Cuma Nisan 19, 2024

Ulucanlar'da 15 yıl önce bugün...

kaypakkaya-partizan
Devlet, 15 yıl önce Ulucanlar Cezaevi'ndeki koğuş sorununu çözebilecekken çözmedi. Katliamcı geleneğini sürdürdü, 10 devrimci tutsağı işkence yaparak öldürdü. Tutsakların söylediği, "Bu hücre tipine geçiş operasyonu" sözü gerçek oldu, ardından 19 Aralık Cezaevi Katliamı geldi, hücre sistemi cezaevi uygulamaya girdi. Medya ve hükümet ise bildik yalanlarına sarıldı.

 

15 yıl önce bugün Ulucanlar Cezaevi'de 10 devrimci tutsak işkence yapılarak öldürüldü.

Devlet, çözebileceği bir sorunu yine katliamla sonuçlandırmıştı. Tutsakların bir yıldır çözüm beklediği sorun, "koğuş sorunu"ydu. 40 kişilik koğuşta 120 kişi kalıyordu. Bu 1 yatakta 3 kişinin yatması anlamına geliyordu.

Devrimci tutsaklar bu durumun düzelmesi için cezaevi yönetimine defalarca başvuruda bulundu. Ancak bir yanıt alamadı. Bunun üzerine tutsaklar, 2 Eylül 1999 günü direnişe geçti.

Devletin katliam operasyonu ise "arama" adı altında 26 Eylül günü saat 04.00 sıralarında başladı.

Katliamdan yarım saat önce, cezaevinin karşısındaki parkta bekleyen aileler gözaltına alındı.

ÇATILAR DELİNDİ, KOĞUŞLARA GAZ BOMBASI ATILDI

Ardından Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı özel tim, Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı robocop polisleri, 6 ve 7. koğuşların çatılarını delerek içeriye yoğun miktarda gaz atarken, bir yandan da ağır silahlarla koğuşları taradı. Büyükşehir Belediyesi'ne ait itfaiye araçları da aralıksız köpük sıktı. Tutsakların bir çoğu ilk ateşte yaralanırken, iki tutuklu da kulelerden açılan ateşle öldürüldü. Gece saat 04.00'de başlayan saldırı, saat 10.30'da sona erdi. Ancak işkence akşam saatlerine kadar sürdü.

İtfaiye araçlarından sıkılan köpük nedeniyle boğulma tehlikesi geçiren tutsaklar, koğuştan çıkıp havalandırmaya doğru yürürken, yüzlerce robocop ve özel jandarmanın cop, kalas, kancalı demir çubuk ve dipçiklerle saldırısına uğradı. Tamamı yaralı olan tutsaklar, 500 metre uzaktaki hamama dövülerek, yerlerde sürüklenerek götürüldü. Hamamda saat 11.00'de başlayan işkence saat 19.00'a kadar aralıksız sürdü.

'20-30 KİŞİYİ GÖZDEN ÇIKARDIK, ÇEKİNMEYİN'TALİMATI

İşkence sırasında telsizlerden, "20-30 kişiyi gözden çıkardık, çekinmeyin" emirleri yağıyordu. Önceden katledilecek tutsakların isim listeleri hazırlanmıştı. Listede isimleri okunanlar tek tek sorguya alındı. Ayaklarına, kafalarına kurşun sıkıldı, boğazı kesildi, elektrik verildi, gözleri çıkarıldı, hayaları buruldu.

'VÜCUTLARINDA KAN TESPİT EDİLEMEYEN' TUTSAKLAR

İşkence saat 11.00'den saat 19.00'a kadar 8 saat sürdü. Devrimci tutsakların bir kısmı, hamamda kan kaybından öldü. Otopsi raporlarında "vücutlarında kan tespit edilemeyen tutsaklar" bunun kanıtı oldu.

Katliam ve işkencenin ardından erkek tutsaklar çıplak bir şekilde ring araçlarına bindirildi. Ölümcül yaraları olmasına rağmen hastaneye götürülmediler. Cezaevine götürülüp, 3-4 saat cezaevi avlusunda bekletildiler. Daha sonra yine küfür ve dayatmalarla Numune Hastanesi'ne sevk edildi.

HASTANEDE AYAKLARINDAN ZİNCİRLENDİLER

Ağır yaralı tutsaklar, hastanede kelepçeli ve ayaklarından zincirli bir şekilde tedaviye zorlandı. Tedaviyi kabul etmeyerek açlık grevine başladı. Tedavileri yapılmadan apar topar cezaevlerine sürgün edildi, gittikleri cezaevlerinde de açlık grevini sürdürdüler.

10 TUTSAK ÖLDÜRÜLDÜ

Devlet, 16 saatlik katliamın ardından geriye 10 can kaybı ve onlarca yaralı bıraktı.

Devrimci tutsaklar, Önder Gençarslan, Ümit Altıntaş, Halil Türker, Abuzer Çat, Mahir Emsalsiz, Ahmet Savran, Aziz Dönmez, Habib Gül, Zafer Kırbıyık ve İsmet Kavaklıoğlu, 26 Eylül günü ölümsüzleşti.

DEVLETTEN BİLDİK AÇIKLAMALAR

Katliamın ardından devlet yetkililerinden bildik açıklamalar geldi. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "Ellerinde av tüfeği vardı. Kazayla birbirini vurmuş hatta örgüt içinde infaz da yapmış olabilirler" yalanına sarıldı. Türk egemen medyası ise "Terör okulu gibi", "Cephanelik gibi" başlıklarını attı.

Tutsaklar ise katliamcı bir güce karşı bedenlerinden başka bir direnme araçlarının bulunmadığını açıkladı, "Bu operasyon sırasında ellerimizde masa-sandalye bacaklarından başka hiçbir silah yoktu. Olmayan tünel de Tv ve gazetelerde gösterilen silahlar da saldırıyı ve katliamı meşrulaştırmak için kullanılan yalan haberler olmuştur" dedi.

O GÜN ECEVİT WASHİNGTON'DAYDI

Katliam dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ABD Başkanı Bill Clinton ile görüştüğü gün gerçekleşti. Katliamın, devlet için "F tipi cezaevine geçiş denemesi" olduğu 19 Aralık Cezaevi Katliamı ile ortaya çıktı.

Katliamın ardından açıklama yapan devrimci tutsaklar, "Ulucanlar Cezaevi katliamı, devlet açısından, F tipi hücre sistemine geçiş öncesinde devrimci tutsaklara gözdağı vermeyi amaçlayan bir operasyondu" diyerek bu noktaya dikkat çekmişti. Katliamdan yaklaşık 1 hafta sonra gerçekleşen MGK toplantısının öncelikli gündem maddesi cezaevleri olmuştu. Toplantı sonrasında açıklanan MGK bildirisinde "Alınması gereken tedbirler üzerinde görüş birliğine varılmıştır" denildi.

KATLİAM CEZASIZ KALDI

Ulucanlar Cezaevi Katliamı da diğer katliamlar gibi cezasız kaldı. 22 Şubat 2000 tarihinde bir dava başladı. Ancak sanık sandalyesine katliamcılar değil, katliamdan şans eseri kurtulan devrimciler oturtuldu.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Bülent Ecevit, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, katliamın hesabını vermediği gibi arkasında durmaya devam etti.

Arzu Demir (ETHA) 


3820