Cuma Nisan 19, 2024

Siyasi tutsaklardan Güzel Ana için “Bir devrin devrim anası daha abideleşti yüreklerimizde!”

kaypakkaya-partizan
Edirne F Tipi Hapishane’den siyasi tutsak Baysal Demirhan, Güzel Ana için bir yazı kaleme aldı. Yazısında “Gidenlerin son sözleri ve davranışları aynı zamanda vasiyetleridir” sözüne yer veren Demirhan, “Bu kimliği bize kazandıran, devrime özgü bir ruh katan, yağmur-çamur demeden mücadeleleriyle birer devrim şiarı haline gelen; sevgi ve emeğin diğer adı Güzel Şahin anamız gibi nice devrim analarımızın; kadının gücünü, iradesi ve kararlılığının yansıması olarak yaşamını devrime adayan Güzel Ana’mızı saygı ve minnetle anıyorum” dedi. Demirhan’ın gazetemize gönderdiği yazısı şu şekilde:

 

“Gidenlerin son sözleri ve davranışları aynı zamanda vasiyetleridir” denilir. Koca bir ömrü sevgi, emek ve bitimsiz bir mücadeleyle yoğuran Güzel Şahin anamızı kaybettik yakın zamanda… Bir ömürlük tutkuyla Cumartesi Anneleri eylemlerinde, hapishane kapılarında, ezilenlerin-sömürülenlerin hak ve özgürlük talepleri için, yani kısacası devrim umudunun eyleme dönüştüğü her alan-yerde bir kavga şiarıyla hep en ön saflarda sıkılı yumruğu ile onu gördük. Güzel Ana gibi “devrim anası” olarak tanımladığımız analarımızın yarattığı mücadele geleneği, bizi anaların devrime kattığı özgün anlam ve değeri dünya devrim hareketleri ile mukayese halinde anlamamızı şart kılar.

Ezilenlerin, sömürülenlerin devrim yürüyüşlerinde anaların mücadele içinde özgün bir momentum kazandırmasının bir ilk olduğunu söylememiz abartılı olmayacaktır. Aslında dünya devrimlerinde “ana” kimliğinin mücadele geleneğiyle buluşup ona ivme kazandırdığı örnekler de pek nadirdir. Sovyet devriminde Gorki’nin “Ana”sı ideal bir tip olarak betimlenir. Maksim Gorki’nin 1906’da kaleme aldığı bu yapıtta, yaşlı bir ana figürü öne çıkarılarak, oğlunun kendini adamış olduğu devrim idealinin yavaş yavaş bilincine varır. Ve oğluna bağlılığı yüzünden devrime dahil olur. Oğlu sürgüne gönderildiği zaman da “onun yerine” eylemi sürdürür. Yani dolaylı yoldan “anne-oğul” sevgisi işlenerek bir “hane halkı” ile sınırlı sevgi ve bağlılık gereği devrime atılması ve oğlu sürgün olduğunda da yine “oğlu için” eylemleri sürdürme durumu söz konusudur.

Oysa bizler PŞTA’nın ruhu ile Güzel Ana’mız gibi “devrim anası” olarak tanımladığımız anneler, farklarını daha ilk sözlerinde “siz hepiniz benim oğullarım ve kızlarımsınız” diyerek ölümü bile “ayakta” ve “eylemde” iken ortaya koyarlar. Bu sözleriyle bir “hane halkıyla” doyum hacmini oluşturma değil, kolektif ruh ve inancın çelikleştiği insanları kapsam sınırlanma dahil eden bir bilinçle karşımıza çıkar. Çocukların arkasından sürüklenen değil, bizzat kendileri özne olan ve “hepimiz benim çocuklarımsınız” diyerek bu özne olma halini devrim idealinde yoğuran annelerimizdir onlar.

Aslında dünya devrimlerinde “ana” kimliği kendine özgün bir mücadele alanı yaratmadığı gibi, devrim sonrası da özgün bir rol ve misyonla donatılmamıştır. Çin’den Vietnam’a, Sovyetler’den-Küba devrimlerine kadar, kişi bazlı olarak değil olma haricinde “ana” kimliğinin devrim öncesi veya sonrasında, mücadele içinde özgün bir yere sahip olmadığını, biyolojik annelik dışında herhangi bir rol ve misyon biçilmediğini görürüz. Özne değil, dolaylı tümleçtir. İsmi bir başka özne dolayımıyla anılır. Kendisi bir kahraman değil, kahramanın annesidir. Bir kahraman annesi olarak anılır en fazla. Mihail Solohov kendi romanında, devrim sonrası annelerin yerinin muğlak ve belirsiz olma durumunu kritik eder. Örneğin, “Uyandırılmış toprak” adlı romanında bunu mizah konusu yapar. Devrim sonrası annelerin iş bulamadıkları için, işe yarar bir şey yapmaları için onlara “kuluçka makinesi” amacıyla küçük oturaklar yapıp üzerine tavuk yumurtalarını koyup, o annenin de tavuk yumurtaları üzerine de kuluçkaya yatacağı söylentisi yayılır ve bunu duyan anneler “biz ölürüz de kuluçka makinesi olmayız” diye bölge sorumlusu Davidov’un kapısında isyan ederler.

Şolohov her ne kadar bunu gırgırlık bir malzeme olarak işlese de, bunun ne kadar biyolojik, diğer evresinde ezilenin-sömürülenlerin her alandaki mücadelelerinde özne olarak “ana”lık yapanların, isyan etmelerinin öz nedeni olur. Çünkü, “çilekeş ana”, “evinin direği, yuvasını çekip çeviren anne”, “çocukları için saçını süpürge eden fedakar anne” gibi yığınla vurgu en fazla burjuva devrimlerinde öne çekilir ve en büyük numarası da anneleri bu tavlayıcı sözlerle eve bağlama, rol ve misyonunu ev içi ile sınırlandırma, onun değerini biyolojik annelik üzerinden oluşturma amaçlıdır. Fakat Komünist, Sosyalist, Devrimci yapıların içinde kendilerini bulan analarımız, tıpkı PŞTA’lı annelerimiz gibi bu tumturaklı lafazanlığa karşı isyanın en ön safında yerini alır. Onlar hem bir anne, hem bir kadın olarak, ezilenlerin-sömürülenlerin kurtuluş mücadelesinde böyle özneleşir.

Türkiye ve Kürdistan devrimlerinde anneler mücadele içerisinde kendi özgün kimliklerini böyle yaratarak mücadeleye katalizör olmuşlardır. Bugün bu coğrafyada annelerin öncülük ettiği pek çok mücadele cephesi, alanı artık dünyada da ciddi bir ilgi görüyor. Güzel Ana’nın öncülük ettiği “Cumartesi Anneleri”, annelerinin açtığı bu mücadele alanlarından sadece biridir. Fakat “Plaza Del Mayo” annelerini örnek almasına rağmen onlardan farklılaşan pek çok yönüyle değerlendirilmeyi gerektiriyor. Plaza Del Mayo anneleri gibi kayıp çocuklarının akıbetini öğrenmek için başlatılan eylem, annelerinin acı ve yas temalarına tutunmayıp, yas ile mücadeleyi birleştiren yeni bir gelecek yarattı. Gözyaşı ve ağıtçılık tarzında acılarını dillendirme yerine, acılarını devrimin içinde yaşayarak, yeni bir anne karakterini devrime kazandırdı. Acısını yas biçiminde yaşamakla sınırlı kalan anne yerine, yasını karakol kapılarında, nezaretlerinde, meydanlarda pankartla en ön safta yürüyerek, meydanları anaların toplanma ve isyan ile sevgilerinin nakış nakış örülüp sloganlarla haykırdıkları… Coplara, tazyikli sulara, işkence ve tacizlere rağmen mücadele ile bütünleştirip geleneğe dönüştüren ve mücadeleyi de arkasında sürükleyen her eylemden-eyleme koşan, bu yönüyle devrimin kurucu özneleri haline gelen yeni bir anne kimliği yarattılar.

Plaza Del Mayo’dan Galatasaray Meydanı’na yaratılan bu geleneğin taşıyıcı özneleri, devrimcilerin anneleridir.

Güzel Şahin Anamız bu mücadelenin bir sıra neferiydi ve onun bayrağını başta PŞTA olmak üzere, ezilenlerin ve sömürülenlerin kurtuluş mücadelesini verenlerin annelerinin oluşturduğu, kenetlendiği ve inanç ve kararlılıkla, sevdalarını evlatlarının kararlılığıyla şekillendirdikleri ruhun kendisidir. Güzel Ana’mız ne güzelde gülümserdi… ne güzel öfkesini haykırırdı egemen hakim sınıfın askeri-polisine… ve bir kez bile geri adım atmayan iradeydi.

Bu kimliği bize kazandıran, devrime özgü bir ruh katan, yağmur-çamur demeden mücadeleleriyle birer devrim şiarı haline gelen; sevgi ve emeğin diğer adı Güzel Şahin anamız gibi nice devrim analarımızın; kadının gücünü, iradesi ve kararlılığının yansıması olarak yaşamını devrime adayan Güzel Ana’mızı saygı ve minnetle anıyorum.

Başta PŞTA olmak üzere, Şahin Ailemiz ve Güzel Anamızın kavga yoldaşları olan devrimci analarımıza selam olsun! Hepimizin başı sağ olsun!

Güzel günleri analarımızla yürüyerek taçlandıracağız…

Kaynak:Özgür Gelecek

753