Çarşamba Nisan 24, 2024

İbrahim Şahin.Birazcık Mavi İçin Düşler Barikatı

KAYPAKKAYA-PARTIZAN
Kameraları kırdık, mecburduk, düşlerin barikatını savunduk. Çünkü biz bu yüzden en çokta düşleri savunmakta ustalaştık. Zaten bu yüzden beton kuyularda insan kalmayı başardık.

 

On üç adım. Evet, konulduğumuz hücrenin kapısının açıldığı, adına "havalandırma" denilen beton kuyunun boydan boya uzunluğu on üç adım. Sonra... duvar. Geri dönüp on üç adım daha... sonra yine duvar. Geri dönersin. Eğer o anda zamanda kırılma yaşanmazsa ya da başka bir mekana ışınlanma kapısı oluşmazsa, sonrasını tahmin edersiniz.

Gün içinde, mesai saatlerinde (eğer hapishane idaresinin kafası bozulmayıp açmazlık yapmazsa) kaldığımız F tipi hücrenin beton kıyıya (havalandırma) açılan kapısı açık olur. Dört-beş adam boyu yüksekliğindeki kuyunun dibinden başını kaldırıp, gardiyanların üniformaları dışında görebileceğin tek mavi'ye bakarak adımlamak on üç adımı... Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi ya da bitmesini istemeyerek düşlere gidecek on üç adım.

Ama yalnız olduğunuzu sanmayın. On üç adım sonunda orta büyüklükte bir pencere çarpar yüzünüze. Bu, ara maltadaki gardiyanların sizi gözetleyebilmesi, ne yapıp ettiğinizi kontrol etmesi içindir. Bu pencerenin bir kaç metre üstünde üst kat maltadan bakan, yine aynı amaçlı aynı pencereden vardır. Dönüş geri yürüdüğünüzde on üç adım sonra yani karşı duvarda yine aynı pencerelerden vardır. Gözetlemek için yapılmış dört pencerenin kıskacında, kim bilir kaç çift gözün takibinde atıyoruz o bitmez o on üç adımı.

O on üç adımda koca dünyalar kuruyor, dünyalar yıkıyoruz da göstermiyoruz o bakışlara. Gönlümüzün zulasında düşler saklıyoruz o bakışlardan. Her on üç adımda kalbimizin duvarlarında yazılamadayız. Bir geminin güvertesinde uzaklara gidiyoruz. Özlemin ateş geçitlerinden yarin bahar yurduna gidiyoruz. Gidiyoruz... Gidiyoruz da saklımızdadır bunların hepsi. 

Duvarların bu yanında ya da öte yanında bu-böylesi düşler olmasa hayatın ne anlamı olur ki. Ama her yan sistemin F tipi yasakları tahakküm ve kuşatmalarıyla çevriliyken tek özgürlük alanımız düşlerin kurtarılmış alanıdır. Barikatın ardı gibi.

Düş kurmak direnmektir mecburen.

Bunun böyle olduğunu pahalı bir yoldan bilgi edindik bir kere daha. Bir kere daha pratik tecrübeyle sınandı bu. Kasın ayının başında o beton kuyunun gözetlenmesi için dört pencere yetmezmiş gibi birde yirmi dört saat kayıt yapan kameralar koydular duvarların üstüne. Yapmayın dedik. Takmayın o kameraları tepemize. Bu insana saldırıdır, insanın onuruna saldırıdır, takmayın şunları. Biz sirk hayvanı değiliz dedik. Kırarız o kameraları da savunuruz insanlığımızı dedik. Dedik ama dinlemediler bizi kameraları taktılar, tepegöz gibi.

Gözetlemenin yarattığı tanımlaması zor duygular içinde geçirdik o günü. Ertesi gün saldırdık kameralara.. Saklımız baskın yemiş kadar öfkeliydik ama bu yetmedi kamerayı kırmaya. Sonraki gün yine denedik. Olmadı ama biraz eğebildik açısını. Elimizdeki tüm imkan ve iradeyle kamerayla cebelleştik. Sonraki gün hapishanenin, devrimcilerin kaldığı tüm hücrelerini basıp, karga tulumba herkesi alıp ayrı hücrelere koydular. Herkesi tek tek koydular ki gücümüz zayıflar da kıramayız kameraları. Sonra baskın aramalarla çamaşır iplerini, çekpas saplarını, su pet şişelerini, sehpaları, gazeteleri vs. aldılar ki "silahsız" bırakalar bizi de kameralara saldırmayalım. Sanki devrimci becerinin esas silahının kafasının ve kalbinin içinde olduğunu bilmezler gibi.

Ama dedik ya, tecrübe iyi fakat pahalı bilgi edinme yöntemidir. Devam eden haftalar boyunca her gün bir iki kameranın kırıldığı haberleri yükseldi hücrelerden. Sonra bir gün devrimci tutsakların konulduğu hiçbir hücrede kamera kalmamıştı.

Kimin şüphesi vardı ki zaten, düşleri savunmaktaki becerilerimizden. Kameralı saldırı yenilmek zorundaydı. Yenilecekti ve yenildi.

Kameraları kırdık. Ama bunun cesaretle, kahramanlıkla bir ilgisi yok. Eğer illaki böyle bir kafa tutmakla ilişkilendirilecekse, size yemin olsun ki sürekli gözetleyen kameranın altında yaşamaya çalışmak daha büyük cesarettir. Her gün kendini gizleyerek, her gün kendi hareketlerinden sakınarak, kendi içine gömülerek ve doğal insani olanlarını yavaş yavaş tüketip kendine yabancılaşarak.

Kameraları kırdık, mecburduk, düşlerin barikatını savunduk. Çünkü biz bu yüzden en çokta düşleri savunmakta ustalaştık.

Zaten bu yüzden beton kuyularda insan kalmayı başardık.        

İbrahim Şahin
1 No’lu F tipi Hapishane
C-8-91
Sincan - Ankara

1470

Son Haberler