye haykırırken; Netanyahu da, Washington’da Kudüs’ün bir yerleşim birimi değil, ebedi başkentleri olduğunu vurgusuyla, “Kudüs bizim, çünkü 3 bin yıl önce Yahudi halkı inşa etti”[28] diyor…

Ama kazın ayağı öyle değil! “Nasıl” mı? Şöyle ya da işte Filistin’e Yahudi göçünün demografik özeti:

1880’lerde Filistin’e ilk göç başladığında, bölgede 20 bin civarında Yahudi vardır.

1914’de Osmanlı’nın son nüfus sayımına göre, 690 bin olan Filistin nüfusunun 60 bini Yahudi’dir.

1922’de Filistin İngiliz mandasındayken yaptıkları sayıma göre, 590 bin Müslüman nüfusa karşılık, 83 bin Yahudi, 73 bin Hıristiyan nüfus var.

İngiliz manda yönetimi boyunca dünyanın dört bir yanından Filistin’e yönlendirilen toplam Yahudi göçü 483 bin. Bu toplam içindeki en büyük rakam, 1933-1939 arası Almanya’daki Nazi-Siyonist işbirliği yıllarına ait olanı ve 217 bin.

1948’de İsrail devleti kurulduğunda, Filistin’deki Yahudi nüfusu artık 600 bine ulaşmıştır.

Günümüze kadar da İsrail’e dünyanın her yerinden, farklı tarih ve kültürlerden Yahudilerin göçü süregelmiştir.

Bugün için, dünyadaki toplam 14 milyon Yahudi’nin yarısı, İsrail’de toplanmıştır artık…

Ayrıca hayatta kalmayı başaran 6-7 milyon civarındaki Filistin’linin, yarıya yakını (3 milyon civarı), Filistin dışındaki değişik ülkelerde mülteci olarak, kalanı da işgal altındaki ülkelerinde, yaşama tutunmaya çalışmaktadır…[29]

 

BİTMEDİ! GAZZE, BATI ŞERİA, DOĞU KUDÜS İLE “YENİ” (OLMAYAN) İLHAKLAR…

 

“Uyuşmazlıkları giderebiliriz,
çelişki kalıcıdır.”[30]

 

Sömürgeci İsrail Devleti’nin “yeni” (olmayan) ilhakları konusunda Batı Şeria’ya gidip İsrail’in duvarını ve Yahudi yerleşimlerini gören BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un, “İşgal altındaki topraklarda tüm yerleşimler yasadışı”[31] saptaması, sanırız hatırlamak isteyen herkesin bilgisi dahilindedir…

Mesela… “İşgal altındaki Batı Şeria’da yaklaşık 300 bin, Doğu Kudüs’te 200 bin yerleşimci yaşıyor. Bu yarım milyon Yahudi, ‘toprakta hak iddiasının’ en mühim enstrümanıyken; İsrail’in kurucusu Ben Gurion’un gözdesi ünlü asker ve siyasetçi Moşe Dayan 1967’de meslektaşlarından Filistinlilere ‘Köpekler gibi yaşamaya devam edeceksiniz ve kim dilerse, gitmekte serbest’ mesajı vermelerini de istemişti…”[32]

“Batı Şeria’da işgal altındaki topraklarda yerleşimler bütün hızıyla sürmekteyken; 1993 barış sürecinde duraklayan kolonizasyon, ikinci İntifada öncesinde 200 binken 2009 yılında 267 bini aşmıştır. Doğu Kudüs’te de durum aynıdır. 2000 yılında 172 bin olan yerleşimci sayısı 2003’te 184 bine yükselmiştir. Batı Şeria’nın üçte biri kolonların ve askeri üslerin işgalindedir. Buna Doğu Kudüs’teki yerleşimcilerin sayıları da eklendiğinde işgalci kolonların toplam sayısı 2.5 milyon Filistinliye karşı 450 bin gibi ürkünç düzeylerdedir.”[33]

Ayrıca İsrailli insan hakları örgötü ‘B’Tselem’in 2010 tarihli raporu İsrail’in yasadışı yerleşimlerle Batı Şeria’nın yüzde 42’sini elinde tuttuğuna yer verirken; Batı Şeria’da 300 bin, Doğu Kudüs’te 180 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor.[34]

Ya Gazze mi?!

İsrail’in Gazze’ye saldırısını “etnik temizlik” olarak niteleyen Noam Chomsky, “Gazze’nin istilası ve bombalanması, Hamas’ı yok etmekle ilgili değil. İsrail’e roket saldırısını durdurmakla, barışı sağlamakla ilgili değil. İsrail’in Gazze’ye ölüm ve yıkım yağdırma, modern muharebenin ölümcül silahlarını savunmasız bir halka karşı kullanma kararı, onlarca yıldır Filistinlilere yönelik yapılmakta olan etnik temizliğin son aşamasıdır… Hava kuvvetleri, hava savunması, donanması, ağır silahları, topçu birliği, komuta mekanizması, ordusu olmayan bir halka saldırıyor ve buna savaş diyorlar. Bu savaş değil, cinayettir. İşgal edilmiş topraklardaki İsrailliler, kendilerini korumak zorunda olduklarını öne sürüyor; kendilerini, yok ettikleri bir halka karşı koruyorlar. Başka birinin toprağını askerlerinle işgal ederken kendini savunamazsın. İstediğiniz gibi isimlendirin, bu savunma değildir,[35] vurgusuyla ekliyor!

“Hapiste tek bir gece geçirmek bile dışsal bir gücün mutlak denetimi altında bulunmanın ne demek olduğu hakkında bir fikir edinmek için yeterlidir. Gazze’de, dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde hayatta kalmaya çalışmanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya başlamak için burada bir gün geçirmek bile yeterli. Burada, dünyanın en yoğun nüfuslu bölgesinde bir buçuk milyon insan, tek amacı onları aşağılamak ve küçük düşürmek olan rasgele ve genellikle de vahşi bir teröre ve rasgele cezalandırmaya sürekli olarak maruz kalıyorlar. Bu terörün nihai amacı, Filistinlilerin makul bir geleceğe ilişkin umutlarını kırmayı ve haklarını temin etmek için diplomatik bir çözüm yolunda tüm dünyanın ezici çoğunluğunun desteğini boşa çıkarmayı garanti altına almak. İsrail siyasi liderliğinin bu amaca kendisini ne kadar adadığı geçtiğimiz günlerde dramatik bir biçimde sergilendi: Eğer BM’de Filistinlilerin hakları sınırlı olarak dahi tanınırsa ‘deliye dönecekleri’ uyarısında bulundular. Bu yeni bir şey değil. ‘Deliye dönecekleri’ (‘nishtagea’) tehdidi 1950’lerdeki İşçi Partisi hükümetleri zamanından beri derinde kök salmıştır.”[36]

Bu arada İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, yıllardır abluka altındaki Gazze’de insanî kriz olmadığını ifade ederken;[37] İsrail’in Gazze’ye ablukayı hafiflettiğine dair açıklamasının altından büyük bir aldatmaca çıktı. Haaretz gazetesi kabineden karar çıkmadığı hâlde İngilizce açıklamada ‘ablukanın hafifletilmesine karar verildi’ denildiğini, İbranice metinde ise bundan söz edilmediğini yazdı![38]

Rami Huri’nin, “İsrail ve Siyonizm, Yahudilerin güvenlik içinde yaşama hakkının soylu bir tezahürü mü, yoksa İsrail Museviliğin etik temellerini unuttu mu?”[39] sorusu eşliğinde durum ne kadar da net değil mi?

Ya Batı Şeria mı?!

Yine Noam Chomsky’in ifadesiyle, “Batı Şeria söz konusu olduğunda, norm, İsrail’in yasadışı yerleşim ve altyapı inşasına devam etmesi, öyle ki, kıymetli ne varsa hepsini İsrail’e dahil edebilsin, bir yandan da Filistinlileri yaşanmaz kantonlara hapsetsin, baskıya ve şiddete maruz bıraksın.

Gazze söz konusu olduğunda, norm, İsrail yöneticilerinin salt hayatta kalmalarına izin verdiği, daha da fazlasına rıza göstermediği vahşi ve yıkıcı bir kuşatma altında, zavallı bir varoluş.

İsrail’in azgınlığı, işgal altındaki Batı Şeria’da bir yerleşimci topluluğunda üç İsrailli erkek çocuğunun vahşi bir cinayete kurban gitmesiyle ateşlendi. İki Filistinli erkek çocuğu, Batı Şeria’da Ramallah kentinde vurulmuştu. Bu pek de dikkat çekmedi, buna şaşırmamak lazım, ne de olsa rutin bir uygulama işte.”[40]

Bununla birlikte İsrailli insan hakları kuruluşu ‘B’Tselem’in raporu, İsrail’in Filistin yönetimine bırakılan topraklarda kontrolü sürdürüp, bu toprakları adım adım işgal ettiğini gözler önüne sererken; 300 binden fazla İsrailli, Filistin kontrolünde bulunan Batı Şeria’daki 121 yerleşim biriminde yaşıyor. Yerleşim birimlerini koruyan karakollar ve kontrol noktaları da hesaba katıldığında İsrail, Batı Şeria’nın yüzde 42’sini denetliyor. Yani Filistin yönetiminde olması gereken toprakların yarıya yakın bir kısmı, adım adım kurulan yerleşim yerleri aracılığı ile İsrail’e geçmiş durumda![41]

Ayrıca Amira Hass’ın belirttiği üzere, “Batı Şeria’nın kalkındığını söylemek bugünlerde çok moda olsa da, Filistinlilerin kreş, sinema ve alışveriş merkezi inşa etmesi hâlâ yasak. Batı Şeria’daki işsizlik oranı yüzde 19.8. 15-29 yaş arasındaki Filistinlilerin yarısından fazlası ne çalışıyor ne okuyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre Filistin’in 2008’deki kişi başına milli geliri 1.290 dolardı; 1999’a kıyasla yüzde 28 düşüş söz konusu. İşçilerin büyük çoğunluğunun maaşları aylık 1500’le 2 bin İsrail Yeni Şekeli arasında değişiyor.”[42]

Bu kadar da değil!

“Filistin’de, bantustan sisteminin son örneğini oluşturan duvar uygulaması yetmezmiş gibi şimdi de, duvarların minik bölümlerinde açılan deliklerden geçmelerine ‘lütfen’ izin verilen Filistinliler, artık İsrail ordusunun değil özel güvenlik şirketlerinin insafına terk ediliyor… Batı Şeria’yı boydan boya kesen 600 kilometrelik duvar, aslında Soğuk Savaş sonrasının sözüm ona ‘özgürlük’, ‘duvarları yıkalım edebiyatı’ yapanların her nedense görmek istemediği bir insanlık ayıbı. Ara sıra bu utanç yapısını hatırlamalarında yarar var. Yüksek, çelik-beton karışımı gözetleme kuleleri, kulelerin üzerindeki minik deliklerden her hareketi izlenen Filistinlilerin, değil yanlış bir adım atması, yanlış yöne sapması mümkün değil. 8 metre yükseklikte duvarların arkasına tıkılan Filistinliler her gün kontrol noktalarından kimi zaman İsrailli ‘efendilere’ temas etmeden, gerçeküstü bir filmi andıran yüksek teknoloji ürünü terminallerden geçerek işlerine gidip gelirken dünya hâlâ içi boş bir iki devletli çözümü ile avutuluyor.[43]

Ve İsrail’in uluslararası toplumun uyarılarını hiçe sayıp 2002’den beri Batı Şeria’da ördüğü duvar, Filistinlilere dünyayı dar ederken, özellikle Doğu Kudüs yakınlarındaki Velice Köyü’nde ölüm çanları çaldırıyor. Tek “suçu” Yahudi yerleşimleriyle komşuluk olan Velice, inşaat planlarına göre İsrail duvarı tarafından “boğuluyor” ve köylülerin hastane, tarlaları, okulları ve en temel yaşam alanlarına ulaşmaları imkânsız hâle geliyor![44]

Ya Doğu Kudüs mu?!

“İsrail, Kudüs kentini Yahudileştirmek için teşviklerde bulunuyor. Bunu da kentin tarihini, uygarlığını, dini, kültürel ve insani geleneğini yok ederek, ruhunu, özelliklerini ve kutsal rolünü söküp atarak, Yahudi İsrail devletinin ebedi başkenti olması amacıyla yapıyor. Tanıdığımız Kudüs’ten eser kalmayacak güne ulaşmaktayız.

Bu Yahudileştirme operasyonu, kentin topraklarının müsadere edilmesi, yerleşim mahallelerinin kurulması, Müslüman ve Hıristiyan işaretlerinin kaldırılması ve bunların Yahudi sembolleriyle değiştirilmesi, yerli nüfusun kovulması ve evlerin müsadere edilmesi, mahalle isimlerinin Yahudi isimleriyle değiştirilmesi suretiyle yürütülüyor.”[45]

Netanyahu’nun başbakanlığındaki hükümetin işbaşına gelmesinden sonra İsrail, Kudüs’ü Yahudileştirme projelerine büyük bir ağırlık verdi.

Doğu Kudüs’ü arkeolojik kazılar, çevre projeleri ve Eski Şehir çevresinde mülk alımlarıyla Yahudileştirmeye çalışan İsrail, yeni bir yöntemi daha devreye soktu: Yahudi milis güçler. İsrail Yurttaşlık Hakları Derneği’nin raporuna göre Yahudi göçmenleri korumak amacıyla parayla tutulan güvenlikçiler, Filistinlilere karşı giderek artan oranda aşırı güce başvuruyor.

‘İsrail Yurttaşlık Hakları Derneği’ (ACRI) tarafından 5 Eylül 2010’da yayımlanan rapora göre, İsrail İçişleri Bakanlığı’nın Doğu Kudüs’e yerleşen Yahudi göçmenleri korumak amacıyla parayla tuttuğu güvenlikçiler, Yahudi göçmenlerin özel silahlı milisi gibi davranıyor ve Filistinlilere karşı giderek artan oranda aşırı güce başvuruyor.

Dernek raporunda, İsrailli makamların nezdinde kendilerini mağdur eden Yahudi göçmenlere karşı şikâyette bulunan Filistinlilerin, şüpheli muamelesi gördüğü, tutuklandığı ve böylece Filistinlilere karşı şiddet eyleminde bulunan Yahudi göçmenleri suçlayan dosyaların kapatıldığı belirtildi. Raporda ayrıca, İsrail polisinin bazen 12 yaşından küçük Filistinlileri sorguya çektiği ifade edildi

Kudüs’te yaşayan 765 bin kişiden 495 bini (yüzde 65) Yahudilerden, çoğu Kudüs’ün doğu yakasında yaşayan 270 bin kişi de Filistinlilerden (yüzde 35) oluşuyor. İsrail tarafından 1967 yılında ilhak edilen Doğu Kudüs’te yaklaşık 200 bin Yahudi yaşıyor.[46]

Bunun yanında İsrail’in Doğu Kudüs’te uyguladığı ayrımcı politikaların, bölgedeki çocukların yüzde 82’sini yoksulluk içinde yaşamaya mahkûm ederken; ‘Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD), ‘Doğu Kudüs’teki Filistin Ekonomisi’ başlıklı raporunda, bölgede yaşayan İsrailli çocuklardaki yoksulluk oranın yüzde 45 olduğu belirtilerek, Kudüs’te yaşayan Filistinliler arasındaki yoksulluğun on yıl boyunca düzenli bir biçimde arttığına dikkat çekiliyor![47]

Ve sadece bir örnek: İsrail 1967’de işgal ettiği Doğu Kudüs’te yine Filistinlileri evlerinden atıp Yahudi yerleşimcileri buyur etti. Yüksek Mahkeme’nin ‘Nahalat Şimon Uluslararası Yerleşimciler Grubu’nun evlerin boşaltılması yönündeki başvurusunu kabul etmesinin ardından, 2 Ağustos 2009’da gün doğmadan polis iki Filistinli aileyi 50 yıldır oturdukları evlerinden çoluk çocuk zorla söküp attı. Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinde evlerinden çıkarılan 53 Filistinlinin 19’u çocuk. Evlerin yerine inşaat başlatmak için sabırsızlanan Yahudi yerleşimciler, ellerinde matkap, kürek ve merdivenlerle içeri dalıp, çıkmak istemeyen ailelerin eşyalarını zorla dışarı attı. Polis ve yerleşimcilere direnen Filistinlilerden 10’u gözaltına alındı![48]

İşte ‘Soykırım Karşıtları (?) Derneği’nin açıklamasında övgüyle söz ettiği “İsrail’de farklı inançlara mensup (Müslüman, Hıristiyan) halkların Yahudi halkıyla birlikte yaşadığı hatta binlerce Filistin’linin yaşamını idame ettirmek için yıllardır her gün Filistin özerk bölgeden sınırı geçerek İsrail’de çalışmak üzere giriş çıkış yaptığı”nı iddia ettikleri “kardeşlik ve özgürlük” (!) tablosunun gerisindeki gerçek!

 

İKTİDAR: BASKI, SALDIRGANLIK, KATLİAM VE VAHŞET

 

“Camdan evde oturanlar,
başkalarına taş atmamalıdırlar.”[49]

 

Paul Craig Roberts’e göre, “ABD yönetimi, yeryüzünde insan hakları konusunu istismar eden ikinci devlettir. İnsan hakları ihlâlinde sicili en kötü olan devlet ise İsrail”ken;[50] “İsrail, negatifliğinin içinde boğulmaya yüz tutmuş… Ülkenin kitabında tek bir kelime yazıyor: Hayır!

İsrail devletini negatif bir çerçevede tarif etmek mümkün: Araplara hayır, Yahudilere hayır, dünyaya hayır; yabancılara ve yerleşimlerin dondurulmasına hayır; barış girişimlerine hayır; ablukayı sona erdirmeye ve Suriye’ye hayır. Bu, korkutucu derecede cılız bir kelime haznesi, tek kelimelik bir ulusal lûgat. ‘Evet’ kelimesi, ‘Hayır’ın ağırlığı altında ezilmiş durumda.”[51] “İsrail’in davranışları, gerçeklikle bağın kopması, şizofreni ve muhakeme kaybı gibi kuşkular yaratıyor,”[52] diye betimliyor İsrail’deki iktidarı Gideon Levy…

Ürdün Yazarlar Birliği Başkanı Suud Kubaylet ile Filistinli şair Musa Hawamdeh’ın, “İsrail tam bir din devleti oldu”;[53] Atilla Yayla’nın, “İsrail bir haydut devlet,”[54] dedikleri tabloda, kolay mı?

‘B’Tselem insan hakları örgütü yayımladığı raporda, 4 yılda aralarında sivillerin de olduğu yüzlerce Filistinlinin İsrail askerleri tarafından öldürüldüğünü, ancak tek bir İsrail askeri hakkında bile soruşturma açılmadığına dikkat çekilirken;[55] “Hiçbir devlete uluslararası hukuku İsrail kadar pervasızca ihlâl etme izni verilmiyor,”[56] notunu düşüyor John Pilger!

Amira Hass’ın, “Batı Şeria’daki tecrit duvarını Yeşil Hat’tın yaklaşık beş kilometre doğusuna inşa eden İsrail, arada kalan Filistinlilerin miras bırakmak, toprağı işlemek veya serbest dolaşım gibi haklarını gasp ederek göç etmelerine yol açıyor. Görünürde vagonlar yok ama daimi bir tehcir yaşanıyor.”[57]

“İsrail’in Batı Şeria’ya sızan kişilerin ‘sürgün edilmesi’ emri bir taşla çok kuş vurmayı hedefliyor. Amaç Batı Şeria’daki Filistinli nüfusunun artışını sınırlamak, Gazze’yle Batı Şeria’yı birbirinden koparma sürecini tamamlamak ve yabancıların işgale karşı mücadeleye katılmasını engellemek,”[58] saptamalarıyla karakterize olan tabloda İsrail köy ve şehirlerin Arapça isimlerini değiştiriyor.

“Siyonist ulaştırma bakanının 1948’de işgal edilmiş Filistin’deki belli başlı şehir ve cadde isimlerinin değiştirilmesini öngören kararı, Siyonist oluşumun içinde bulunduğu varoluş eksikliği krizini, gasp ve işgale dayalı bir oluşum olduğunu hissettiği gözler önüne seriyor. Şehirlerin, dağların ve vadilerin asıl isimleri kendi iddialarının zayıflığını teyit ediyor. Bu sahtekârlık yeni değil.

Siyonist oluşumun kuruluşundan bu yana, halkları tehcir ederek ve yerleşimler kurarak şehirlerle köylerin özelliklerini değiştirme planı hazırdı. Şehir ve köy isimleri bazı durumlarda Siyonist isimlerle değiştirildi veya İbranice’yle ‘düzenlendi’.

Bazı isimlerse tamamen değiştirilmedi, İbranice dile getirildi. Örneğin Bi’ru Seba’yı Bi’ru Şifag diye adlandırdılar. Filistin’in güneyindeki El Cet köyüne Kiryat Cat adını verdiler.

Belki de işgal altındaki Arap şehirlerinin Arapça isimlerinin İbranice’ye tercüme edilmesindeki ısrar, bu isimlerle ilgili tarihi tartışmadan kaçınmalarından kaynaklanıyor. Zira araştırmalar bu isimlerin tarihte kök saldığını teyit ediyor. Bu yüzden Arapça ve İbranice isimler arasında bir yakınlık söz konusu.

Sokakların ve şehirlerin isimlerinin değiştirilmesi yönündeki Siyonist karar, 1948’den bu yana bölgede kalan Filistinlilerin hedef alınması yönündeki Siyonist eğilimi kanıtlıyor,”[59] diyor Faris Abdullah!

Amira Hass, “İsrail halkı, çalınan toprakların bizim olduğunda hemfikirken Filistinlileri kim takar ki? Kimilerimiz artık tıpkı Lieberman gibi ikiyüzlü davranma gereğini bile hissetmiyor, bağlayıcı değerler sistemini açıkça çiğniyor”;[60] Gideon Levy, “İsrail, hukuk devletinde istihbarat kurumunun ölüm mangası olarak çalışamayacağını unuttu.”[61] İsrail dünyanın geri kalanına sürekli olarak saldırıyor.”[62] “İsrail Goldstone Raporunu hak etti,”[63] derken; Muhammed Nureddin’in, “İsrail’in fosfor bombaları”na[64] dikkat çektiği tabloda Siyonizm, her türlü hak ve hukuku ayaklar altına alan sömürgeci bir saldırganlıktır!

“Nasıl” mı? Mesela şöyle!

  1. i) WikiLeaks’in sızdırdığı gizli Amerikan belgelerine göre, İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi 2009’da görüştüğü Amerikan heyetine, Gazze’de bundan sonra çıkacak bir savaşın daha fazla insan hayatına mal olacağını ve İsrail’in yoğun yerleşim bulunan yerlerde savaşa ilişkin sınırlamaları kabul etmeyeceğini belirtti![65]
  2. ii) İnsan hakları örgütü B’Tselem, İsrail’in Aralık 2008 ve Ocak 2009 kesitinde Gazze Şeridi’ne düzenlediği 3 hafta süren “Dökme Kurşun Operasyonu”nda, 252’si çocuk 1387 Filistinliyi öldürdüğünü açıkladı. İsrail askerlerinin öldürdüğü 773 sivilden 320’sinin 18 yaşından küçük olduğunu, bu kişiler arasında 16 yaşın altındaki çocukların sayısının 252’yi bulduğunu, 111 kadının da öldürüldüğünü ve katledilen sivillerin büyük bölümünün savaşa katılmadığını vurguladı. İsrail, daha önce yaptığı açıklamada operasyonda 300’den daha az sivilin öldüğünü, ölenlerin büyük bölümünün militan olduğunu savunmuştu.

BM de, ‘Dökme Kurşun Operasyou’nun Gazze Şeridi’nde yol açtığı maddi zararın 4 milyar doları bulduğunu bildirdi. UNCTAD koordinatörü Mahmud Elkhafif, operasyonun yol açtığı zararın Gazze ekonomisinin üç katı olduğunu söyledi. UNCTAD’in açıklamasında, saldırıda altyapı, kamu binaları ve enerji tesislerinde ortaya çıkan zararın 2.5 milyar doları bulduğu, ülke gelirinin 88 milyon dolarının yok olduğu vurgulandı![66]

iii) İsrail kuruluşunun 63. yıldönümünde Filistinlilere ateş açtı: 8 ölü, 70 yaralı![67]

  1. iv) İsrail ordusu 19 Temmuz 2014’de sabaha karşı Gazze Şeridi’ne yönelik en şiddetli saldırılardan birini düzenledi. Doğudaki Şicaiyye semti havadan ve karadan bombalandı. En az 100 kişi hayatını kaybetti. 400’den fazla yaralı vardı![68]
  2. v) ABD Başkanı Barack Obama’ya yazdığı Gazze mektubuyla gündeme gelen Şifa Hastanesi’nin Norveçli Doktoru Mads Gilbert, Gazze’deki Şifa Hastanesi’ne getirilen cesetlerin yüzde 90’ının sivillere ait olduğunu belirterek, “Bu sivilleri hedef alıyorsun demektir. Bunun açıklaması bu. Bu Filistin halkının işgale karşı direnişini kırmak için yürütülen bir katliamdır,” dedi![69]

Evet, İsrail Devleti terörist ve katliamcıdır!

İsrail ordusunun 2009 başında Gazze’deki harekâtına katılan kimi askerler sivilleri canlı kalkan olarak kullandıklarını açıkladı. Komutanlar, askerlere sivillerden önce kendi canlarını korumaları emrini vermiş…[70]

İsrail’in, 3-18 Ocak 2009 tarihleri arasındaki kanlı harekâtta “savaş suçu” işlendiği gerçeği kendi askerlerinin itiraflarıyla ortaya çıktı. İsrail ordusunda görev yapan veya daha önce görev yapmış bir grup askerin, ‘Şovrim Şıtika/ Sessizliği Bozmak’ adlı sivil toplum örgütünün, “İsrail halkına, Filistin topraklarındaki askerlerinin yaptıklarını göstererek tabuları yıkmak ve gerçekle yüzleşmelerini sağlamak” amacıyla yayınladığı röportajları ve 30 askerin ifadelerinin yer aldığı 112 sayfalık “savaş suçu”nu açıkça belgelemekteydi.

Gazze’de orantısız güç, canlı kalkan ve fosfor bombası kullanıldığı iddialarına ilişkin soyadları verilmeyen İsrailli askerlerin bazı ifadeleri şöyle:

Soru: “Bu operasyonda yer almak nasıl bir duyguydu?”

Yanıt: “O gücü hissedebiliyordum. Nasıl biliyor musun? Büyüteçle oynarken karıncaları yakan bir çocuk gibi hissediyordum. Cidden. 20 yaşında bir çocuk insanlara böyle şeyler yapmamalı”!

Soru: “Tetiği çekerken hiç tereddüt ettin mi?”

Yanıt: “Görevden sonra hep kimleri vurduğumuza dair bir telefon alırdık. Masumları öldürdüğümüz hiç söylenmezdi. Her zaman, ‘Hamas’ın üç füze ekibini vurdunuz’ gibi şeyler söylenirdi”!

Soru: “Sivil-terörist ayrımı yapıyor muydunuz?”

Yanıt: “Şüpheli bir şey görürsek mutlaka vurmamız istenirdi. ‘Bir masumu öldürmek, bir düşmanı hedef alırken tereddüt etmekten iyidir,’ dendi. Önceliğimiz İsrail halkının operasyona desteğinin sürmesi için kendi kayıplarımızı asgariye indirmekti, Gazzelilerin kayıplarını değil”!

Soru: “Bu bir emir miydi?”

Yanıt: “Komutanım şöyle demişti: “Benim askerimin kılına bile zarar gelmeyecek. Hiçbir askerimin tereddüt ederek kendisini riske atmasını istemem.” Yâni emin değilsek, vuracaktık. Ateş gücü çılgındı. İçeri giriyorduk ve deli gibi patlamalar oluyordu”!

Soru: “Askeri hahamların katıldığı sohbetler nasıldı?”

Yanıt: “Hahamlar Tevrat’tan alıntılar yapar, dört düşmanımız olduğunu söylerdi. İran, Hamas ve Filistin Yönetimi. Dördüncü düşman ise İsrail vatandaşı Araplardı. Onların bizi güçsüzleştirdiği açık açık söyleniyordu ve bence bu bir hataydı”![71]

Gazze’de 50 bin ev, 800 sanayi tesisi, 200 okul, 39 cami ve 2 kilise yıkılmış ya da tahrip olmuş ve İsrail birlikleri sivillerin sığındığı BM binaları da vurulmuşken yine İsrail askerlerinin anlattıklarından bazıları da şöyleydi:

* “Önce ateş etmemiz, sonuçlarını sonra düşünmemiz istendi. Karşı taraf için bedeli ne olursa olsun mümkün olduğu kadar az kayıp verilmesi yönünde emir aldık”!

* “Tehdit altında olduğunuzu hissederseniz ateş edin denildi. Sivillerin korunmasına yönelik hiçbir talimat almadık”!

* “Bir keresinde sabah kahve içerken, hemen yanımızdaki tank birliği komutanı gereksiz yere aniden bir binaya top ateşi açtı”!

* “Bütün evler tahrip edildi. Vurulmamış tek bir ev bile görmedik. İkinci Dünya Savaşı filmlerindeki gibi geriye bir şey kalmamıştı. Tamamen yıkılmış bir kentle karşı karşıyaydık”!

* “Komutan, içinde bulunduğumuz eve doğru gelen 50-60 yaşlarında bir adam için uyarı ateşi açtırmadı. Ancak adam eve yaklaştığında üst kattan yoğun ateş açıldı. Bunun üzerine yere yattık. Bu sırada yaşlı adamın attığı çığlığın hayatım boyunca unutmayacağım. Komutan aşağı indiğinde ‘Bu gecenin açılışı’ dedi. Neden uyarı ateşi açılmadığını sorduğumuzda, ‘Gece ve bu adam terörist’ diye cevap verdi. Ertesi sabah cesedi kontrol ettiğimizde, adamın temiz olduğunu gördük. Üzerinde bir meşale, bir tişörtten başka hiçbir şey yoktu”![72]

Nihayet İsrail mamûlatı vahşet bağlamında, yorumsuz olarak aktaralım!

  1. i) ‘İnsan Hakları İzleme Örgütü’ (HRW), İsrail hükümetine 2009 Ocak’ında Gazze’ye düzenlenen Dökme Kurşun Operasyonu sırasında beyaz bayrak taşıyan sivillerin İsrail askerlerince öldürüldüğü 7 vakayı araştırması istedi. Örgütün raporunda, gruplar hâlinde beyaz bayrak sallarken öldürülen 11 kişiye ait kanıtlar ve ifadeler bulunduğunu belirterek bunlardan 5’inin kadın, 4’ünün de çocuk olduğuna dikkat çekildi![73]
  2. ii) İsrail’de kaçırılan üç Yahudi gencin ölü bulunması ardından, Filistinlilere karşı intikam cinayeti işlendi. 2 Temmuz 2014 sabahı, Doğu Kudüs’te zorla alıkonulan 17 yaşındaki Filistinli genç Muhammed Muhammed Hüseyin Ebu Hudayr’ın yanık cesedi bulundu.[74] Hudayr’ın diri diri yakılarak öldürüldüğü açıklanırken; İsrail güvenlik güçlerinin de kurbanın kuzeni 15 yaşındaki Tarık’ı gözaltına alarak işkenceden geçirdiği ortaya çıktı![75]

iii) Uluslararası Çocukları Koruma Örgütü’nün Filistin Bölümü, İsrail askerlerinin gözaltına aldıkları Filistinli çocuklara ve gençlere cinsel taciz ve işkence uyguladığını bildirdi. BM’nin 2009’un eylül ayından beri bu konuda yüzden fazla şikâyet aldığını kaydeden örgüt, askerlerin Filistinlileri canlı kalkan olarak da kullandığını belirtti![76]

  1. iv) ‘Ha’aretz’in İsveç gazetesi ‘Aftonbladet’ten aktardığı habere göre,[77] İsrail askerleri özellikle gençler arasından seçtikleri kurbanlarını kaçırıyor, organlarını alıp cesetlerini ailelerine gönderiyor. ‘Aftonbladet’ muhabiri Donald Boström’a konuşan bazı aileler, birkaç gün kaybolduktan sonra cesetleri kapı önüne bırakılan oğullarının “gönülsüz organ bağışçıları” olarak kullanıldığını öne sürdüler. Organ kaçakçılığı sonucu ölen Filistinlilerin sayısının giderek arttığı kaydedilen ‘Çocuklarımızın Organlarını Çalıyorlar’ başlıklı haberde, 1992’de Nablus’ta yaşanan benzer bir olaya dikkat çekildi. 1992’de Birinci İntifada sırasında, Nablus’ta İsrail tanklarına taş atarken askerler tarafından vurulan Filistinli bir genç eylemcinin helikopterle bilinmeyen bir yere götürüldüğü, beş gün sonra cesedi karnı boydan boya kesilmiş ve organları alınmış olarak bulunduğu aktarıldı.

Haberde, Temmuz 2009’da ABD’nin New Jersey eyaletinde aralarında çok sayıda hahamın da bulunduğu üst düzey yetkililerin üyesi olduğu bir kara para aklama ve organ kaçakçılığı çetesine düzenlenen baskın da hatırlatıldı. Operasyonda gözaltına alınan hahamların İsrailli bağışçılardan aldıkları böbrekleri hastalara satarak milyonlarca dolar servet kazandığı ortaya çıkmıştı![78]

  1. v) Filistinli bir bakan ile İsrail meclisinin Arap kökenli bir üyesi, İsrail’in öldürülen Filistinlilerin iç organlarını çaldığı iddialarını yeniden gündeme getirdi. Cezaevleri Bakanı İsa Karakayı, İsrail’de ölen Filistinli mahkûmların naaşlarının organ ticaretini örtbas etmek için saklandığını savundu. Bakan Karakayı bu sözleri Batı Şeria’nın Nablus kentinde, İsrail ordusunun öldürdüğü Filistinlilerin bedenlerinin iadesini istemek üzere düzenlenen bir toplantıda söyledi.

İsrailli Arap Milletvekili Muhammed Baraki de İsrail aksini kanıtlayana dek organ çalma iddialarına inanacağını söyledi. Hadaş Partisi’nin başkanı olan Baraki, Filistinlilerin “İsrail şehitlerin bedenlerini neden geri vermiyor?” diye sormaya hakları olduğunu belirtti. Baraki, “Bu bedenler kesilmiş midir? Benim buna yanıtım, ‘Aksi kanıtlanıncaya dek evet’tir. Organlar çalınmış mıdır? Benim yanıtım, ‘Aksi kanıtlanıncaya dek evet’tir” dedi. Baraki daha sonra Yediot Ahronot gazetesine verdiği demeçte de “Bir adama ve ailesine, onu öldürmekten daha büyük bir ceza verilemeyeceğine göre, İsrail naaşları neden geri vermiyor?” sorusunu yöneltti![79]

Bir soluk alıp, soralım: Dr. Mengele’ye kaç adım kaldı?

  1. vi) İsrail’in Filistinlilere yönelik zulmü hakkında yeni belgeler ortaya çıktı. İsrailli bir yetkili, 1990’lı yıllarda Filistinlilerin organlarının çalındığını itiraf ederken, İsrail’in Gazze saldırısında kullandığı kimyasal silahların ise gelecek nesillerin hayatını bile tehlikeye attığı belgelendi…

2006 ve 2009 yıllarındaki bombardımanlarda oluşan dört kraterden alınan 35 numune üzerinde yapılan analizlere dayanan raporda, Gazze’de kimyasal silahların yoğun olarak kullanımı sonucu, toprakta ağır metaller de dahil farklı kimyasal zehirlerin oldukça yüksek oranlarda bulunduğuna dikkat çekiliyor.

Numunelerin bombardımanların gerçekleşmesinden yaklaşık 2 hafta sonra alınabildiği ve analizlerin, metallerin tespitinde oldukça hassas sonuç verme özelliğine sahip ICP-MS tekniği ile gerçekleştirildiği belirtiliyor.

  1. 2006 yılında gerçekleştirilen bombardıman sırasında Gazze’de numune alınan kraterlerden birinde yüksek miktarda tungsten ve cıva tespit edildi. Tungstenin, genler üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle bebeğin gelişimi açısından önemli sorunlar doğurduğuna dikkat çekilirken, daha düşük dozlarda ise tungstenin nefes darlığı yanında, kişinin sinir sistemi ve davranışları üzerinde olumsuz etkilere yol açtığı ifade ediliyor.
  2. Tüm kraterlerde normalin 12 ile 3 bin katı düzeyinde molibden saptandığı bildiriliyor. Molibdenin doğada oldukça az miktarda bulunduğunu, ancak kimyasal silah olarak kullanıldığını ifade eden araştırmacılar, kimyasalın özellikle sperm üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle üreme fonksiyonlarını engellediğini belirtiyorlar.
  3. Analizlerde ayrıca, 2009 yılındaki bombardımanda, gen yapısı üzerinde olumsuz etkilere yol açan kobalt elementi yanında, çok sancılı bir zehirlenme ile ölüme neden olan kadmiyum kullanıldığının anlaşıldığı, ayrıca, kanserojen düzeyde nikel, mangan ve stronsiyum elementine rastlandığı bildiriliyor.
  4. 2009 yılındaki Gazze bombardımanında 3 bin 5 yüz adet beyaz fosfor bombası kullanıldığı hatırlatılarak, bombalardan birinin çeperinde yapılan inceleme sonuçları aktarılıyor. Beyaz fosfor bombalarında yüksek oranda alüminyum bulunduğu belirtiliyor. Alüminyum, kan yoluyla bebeğe geçerek anne karnındaki gelişimi olumsuz etkiliyor, ayrıca sinir sisteminde tahribat yaratıyor. Ayrıca beyaz fosforun yanı sıra tüm bu zehirli kimyasalların da bombardıman sırasında bölgeye yayıldığı, insanlar üzerinde doğrudan etkileri yanında besin zincirine karışarak, dolaylı olarak da olumsuz etkilere yol açacağı vurgulanıyor![80]

vii) Uluslararası Af Örgütü, İsrail’i Filistinlilerin temiz suya erişimini engellemekle suçladı. Örgütün yayımladığı raporda, İsrail’in Filistin topraklarında yaşayanların su ihtiyacına yönelik kısıtlamalara gittiği, buna karşın gerek İsrail’de gerekse işgal ettiği Batı Şeria’da kurduğu Yahudi yerleşimlerine neredeyse limitsiz su sağlandığına dikkat çekildi.

İsrail’in sınırlamalarının Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin yeterli miktarda suya erişimini engellediği kaydedilen raporda, İsraillilerin Filistinlilere göre en az 4 kat daha fazla su tükettiği belirtildi. Rapora göre, İsrailliler kişi başına günde ortalama 300 litre su tüketirken, Filistinlilerde bu miktar Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde 70 litre ve Dünya Sağlık Örgütü’nün 100 litre tavsiyesinin altında bulunuyor. Batı Şeria’da kimi Filistinlinin erişebildiği günlük su miktarı 20 litreye kadar düşüyor. Kırsal kesimde yaşayan 180-200 bin Filistinlinin “akan suya” erişimi yok, diğerlerinin de çoğu zaman musluklarından su akmıyor. Dağlardaki su kaynaklarının büyük bölümü ise Batı Şeria’da yer alıyor.

Ancak bunun yüzde 80’ini İsrail alıyor. Filistin köylerinde tarım ve hayvancılık için de dahil olmak üzere günlük temel su ihtiyacı karşılanamazken, bu bölgelerin yanındaki Yahudi yerleşimlerinde havuzlar bulunuyor, büyük çiftliklerde sulama yapılıyor. Filistinliler, İsrailli yetkililerden izin almadıkça – ki bu neredeyse imkânsız- yeni kuyu açamıyor ya da eskileri onaramıyor. 1.5 milyon nüfuslu Gazze’ye yönelik abluka ise su ve kanalizasyon sistemini kriz noktasına getirdi![81]

Bu kadar yeter mi?!

 

ÖTEKİ (BİZİM) YAHUDİLER

 

“Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış.”[82]

 

Siyonistlere “Tanrı”larının “özel” ve “ayrıcalıklı” olduğuna dair verdiği sözleri (“masalları”!) bir yana koyarsak; öteki (bizim) Yahudilerin her türlü yanlışı düzelten bir çiçek gibi karşımızda durdukları su götürmez bir gerçektir…

Mesela onlardan birisi; Batı Şeria’nın Cenin kentinde uğradığı silahlı saldırıyla öldürülen İsrailli oyuncu, yönetmen ve barış aktivisti Juliano Mer-Khamis’dir. Ateşli bir insan hakları savunucusu olan Mer-Hamis, İsrail’in Filistin politikalarına muhalif bir isim olarak bilinirken aynı zamanda da Filistinliler arasında liberal düşünceleri yaydığı gerekçesiyle sıkça köktendincilerin tepkisiyle karşı karşıya kalıyordu.

Yahudi bir anne ve Arap Hıristiyan bir babanın oğlu olan Mer-Hamis, Cenin’deki Filistin Mülteci Kampı’nda kurduğu tiyatronun yakınlarında 4 Nisan 2011’de maskeli kişilerce 5 kez ateş edilerek öldürüldü. Olay yerindeki çocuğu ve dadısı saldırıdan hafif yaralarla kurtuldu.[83]

Kimsenin kuşkusu olmasın İsrail’in öteki tarihinde yeterince Mer-Hamis vardır. Birçok Yahudi aydını, örneğin İbrani Üniversitesi Rektörü Haham Judah Magnes, Filistin’de Yahudi devletinin herkes için karayıkım getireceğinde ayak diretti. Haham Elmer Berger ve L. J. Rosenwald’ın başını çektiği Amerikan Yahudilik Kurulu iki ulusal devlet, hele ordusu olan Yahudi birimi düşüncesine bile karşı çıktılar.

İ. Shahak ve N. Mezvinsky gibi Yahudi yazarlar İsrail’de Yahudi köktendinciliğinin egemen olduğunu anlatırlarken; Deir Yasin gibi kıyımları tasarlayıp uygulayanlar daha sonra M. Begin gibi İsrail’de başbakan oldular.

Ancak bizim tarihimizin taşıdığı değer ötekilerle anlamlanır!

İkinci Dünya Savaşı dönemi öncesinde Yahudilerin yaşadığı Varşova semtinden kalan duvara, “Tüm gettolara özgürlük” ve “Özgür Gazze, Filistin” yazıp Filistin bayrağı asarak, “Bugünün gettosu Gazze’dir,” diyen eski İsrail ordusu pilotu Yonatan Şapira gibi…[84]

“Bizim için barış yalnız sınırlarda yapılacak basit bir değişiklik değil. Barış aslında bizim ruhumuzun özgürleşmesi, prangalarından kurtulması anlamına geliyor,” diye haykıran İsrail’in büyük yazarlarından David Grossman gibi…[85]

“Bütün dünyanın bize karşı olduğunu, her köşe başında düşmanların pusuya yattığını söyleyen Netanyahu haklı; İsrail’in korsanlık yaptığını düşünen herkes haksız. Bu ülkenin kokpitinde kör bir kaptan pilot var; yolcularını kendi kafasındaki yere ibret verici bir isabetle uçuruyor,”[86] eleştirisini korkusuzca dillendiren Gideon Levy örneğindeki üzere…

“İsrail askerleri olarak, Gazze’de 2009’da sivil bir halka karşı yapılan iğrenç saldırı karşısında başımızı utançla eğiyoruz. Evet, Hamas İsrail’in düşmanı ama barış da düşmanla yapılır. İsrail’in Hamas’la diyalog kurması şart”[87] gerçeğini dillendiren Arik Diamant ile David Zonsheine gibi…

Nihayet ‘El Fetih’ Kongresinde ‘Devrim Konseyi’ne seçilen ilk Yahudi ve 1987’deki kitabıyla İsrail’e “apartheid devleti” demiş ilk kişi olan Uri Davis gibi…

Yaser Arafat’ın kurduğu ‘El Fetih’in ‘Devrim Konseyi’nin ilk Yahudi üyesi olan Uri Davis, İsrail’de “vatan haini”, “pislik”, “akıl hastası” gibi hakaretler eşliğinde hedef tahtasındayken; O sadece anti-Siyonist olduğunu belirterek, İsrail tarihinin öteki yüzünü gözler önüne seriyor…[88]

“İsrail tarihinin öteki yüzü” dedik!

O tarihte ne mutlu ki Tali Fahima’lar var! “O da kim” mi?

“Tali Fahima dünyanın en ünlü vatan hainlerinden. Fahima, 2004 yılında Batı Gazze’ye gittiği, düşmanlarla görüştüğü ve onlara ordu belgelerini tercüme ettiği gerekçeleriyle tutuklanmış bir İsrail vatandaşı. Ona ‘Arapların orospusu’ dendi. ‘Vatan haini’ ilan edildi. Ona iyi bir Yahudi olmayı öğretmeye ant içmişlerdi. Günde 16 saat boyunca kollarını oturduğu sandalyeye kelepçeleyerek sürdürdüler bu eğitimi. İsrail gizli servisi Şin Bet, kararlıydı. Tali, iyi bir Yahudi olmayı beceremeyince hapse atıldı. 30 ay çok ağır koşullarda yattı. Artık serbest. Ama ülkeyi terk etmesi, Filistin bölgelerine yaklaşması hâlâ yasak…

Tali, tahliye edildikten sonra The Guardian gazetesine verdiği ilk söyleşide anlatmıştı: “İlk suçum Shin Bet’le çalışmayı reddetmemdi, ikincisi Filistinlileri ziyaret etmeyi sürdürmem, üçüncüsü de İsrail’in katliam politikasını protesto etmem,” diyordu![89]

Evet ne mutlu ki o tarihte İsrail ordusunun özel kuvvetlerinde görevli 43 yedek askerin Netanyahu’ya yazdıkları açık mektubun satırları var!

Yine “Nasıl” mı?

İsrail ordusunun bir elit istihbarat biriminde görevli ve emekli 43 yedek İsrail askeri, Netanyahu’ya hitaben açık mektup yazarak işgal edilen topraklarda Filistinlilere yönelik hak ihlâllerinde yer almak istemediklerini belirtti. Mektupta Genelkurmay ve İstihbarat Başkanlarına da seslenen askerler, “masum insanlara zarar verecek herhangi bir girişimin içinde olmak istemediklerini” ifade etti.

Söz konusu mektupta, “Biz geçmişte ve şimdi orduda görev yapan yedek askerler olarak ilan ediyoruz ki, Filistinlileri hedef alan herhangi bir eylemin içinde olmayı ve işgal edilen bölgelerde askeri kontrolü derinleştirmenin bir aracı olmayı reddediyoruz. Şiddete dahil olan ve olmayan Filistinliler arasında bir fark gözetilmiyor. Milyonlarca insanın haklarını inkâr ederek temiz bir vicdan içinde bu sisteme hizmet etmeye devam edemeyiz” ifadeleri yer aldı![90]

İşte bu kadar…

 

GERÇEKLER İÇİN “HOLOKOST”A HAYIR!

 

“Dost gerçekleri,
düşman işine geleni,
deli ağzına geleni söyler.”[91]

 

Zeev Sternhell’in, “İsrail’de insanlar kendilerinin kurban, dünyanın saldırgan olduğuna inandığı için ülkenin her şeyi yapma hakkı olduğunu ve her soruşturma talebinin anti-Semitizm içerdiğini düşünüyor”;[92] Gideon Levy’nin, “İsrail bugün kendisini eleştirenleri anti-Semitizim’le suçluyor, fikirlerini değiştirip Gazze’de çocukların öldürülmesine büyük bir anlayışla bakmasını umuyor,”[93] saptamalarına dikkat edilmelidir.

Altını özenle çizdiğimiz soru(n) “Holokost Endüstrisi”dir![94]

Yahudilere yapılanlar, insan olan herkesin malumu. Kimse bunu inkâr etmiyor. Norman Finkelstein, tabii ki bunu inkâr etmiyor. Ancak, karşı çıktığı(/çıktığımız) bir şey var: Holokost kullanılarak, Yahudi örgütlerinin palazlanmasıyla ABD ve İsrail’in politikalarının meşrulaştırılması…

Norman Finkelstein’ın annesi Majdanek Kampı’ndan, babası Auschwitz’den; amcalar, teyzeler, dayılar ise sadece solmuş fotoğraf kareleri! Naziler hepsini katletmiş…

Amerikalı bir Yahudi olan Norman Finkelstein, “Holokost Endüstrisi”ne karşı çıkanlardan.

Finkelstein’a göre, “Para kazanmak ve ünlü olmak için tek yapması gereken, Yahudilerin nasıl ezildiğini yazmak, İsrail’in ve ABD’nin politikalarını savunmak”!

Bu çok kolay bir görev. Herkes yapıyor. Konferans başına on binlerce dolar alanlar, kitapları raflardan inmeyenler, her televizyon programının baş konuğu olanlar, şarkıcılar, oyuncular…

Ama Norman Finkelstein bunun tam tersini yapan Edward Said’in aydınlarından biri!

Kolay mı? Amerika’da yaşayan bir Yahudi’nin, “Yahudilerin menfaatlerine” çomak sokması, sık rastlanan bir durum değil.

ABD’nin verdiği sınırsız destekle, “Holokost Endüstrisi”nin hem İsrail’in hem de kendi politikalarının meşrulaştırılması için kullanmakta bir an tereddüt etmiyor. Böylelikle de alan memnun, veren memnun ilişkisi temelinde bir “stratejik ortaklık” oluşuyor.

Yani “Holokost Endüstrisi”, ABD’nin siyasi ve askerî gücünü, sık sık bir tehdit unsuru olarak kullanarak tüm dünyayı soymak için yollar ararken, ABD de Yahudilerin çektikleri çileleri istismar ederek, hem kendi vurgunlarını ve soykırımlarını gizliyor hem de Ortadoğu’da at oynatmaya devam ediyor.

Finkelstein’ın isyan ettiği tam da bu ikiyüzlülüktür. Yahudi paralarının İsviçre bankaları kadar, ABD bankalarına da yatırıldığını açıklıyor. Savaş sonrasında Almanya’dan kaçan Nazi subaylarının, ABD’de nasıl istihdam edildiğini ifşa ediyor.

Almanya’ya açılan tazminat davalarının ABD’ye de açılması gerektiğini, Amerikan yerlilerine uygulanan soykırımın esamesi bile okunmazken, tüm ABD devlet aygıtlarının Yahudi tazminatları için seferber olmasını eleştiriyor. ABD’nin Afrika ve Latin Amerika ülkelerindeki kanlı diktatörleri destekleyerek, buralarda yapılan katliamlara göz yumup seyirci kalmasını sorguluyor. Bu katliamlar hakkında tek satır yazı yazılmazken, tek satır akademik çalışma yapılmazken, nasıl olup da Holokost üzerine her gün yüzlerce makale yayımlandığını açıklıyor.

Çünkü O; “Holokost Endüstrisi”nin, İsrail ve ABD’nin dostu olanların istedikleri gibi atıp tutarlarken, birazcık itiraz edenin nasıl da haksız yere damgalandığını, en ufak eleştiride bulunanların hayatlarının nasıl karartıldığını gözler önüne seriyor.

Finkelstein’ın işaret ettikleriyle “S.O.S. Antisemitizm!” başlıklı ve ‘Soykırım Karşıtları (?) Derneği’ imzalı açıklama ne kadar da örtüşüyor değil mi?

Bunun da altını özenle çizerek devam edelim: Hiç şüphesiz anti-Semitizm zihni ve psikolojik olduğu kadar politik bir vebadır.

İsrail karşıtlığına yer yer anti-semitizmin eşlik ettiği de bir gerçektir. Ancak unutulmayıp, karşı çıkılması gereken bir gerçek daha var ki, o da sırtını ABD emperyalizmine dayayan Siyonist İsrail militarizminin sömürgeci barbarlığıdır!

Evet barbarlıktan söz ediyoruz!

Hem de Ramzy Baroud’un, “Nakba belirli bir tarih ya da zamanın tahmini değil, devam etmekte olan şu 64 yılın bütünüdür. Mülteciler hâlen mülteci iken, yerleşimciler Filistin topraklarını talan ederken bu olay tarihin tozlu raflarına kaldırılmamalı, geçmişle sınırlandırılmamalıdır,”[95] diye tarif ettiği ve bu yazı kaleme alınırken zeytin ağacı dikti diye Filistinlileri katleden şu sömürgeci barbarlıktan söz ediyoruz:

“Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Yahudi Yerleşim Birimi ve Ayrım Duvarıyla Mücadele Komisyonu Başkanı Ziyad Ebu Ayn, Yahudi yerleşimlerinin protesto edildiği bir gösteri sırasında İsrail askerlerinin müdahalesi sonucu hayatını kaybetti.

Ramallah’ın kuzeyindeki bir beldede ağaç dikmek isteyen ve bakan statüsüne sahip olan Ebu Ayn, İsrail askerlerinin kullandığı göz yaşartıcı gazdan etkilendi. Ayrıca bir İsrailli askerin Ebu Ayn’a ‘tüfeğinin dipçiğiyle müdahale bulunduğu ve Filistinli bakanın bu yüzden hayatını kaybettiği’ açıklandı.”[96]

Hayır, binlerce kez hayır! Söz konusu barbarlığa dair hiçbir gerçeği, “Holokost Endüstrisi”nin makyaj ve yalanlarıyla “es” geçemeyiz! Çünkü Hannah Arendt’in belirttiği gibi iktidar kötü bütün edimlerini insan hafızasının nisyan boşluklarına yerleştirmeye çalışırken; bu nisyanı mümkün hâle getirebilecek çok fazla insan da vardır. Ve baskılar ne olursa olsun, her zaman geriye hikâyeyi anlatacak biri kalacaktır.

ABD ve Siyonist İsrail gibi “Holokost Endüstrisi”nin açmazı da tam buradadır. Ve barış asla ve asla bu zihniyetle gelmeyecektir.

Ramzy Baroud’un ifadesiyle, “Amerikalılar şu anki koşullarda bir barış olamayacağının çok iyi farkındadır. Kalın kafalı İsrail Hükümeti’ndeki koalisyon anti-Arap ve anti-barışçıdır, daha doğrusu İsrail’in apartheid işgalinin uzağına düşen, yani kolonyal genişleme, sınırların ilhakı, toprak müsaderesi, kutsal mekânların daha fazla kontrolü ve daha fazlasını içermeyen bir barış görüşmesine asla destek sunmazlar”ken;[97] “Teröre karşı gerçek savaş, Filistin halkına yapılan zulme karşı çıkılmasını gerektirir,”[98] diye haykırır Buseyna Şaban!

Şimdi burada durup altını çizelim: “Yahudi halkı eşittir Siyonist İsrail Devleti veya anti-Siyonizm eşittir anti-Semitizm” formülü politik sahtekârlığın demogojisinden başka bir şey olmadığı gibi; bu alandaki haklı itiraz ve eleştirilerin de önünü kesme ucuzluğudur.

Ancak unutulmasın biz, her türlü ucuzluğa da, saldırıya da hazırız. Çünkü “Eleştiri, zincirlerin üstündeki hayali çiçekleri koparıp atıyor. Bunu, insanlar zincirleri fantezileri ya da tesellileri olmaksızın taşısınlar diye değil, fakat zincirlerin kendisini kaldırıp atsınlar ve sahici çiçeği çekip alsınlar diye yapıyor,” diyen Karl Marx, 1843’de Arnold Ruge’ye mektubunda ekler:

“Var olan her şeyin acımasız eleştirisini kastediyorum. Hem eleştirinin varacağı sonuçlardan, hem de iktidarlarla çatışmaktan korkmamak anlamında acımasız eleştiriden bahsediyorum…”

Geçerken soralım: Sahi “S.O.S. Antisemitizm!” başlıklı ve ‘Soykırım Karşıtları (?) Derneği’ imzalı açıklamayı kaleme alanların Filistin’deki İsrail barbarlığına bir itirazları var mı? Varsa ne? Yoksa…

Tamamlıyoruz!

‘Soykırım Karşıtları (?) Derneği’nin, “Her öğretmen, zamanı geldiğinde öğretmeyi bırakmasını öğrenmelidir; bu zor bir sanattır,” diyen Bertolt Brecht’in uyarısından haberi var mıdır? “Öğretme”yi bırakıp, öğrenmeye hazır mıdır?

‘Soykırım Karşıtları (?) Derneği’, “Kimseyi övmeyen, kimseyi kötülemeyen, kimseden yakınmayan, kimseyi suçlamayan olgun insandır,” diyen Epiktetos’tan kendine bir pay çıkarabilir mi? Mesela İsrail’i “övmek” ve ırkçılıkla burun buruna bedeller ödeyerek mücadele edenleri “suçlamak” meselelerinde olduğu gibi!

Metin Altıok’un, “Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli/ Çok sevmeli öyleyse, çok söylemeli,” dizelerini hakkını verenler olarak bunları yazmak zorundaydık; “İlkemiz basittir: Bütün insanlar eşittir, ırkçılık bir rezilliktir. O yüzden Siyonizmin olduğu her yerde Filistinlilerle, anti-semitizmin olduğu her yerde Yahudilerle birlikte olmalıyız. Ne din için, ne millet için; sadece insanlık için…”[99] diyenlerden olarak!

Yani ‘El-Fetih’e Niçin Gittim?’ başlıklı yazısında, “Bugün Ortadoğu’da Amerikan emperyalizminin ileri karakolu olan İsrail’e karşı Arap halkları anti-emperyalist bir savaş yürütmektedir. Bu savaş Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da ve bütün dünyada emperyalizmin baskısı altında ezilen halkların yürüttüğü devrimci kavganın bir parçasıdır. Emperyalizme karşı yürütülen savaş, bütün dünya halklarının ortak savaşıdır. Vietnam’da, Ortadoğu’da, Latin Amerika’da emperyalizme karşı sıkılan her kurşun, aynı zamanda Türkiye halkının kurtuluşu için sıkılmaktadır,” diye haykıran Yusuf Aslan’ın, Deniz Gezmiş’in, Hüseyin İnan’ın yoldaşları olarak![100]

Ha, bu konuda da “açıklama”nızdaki, “… ‘Anti-Siyonizm’i bir madalyon olarak kabul edecek olursak, bir yüzü antisemitizmin ta kendisi iken, diğer yüzü de Filistin ‘dostluğu’dur. 1960’lı yıllarda ivme kazanan anti-Yahudi ‘Filistin dostluğu’ Türkiye solunun gözünü bir hayli kör etmiştir. Burada dostluğun koşulu, İslâmi gericiliğin antisemitizmine mutlak ortak olmak, her türlü eleştirici yaklaşımdan uzak durmaktır. Beka Vadisine inen her devrimcin ‘gerilla eğitimi’, eline tutuşturulan silahın hiç itirazsız İsrail’i hedef almasıyla başlar. Onlarca yıldır gelenekselleştirilmiş Yahudi düşmanlığı, Türkiye solunun bu güne kadar sorgulamayı göze alamadığı en temel zaaflarından bir tanesidir. Bu yapısal antisemit duruşla ciddi bir yüzleşme cesareti göstermeden Türkiye solunun ne soykırım mağduru halklar meselesine nede genel anlamda ezilen halklar meselesine tutarlı bir duruş göstermesi mümkün değildir,” (altı açıklamada çizili.) laflarını tekrarlamaya kalkışırsanız; bu yalancılık ve terbiyesizliğe cevap bile vermenin uygun olmadığı terbiyesiyle Frankfurt’taki ‘Soykırım Karşıtları (?) Derneği’, “Ê ne di şer de be şêr e,” diyen Kürt atasözünden haberdar mıdır? der ve ekleriz:

Bunun da Türkçesi “Kavgada olmayan aslan kesilir” demektir!

 

11 Kasım 2014 10:37:26, Ankara.

 

[1] “Başkasının rüyasına tutsak olmuşsanız, yandınız/ oyuldunuz.” (Gilles Deleuze.)

[2] ‘Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği’nin (http://www.Filistindayanisma.org/) Deklarasyonu’ndan bir kaç paragraf:

“Biliyoruz ve inanıyoruz ki, bütün dünya halkları gibi ülkemizin halklarının yüreğinde de Filistin için sımsıcak duygular var. Biliyoruz ve inanıyoruz ki halklarımız, Siyonist işgalcilerin ve emperyalist haydutların Filistin’de ve bütün Ortadoğu’da ortaya koydukları barbarlıklara lanet okumaktadır. Halklarımız, Filistin’deki Siyonist soykırıma ve Irak’taki emperyalist işgal vahşetine karşı tepkisini sokaklara çıkarak defalarca gösterdi. Dostluk ve dayanışma elini uzatmakta tereddüt etmedi. Ortadoğu halklarının emperyalistlere, Siyonistlere ve işbirlikçilere karşı kardeşliğin ve birliğin saflarında yer almak istediğini ortaya koydu.

Bizim girişimimizin amacı, bu kardeşlik, dostluk ve dayanışma isteğini daha da geliştirmek, bu siyasal duyarlılığı yaygınlaştırmak, özgün araçlar üzerinden de somutlamaktır. Bütün dünyanın gözü önünde yaşanan Siyonist vahşet, Filistin’i yakıp yıkmaktadır. Filistin toprakları harabedir. Filistinliler tutsak, gazi ve hastadır. Filistinliler işsiz, aç ve yoksuldur. Siyonizm, Filistin intifadalarını yalnızca katliamlarla değil, toplama kamplarına çevirdiği Filistin topraklarını sefaletle, eğitimsizlikle, salgın hastalıklarla kuşatmakta ve ekonomik ambargoyla da teslim almak istemektedir.

Bizler, Filistin halkının ve direnişinin bu türden ihtiyaçlarını bir nebze bile olsa karşılamanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Ülkemiz halklarının, Filistin halkının bu kapsamdaki maddi ihtiyaçlarının karşılanması için de olanaklarını devreye sokacağından kuşku duymuyoruz. Halklarımızın böyle bir yardım ve dayanışma seferberliğine gönülden katılacağına inanıyoruz. Tarih kanıtlamıştır ki, halkların gerçek dostları yine halklardır. Bizler, halklarımız arasında da bunu yaşatmak ve tekrar göstermek istiyoruz…

Biz aşağıda imzası bulunan kurum ve bireyler, ‘Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği’ni yerinde yor, çalışmalarına katılmanın ya da destek olmanın insanî bir sorumluluk olduğunu belirtiyoruz.

Haluk Gerger (Yazar), Şanar Yurdatapan (Müzisyen), Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı (Doktor), Mehmet Bekaroğlu (Eski Milletvekili), Eşber Yağmurdereli (Yazar), Akın Birdal (İnsan Hakları Savunucusu), Veysi Sarısözen (Yazar), Feyza Hepçilingirler (Yazar), Kutsiye Bozoklar (Yazar), Temel Demirer (Yazar), Av. Ercan Kanar, Sevgi Özdem (Öğretmen), Selam Sultan (Filistinli Mühendis), Av. Tahsin Ayçık, Selma Şahin (Gazeteci), Şenol Gürkan (Gazeteci), Musa Kılıç (Diş Doktoru), Av. Gulizar Tuncer, Nurten Baydemir (Tiyatrocu), Sinan Buday (Diş Doktoru), Bektaş Elçin (İşçi), Erdoğan Yılmaz (Öğretmen), Sedat Şenoğlu (Gazeteci), Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı (BEKSAV), Çağdaş Gazeteciler Derneği İstanbul Şubesi (ÇGD), Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi (ÇHD), Mihri Belli (Yazar), Sevim Belli (Yazar), Abdurrahman Dilipak (Yazar), Adnan Özyalçıner (Yazar), Sennur Sezer (Şair), Hüseyin Aykol (Gazeteci), Hüsnü Mahli (Gazeteci), Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu (Öğretim Üyesi), Tarık Ziya Ekinci (Yazar), Turhan Feyizoğlu (Yazar), Emriye Demirkır (Gazeteci), Tohum Kültür Merkezi, Sanat ve Hayat Dergisi, Eğitim-Sen İstanbul 8 No’lu Şube, Deri-İş Sendikası Tuzla Şubesi, Limter-İş Sendikası, Tekstil-Sen Sendikası, Kiraz Biçici (İHD Genel Baş. Yard.), Semra Somersan (Öğretim Üyesi), Alev Erketli (Sosyolog), Fikret Başkaya (Yazar), Suna Aras (Şair), Av. Mihriban Kırdök, Sabri Kuşkonmaz (Gazeteci), Hacı Orman (Gazeteci), Zuhal Yıldırım (Müzisyen), Rahşan Köse (Müzisyen), Yeşim Sönmez (Müzisyen), Serap Kervancı (Sinema Sanatçısı), Aynur Özbakır (Sinema Sanatçısı), Muharrem Demircioğlu (Tiyatrocu), Nevzat Çelik (Yazar), Ulus Fatih, Hasan Sever, Gökhan Cengizhan (Edebiyatçılar Derneği Genel Başkanı), Özcan Karabulut, Ahmet Yüzüak, İsmet Arslan, Yeşim İşleyen (Doktor), Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, Fehmi Dinçaslan (İktisatçı)

[3] Murat Çakır, “Yahudi Düşmanlığı, Filistin Düşmanlığıdır!”, Gündem, 19 Temmuz 2014, s.13.

[4] Maksim Gorki.

[5] Alaeddin Şenel, Siyonizm ve Irkçılık, Bilim ve Sanat Yay., 1984.

[6] Bkz: Michael Mann, Demokrasinin Karanlık Yüzü Etnik Temizliği Açıklamak, Çev: Bülent O. Doğan, İthaki Yay., 2012.

[7] Jiyan Mazlum, “İsrail’de 2 Milyon Yoksul”, Günlük, 30 Mart 2010, s.12.

[8] “İsrail’de ‘Yahudi devleti’ Tasarısı Kabineyi Böldü”, Taraf, 25 Kasım 2014, s.3.

[9] Zvi Bar’el, “İsrail’de Apartheid Hareketi Gizlendiği Yerden Çıktı”, Ha’aretz, 31 Ekim 2010.

[10] Mazin Hammad, “İsrail Mescid-i Aksa’da Adil Davranmıyor”, Vatan, 7 Ekim 2009.

[11] Züheyr Andreus, “İsrail Yeni Bir Apartheid Modeline Doğru İlerliyor”, Ha’aretz, 18 Ağustos 2010.

[12] Gideon Levy, “İsrail, Halkına 1984’ü Yaşatıyor”, Ha’aretz, 18 Temmuz 2010.

[13] Neve Gordon, “Apartheid’a Karşı İsrail’i Boykot Edin”, Los Angeles Times, 20 Ağustos 2009.

[14] Gideon Levy, “… ‘Koşer Devleti’, İsrail’i Etnokrasi ve Teokrasiye Dönüştürecek”, Ha’aretz, 10 Ekim 2010.

[15] Şlomo Avineri, “İsrailli Sağcıların ‘Tek Devlet’ Önerisine Kanmamalı”, Ha’aretz, 4 Ağustos 2010.

[16] “İsrailli hahamın ‘Filistinlilerin yok olması’ yönündeki sözlerini Arap bir lider Yahudiler için ifade etseydi, Batı dünyası çoktan ayağa kalkmıştı.” (“Filistin’in Adı ‘İsrail’ Olsaydı Batı Çoktan Ayağa Kalkmıştı”, Kuds ül Arabi, 30 Ağustos 2010.)

[17] “Irkçı Haham Ortalığı Karıştırdı”, Cumhuriyet, 29 Haziran 2011, s.10.

[18] “Yahudi Olmayan Giremez!”, Radikal, 12 Temmuz 2010, s.11.

[19] “İsrail’de Köpeklere Irkçı Eğitim”, Cumhuriyet, 6 Ocak 2010, s.10.

[20] “Irkçı Vatandaşlık Yemini”, Cumhuriyet, 8 Ekim 2010, s.11.

[21] “Ya İsraillisin Ya Arap”, Taraf, 20 Eylül 2010, s.3.

[22] “İsrail Arap Nüfusa Karşı”, Cumhuriyet, 4 Ocak 2011, s.12.

[23] “İsrail Eğitiminde Milliyetçi Trend”, Radikal, 30 Ağustos 2009, s.13.

[24] “Barak’tan ‘Apartheid’ Uyarısı”, Cumhuriyet, 4 Şubat 2010, s.10.

[25] Mustafa Barguti, “Apartheid İhtimal Değil, Gerçek”, Financial Times, 5 Nisan 2010.

[26] “İsrailli Bakandan Şeriat Çağrısı”, Cumhuriyet, 9 Aralık 2009, s.11.

[27] “Adalet Bakanı: Tevrat’ı Bağlayıcı Yasa Yapacağız”, Radikal, 9 Aralık 2009, s.16.

[28] “Kudüs Bizim, Çünkü 3 Bin Yıl Önce Yahudi Halkı İnşa Etti”, Zaman, 24 Mart 2010, s.15.

[29] Serdar Koç, “Siyonist Terör”, Deliler Teknesi Edebiyat-Sanat Dergisi, No:14, Mart Nisan 2009.

[30] V. İ. Lenin.

[31] “BM Genel Sekreteri: Yerleşimler Yasadışı”, Radikal, 21 Mart 2010, s.15.

[32] Ceyda Karan, “İsrail’in Varlığı, Siyonizmin Ahlâkı…”, Radikal, 30 Kasım 2009, s.11.

[33] Hüseyin Baş, “Filistin Sorunu Bir Kez Daha ‘Sil Baştan!’…”, Cumhuriyet, 9 Kasım 2009, s.10.

[34] “Yerleşimleri Besleyen ABD Hazinesiymiş”, Radikal, 7 Temmuz 2010, s.15.

[35] “Bunun Adı Etnik Temizlik”, Cumhuriyet, 19 Kasım 2012, s.12.

[36] Noam Chomsky, “Gazze İzlenimleri”, Gündem, 22 Kasım 2012, s.14.

[37] “Gazze’de İnsani Kriz Yokmuş”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2010, s.9.

[38] “İsrail Tüm Dünyayla Dalga Geçiyor”, Radikal, 19 Haziran 2010, s.13.

[39] Rami Huri, “İsrail Yeni Yahudi Gettosuna Dönüşüyor”, The Daily Star, 2 Haziran 2010.

[40] Noam Chomsky, “Gazze’de Kâbus”, Gündem, 19 Ağustos 2014, s.11.

[41] “Batı Şeria’nın Yüzde 42’sini İsrail Almış”, Birgün, 8 Temmuz 2010, s.10.

[42] Amira Hass, “Ramallah’ta İçtiğiniz Cappuccino Sizi Yanıltmasın”, Ha’aretz, 4 Ağustos 2009.

[43] Mete Çubukçu, “İki İşgal, İki Özelleştirme”, Radikal İki, 12 Temmuz 2009, s.6.

[44] “Filistinli Velice Köyünü Kuşatan Duvar”, Radikal, 12 Temmuz 2010, s.11.

[45] “Kudüs Yok Oluyor”, Haliç, 1 Haziran 2011.

[46] “İsrail, Kudüs’te Filistinlileri Paralı Milislerle Yıldırıyor”, Zaman, 6 Eylül 2010, s.13.

[47] “Filistinlilerin Yüzde 82’si Yoksul”, Cumhuriyet, 10 Mayıs 2013, s.14.

[48] “Kudüs’te İki Filistinli Aile Sokağa Atıldı”, Radikal, 3 Ağustos 2009, s.13.

[49] George Nerbert.

[50] Paul Craig Roberts, “ABD’nin İnsan Hakkı Riyakârlığı”, Evrensel, 5 Haziran 2012, s.8.

[51] Gideon Levy, “İşlevsiz Topluma Doğru Tehlikeli Bir Gidişat”, Ha’aretz, 26 Aralık 2010.

[52] Gideon Levy, “İsrail’i Ancak Psikiyatrlar Anlar”, Ha’aretz, 10 Ocak 2010.

[53] Çetin Yiğenoğlu, “İsrail Tam Bir Din Devleti Oldu”, Cumhuriyet, 10 Ekim 2009, s.9.

[54] Atilla Yayla, “İsrail: Bir Haydut Devlet”, Yeni Şafak, 17 Temmuz 2014, s.13.

[55] “Yüzlerce Ölüme Tek Soruşturma Yok”, Evrensel, 16 Eylül 2010, s.8.

[56] John Pilger, “… ‘İsrail Tabusu’ Sizlere Ömür”, Newstatmen, 14 Ocak 2010.

[57] Amira Hass, “Filistinliler ‘Vagonsuz Tehcir’e Mahkûm”, Ha’aretz, 10 Şubat 2010.

[58] Amira Hass, “… ‘Sürgün Taşı’yla Çok Kuş Vurulacak…”, Ha’aretz, 14 Nisan 2010.

[59] Faris Abdullah, “İsim Dediğin Nedir ki!”, Arap, 16 Temmuz 2009.

[60] Amira Hass, “İsrail’de Yüz Binlerce Lieberman Var”, Ha’aretz, 15 Eylül 2010.

[61] Gideon Levy, “MOSSAD’ın İşi Cinayet Olmamalı”, Ha’aretz, 18 Şubat 2010.

[62] Gideon Levy, “İsrail Kendi Kendini Yalnızlaştırıyor”, Ha’aretz, 21 Ekim 2009.

[63] Gideon Levy, “İsrail Goldstone Raporunu Hak Etti”, Ha’aretz, 18 Eylül 2009;

[64] Muhammed Nureddin, “İsrail Kendi Kendini ‘Diplomatik Fosfor Bombası’yla Vurdu”, Şark, 17 Ocak 2010

[65] “Gazze’de Savaş Çıkarsa İsrail Kural Tanımayacak”, Cumhuriyet, 4 Ocak 2011, s.12.

[66] “Gazze’de 252 Çocuk Öldü”, Cumhuriyet, 10 Eylül 2009, s.11.

[67] “Nakba’da Kan Döküldü”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 2011, s.13.

[68] Fehim Taştekin, “Cehennemin Adı: Şicaiyye”, Hürriyet, 21 Temmuz 2014, s.20.

[69] Fehim Taştekin, “Gazze’de Yürütülen Bir Katliamdır”, Hürriyet, 30 Temmuz 2014, s.7.

[70] “İsrail’i Sarsan Gazze İtirafı”, Taraf, 16 Temmuz 2009, s.2.

[71] “Karınca Gibi Yaktık”, Hürriyet, 16 Temmuz 2009, s.22.

[72] “İsrail Askerlerinin Gazze İtirafları”, Cumhuriyet, 16 Temmuz 2009, s.11.

[73] “İsrail’e Eleştiri Yağmuru”, Cumhuriyet, 14 Ağustos 2009, s.10.

[74] “Alçak Cinayet”, Milliyet, 3 Temmuz 2014, s.22.

[75] “Diri Diri Yakılan Hudayr’ın ABD’li Kuzenine Ağır İşkence”, Hürriyet, 6 Temmuz 2014, s.24.

[76] “Filistinli Çocuklara Taciz”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2010, s.13.

[77] ‘Aftonbladet’in anti-Semitizmi yaydığını iddia eden Netanyahu, İsveç hükümetinden gazeteyi kınamasını istedi. İsrail, AB dönem başkanı İsveç’in Dışişleri Bakanı Bildt’in İsrail ziyaretini izleyecek İsveçli gazetecilere kısıtlama getirecek. (“… ‘Organ’ Haberi Krizi Büyüyor”, Cumhuriyet, 25 Ağustos 2009, s.10.)

[78] “Organ Kaçakçılığı Haberine Sert Tepki”, Cumhuriyet, 20 Ağustos 2009, s.10.

[79] “Organ Kaçakçılığı Yine Gündemde”, Evrensel, 10 Eylül 2009, s.10.

[80] “İsrail, Ölü ya da Diri Filistinli İstemiyor”, Evrensel, 22 Aralık 2009, s.8.

[81] “Filistinliye Su ve Zeytin Hayal”, Cumhuriyet, 28 Ekim 2009, s.10.

[82] Cemal Süreya.

[83] “Özgürlük Tiyatrosu’na Kurşun”, Cumhuriyet, 6 Nisan 2011, s.10.

[84] “Getto Duvarında Filistin Bayrağı”, Cumhuriyet, 6 Temmuz 2010, s.11.

[85] Nilgün Cerrahoğlu, “İsrail Daha da Uzak…”, Cumhuriyet, 24 Temmuz 2014, s.12.

[86] Gideon Levy, “Netanyahu Gibisini Görmemiştik…”, Ha’aretz, 3 Haziran 2010.

[87] Arik Diamant-David Zonsheine, “Gerçekten Barış İsteyen Hamas’la Görüşür”, The Guardian, 15 Şubat 2010.

[88] “Tek Yahudi Üyesinden Fetih’e ANC Modeli”, Radikal, 24 Ağustos 2009, s.11.

[89] Yıldırım Türker, “Tali’nin Hikâyesi”, Radikal, 26 Eylül 2009, s.8.

[90] “Buna Devam Edemeyiz”, Taraf, 14 Eylül 2014, s.2.

[91] Özdemir Asaf.

[92] Zeev Sternhell, “İsraillilerin Aynaya Bakma Vakti Geldi”, Ha’aretz, 11 Haziran 2010.

[93] Gideon Levy, “Saldırganlık İsrail’e Tecrit Getirecek”, Ha’aretz, 22 Ekim 2009.

[94] Norman Finkelstein, Holokost Endüstrisi, Çev: Utku Umut Bulsun, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2011.

[95] Ramzy Baroud, “Filistin ve Nakba: Hafızanın Sürekliliği”, Gündem, 21 Mayıs 2012, s.11.

[96] “İsrail Askeri Filistinli Bakanı Öldürdü”, Milliyet, 11 Aralık 2014… http://www.milliyet.com.tr/israil-askeri-filistinli-bakani/dunya/detay/1982552/default.htm

[97] Ramzy Baroud, “Barış Süreci Endüstrisi”, Gündem, 7 Nisan 2014, s.11.

[98] Buseyna Şaban, “Filistinliler Arap Olmasaydı…”, Şark ül Evsat, 5 Nisan 2010.

[99] Murat Paker, “Irkçılığın İki Yüzü: Siyonizm ve Anti-Semitizm”, 2 Ağustos 2014… http://t24.com.tr/yazarlar/murat-paker/irkciligin-iki-yuzu-Siyonizm-ve-anti-semitizm,9852

[100] Bkz: Temel Demirer, “Sevgili(miz) Filistin”, Kaldıraç, No:161, Kasım 2014.

75036

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Sayfalar

Temel Demirer

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar